Mehmet Şimșek vergi açıklamalarında isabetli mi?
EKONOMİDolayısıyla büyük resme baktığımızda, Mehmet Şimșek her ne kadar Türkiye’nin ekonomi yönetimi için yolunda giden bazı noktaları isabetli biçimde ișaret ediyor olsa da, yolunda gitmeyen noktaların da aynı kararlılıkla ișaret edilebilemesi gerekir.
OECD ülkelerinde KDV gelirinin tüm vergi gelirlerine oranı ortalaması, Türkiye’deki KDV-tüm vergi oranından daha düșük. Bașka bir değișle Türkiye’de KDV’nin tüm vergi gelirlerindeki payı OECD ülkeleri ortalamasından daha yüksek. Bu durum, Bakan’ın ifadeleriyle çelișiyor.
Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimșek, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesine ilişkin bir sunum yaptı. Bu sunumda, özellikle Türkiye’nin vergi politikalarına ilişkin pek çok çarpıcı bașlık öne çıktı.
Bașlıklara değinmeden önce șunu ifade etmek gerekir ki, söz konusu sunumdan alınan notlar bir noktayı kısmen de olsa olumlu olarak işaret ediyor. Şimşek, medyada ve kamuoyunda ekonomi yönetiminin vergi politiklarına istinaden eleștirildiğinin farkında.
İşin olumsuz tarafında ise, bu farkındalığın yakın zamanda bir iyileşme sinyalleceği pek olası gözükmüyor.
Öyle ki Şimșek’in açıklamaları, aslında Türkiye’nin vergi politikalarına ilișkin kamuoyunda tartıșılan ve mevcut ekonomi yönetime isnat edilen hataların gerçeği yansıtmadığını ifade ediyor.
Şimșek’in sunduğu önemli verilerden bazılarına göz atalım. Dolaylı ve doğrudan vergi yüklerine ilişkin șu ifadeleri kullandı: ‘2002'de dolaysız vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı yüzde 53,1'di. Şimdi yüzde 56,1'e çıkmış. 2002'de yüzde 46,9 olan dolaylı vergilerin oranı yüzde 43,9'a düşmüş. Arzuladığımız yerde değiliz ama yüzde 70 dolaylı vergi dediğiniz zaman uluslararası tanıma uymuyor”
Şimşek şunu ifade etmek istiyor: AKP’nin yürütmenin başına geçtiği 2002 yılından bu yana Türkiye’de tüm vergi gelirleri üzerindeki dolaylı vergi yükü kısmen azalırken doğrudan vergi yükü artmıș. Kağıt üzerinde bunu olumlu bir gelișme olarak kabul etmek mümkün, ancak böyle bir çerçevede bile halen daha yolunda gözükmeyen bazı noktalar var.
Nitekim böyle bir kıyaslamada bile Türkiye’nin dolaylı vergi yükü, doğrudan vergi yüküne kıyasla oldukça yüksek gözüküyor.
Ancak ifade etmeden geçmemeliyiz ki sunumda, “Ülkemizde vergi yükünün yüksek olduğu algısı gerçeği yansıtmıyor” ifadelerini kullanan Şimșek’in rakamsal olarak haklı olduğu bir nokta var.
Geçen sene Aralık ayında yayınlanan 2023 OECD Gelir İstatistikleri Raporu’na göre Türkiye, özellikle vergi gelirinin GSYH oranı kıyaslamasında hem OECD ortalamasının, hem de ABD, Birleșik Krallık ve Almanya gibi pek çok gelișmiș ülkelerin altında. Aynı rapora göre Türkiye’de gerçek kiși gelir vergisinin tüm vergi gelirlerine oranında ortalamanın çok az altında bir yüzde kaydetmișken șirket gelir vergilerinin tüm vergi gelirlerine oranı ise yine ortalamaya yakın bir rakam olarak hesaplanmıș. Bu veriler ıșığında Şimsek’in açıklamalarını anlamak ve yorumlamak, hatta Bakan’a hak vermek mümkün, ancak bulmacada hala eksik bir parça var.
Aynı raporda, Türkiye’nin hem OECD ortalamasının ciddi derecede üstüne çıktığı, hem de vergi gelirlerinin kalan kısmını adeta kompanse eden önemli kalemler var. Örneğin OECD ülkelerinde KDV gelirinin tüm vergi gelirlerine oranı ortalaması, Türkiye’deki KDV-tüm vergi oranından daha düșük. Bașka bir değișle Türkiye’de KDV’nin tüm vergi gelirlerindeki payı OECD ülkeleri ortalamasından daha yüksek. Bu durum, Bakan’ın ifadeleriyle çelișiyor.
Raporda dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise, “Diğer Tüketim Vergileri” olarak adlandırılan bir kısım. Raporda açıkça değinilen emlak vergisi ve KDV gibi kalemleri elediğimizde bu kısma özellikle Türkiye için Özel Tüketim Vergisi’nin dahil olduğu șüphesizdir. Kalan bu kısımda OECD ülkelerinin oranı ortalama %11.2 olarak hesaplanmıș. Türkiye için ise, sözüne ettiğimiz “diğer tüketim vergileri”nin tüm vergi gelirlerine oranı ortalamanın önemli ölçüde üzerinde, %18.8 olarak hesaplanmıș.
Yani Türkiye’de vergi yükünun hesaplanmasının bir yolu eğer OECD raporları uyarınca vergi gelirlerinin GSYH’daki payının kıyaslanması ise, Şimșek’in ifade ettiği gibi, 2002 yılından bu yana nispeten de olsa bir azalma trendi söz konusu olduğu doğru. Ancak bu azalma trendinin Türkiye’de farklı vergi türlerindeki logaritmik artıșlarla kompanse edilebilir olduğunu da kesinlikle unutmamak gerekiyor.
Nitekim Bakan da, açıklamalarında itinayla belirli vergi kalemlerine değinmemeye gayret ediyor. Son zamanlarda sıkça tartısılan ÖTV, Gümrük Vergisi ve Yurtdıșı Çıkıș Harcı gibi vergi türlerinin Bakan’ın açıklamalarında kendilerine pek de yer bulamadıklarını görüyoruz.
Dolayısıyla büyük resme baktığımızda, Mehmet Şimșek her ne kadar Türkiye’nin ekonomi yönetimi için yolunda giden bazı noktaları isabetli biçimde ișaret ediyor olsa da, yolunda gitmeyen noktaların da aynı kararlılıkla ișaret edilebilemesi gerekir.
Bu durum, yalnızca siyasi bir nezaketten de ileri gelmemeli. Sorunun doğru tespit edilebilmesi, mevcut ekonomi yönetiminin uzun vadede hedeflerine dair vatandașı ikna edebilmesi için önemli. Örneğin aklımdan çıkmayan bir soruyu sizlerle paylașayım: Raf fiyatlarını doğrudan etkileyen dolaylı vergi yüküne hiç değinilmeden enflasyon tek haneye nasıl düșürülecek? Hele vergi artıșlarının dahi çift haneli olduğu bir dönemde. Maalesef, bu soru öyle kenara atılabilecek cinsten bir soru değil, Bakan’ın da șu veya bu șekilde sorunun ciddiyetinin farkında olduğuna eminim.
İlginizi Çekebilir