© Yeni Arayış

Medusa’nın Salı ve cevapsız kalan soruya dair…

AKP’nin ilk 5 yılının sığdığı 5 bölümlük ilk sezon Erdoğan’ın çıraklık eserlerini nasıl özenle kurguladığını ve kalfalık ve ustalık sezonlarına nasıl hazırlandığını bütün  çıplaklığı ile ortaya koyuyor.

İktidarın ustalık dönemi sonrasında savaş açtığı temsili demokrasiyi kurtarma yolunda gösterilecek tüm çabalarla beraber bagajdaki kirli yükleri ifşa etmek için demokrasi blokunun elinde artık derli toplu bir görsel bütünlük mevcut.

19 Mart’tan bu yana bırakın diziyi film seyretmiyorum. 19 Mart’tan sonra yaşananlara karşı utangaç bir tavır geliştiren MUBİ’nin de fişini çekince zaten film izlemek için de çok sebep kalmamıştı.

Demokrasi ışığı görünene kadar sakallarımı kesmemek ve yazmaya devam etmekten başka bir seçenek kalmamış görünüyor.

Bununla beraber SolTV’nin hazırladığı Medusa’nın Salı belgeselinin yayınlanan 5 bölümünü benim için dizilerin şahı olan Six Feet Under’ın 1 sezonunu izlercesine 1 günde izleyip bitirdim.

Belgeselin anlattıklarının tamamına şahit olmuş, içinde yaşamış ve kısmen de aktörü olmuş bir TC vatandaşı olarak anlatılanın benim/bizim hikayemiz olduğunu iyi biliyorum. Bu hikayeyi bir de her biri 1 saati bulan/aşan 5 episodda izlemek aslında kötü bir rüyayı uyanık görmekle eşdeğer.

Yine de Türkiye’de temsili demokrasiye yönelik  en son saldırının akutluğu devam ederken yaşananların yönetici özetini tekrar temize  çekmek faydasız olmuş diyemem. 5 episodda ve kurgu sonrası nihai olarak neredeyse 6 saatlik bir anlatımda 2007’ye ulaşıyor belgesel.

AKP’nin başlangıç aşamasından  özelleştirilecek kurumlar arasında sayılan Halkbank’ın bırakın özelleşmeyi diğer Kamu Bankaları ile beraber nasıl semirdiğinin göz ardı edildiğini belirtmek gerekiyor. 

Belgesel; bildiklerimizi, unuttuklarımızı, hafızamızın karanlık dehlizlerine attıklarımızı gözler önüne seriyor. SolTV’nin ve arkasındaki Türkiye Komünist Partisi’nin dünyaya bakışındaki önceliklerin bu 6 saate damga vurması doğal olmanın yanında, gerekli de. Dünyaya soldan bakmanın, emekten yana bakmanın önceliklendirilmiş olmasına dudak bükecek bir lüks içinde değiliz.

Tüpraş Özelleştirmesinin  aldığı uzun süre bu damganın kendini en yoğun gösterdiği ayrıntı olarak öne çıkıyor. Askerlerin kapitalizme entegre edilmesi ve OYAK deneyimi ile paralel anlatılan TÜPRAŞ’ın satış süreci TKP’nin emek yanlısı ve anti kapitalist diskurunun hem sonucu hem de dolaysız gösterisi oluyor.

Ancak  AKP’nin başlangıç aşamasından  özelleştirilecek kurumlar arasında sayılan Halkbank’ın bırakın özelleşmeyi diğer Kamu Bankaları ile beraber nasıl semirdiğinin göz ardı edildiğini belirtmek gerekiyor.

Muhalefetin finansal konulardaki eksikliği burada da kendini gösteriyor. Belgeseli hazırlayanlar Halkbank’ın sayılan diğer kurumların yanında neden özelleşme kervanına katılmadığı sorusunu sormuyor cevabını aramıyor.

Finans Kapital’i ele geçirmek için korporatist , neoreel sosyalist bir kimliğe bürünen, Komünizmin Demir Perde stilinde uygulanan tüm çakallıklarını (pseudo seçimler, basının ele geçirilmesi, propaganda mekanizmaları vs) bünyesine alan AKP aklının başarısının arka planını sorgulamak için “Halkbank neden özelleşmedi” sorusuna doğru cevabı vermek gerekiyor.

Liberal Sol eleştirisinin merkezde olduğu anlatının Liberal Solu siyasal İslamın ve alt kümesi Fetullahçılığın elindeki kullanışlı aptallar sürüsü olarak tarif ediyor. Liberal Solun tüm kadrolarına yönelik  ithamlar bugünden geçmişe bakıldığında sırıtmıyor. Olup bitenin planlı bir ideolojik tasarının tüm imkanları sonuna kadar kullanmaktan çekinmediği bir kurguda eline geçen tüm anahtarlar için uygun kilitleri imal etme süreci olduğunun altı en kalın kalemlerle çiziliyor.

Askerlerin bozulan ezberlerinin ve giderek içinde boğuldukları bataklığın içine  nasıl koşar adım girdikleri ve celladın uzattığı bıçağı yalama konusunda ne denli arzulu ve cüretkar oldukları da oldukça objektif bir çerçevede ortaya konuyor. Askerlerin kapitalizmle kurdukları ilişkinin onların sonlarını hazırladığı kanaati savunuluyor.

AKP’nin ilk 5 yılının sığdığı 5 bölümlük ilk sezon Erdoğan’ın çıraklık eserlerini nasıl özenle kurguladığını ve kalfalık ve ustalık sezonlarına nasıl hazırlandığını bütün  çıplaklığı ile ortaya koyuyor.

Bu noktada Fetullah Gülen’in kimseyi aldatmadığı, tüm kartlarının açık olduğu;  düşük kapasiteli hafıza kartlarının  topluma dikte ettiği bu iddianın en ufak bir gerçeklik içermediği vurgulanıyor.

MGK’dan Savcılara değin herkesin farkında olduğu bu ahtapot sarılışının çıraklık döneminin en önemli başarısı olduğu anlaşılıyor. Önüne çıkan her engeli ya yok eden, ya bünyesine katan  yada kenara süpüren bu ahtapotun 10 yıl sonra ulaşacağı büyüklüğü tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok.

Ne istediniz de vermedik madalyonunun diğer yüzündeki ne istedim de siz yapmadınız resmini bütün çıplaklığı ile görmek mümkün oluyor.

Belgeselin kalan 15 yılı da aynı tempoda hayata geçirmesi durumunda bizi en az 3 sezon ve 15 bölüm bekliyor olmalı. Kurgu, arşiv çalışması ve sunum açısından daha iyisini zor bulacağınız belgeselin güncel politik mücadele içinde sonuna dek kullanılması gerekiyor. İktidarın ustalık dönemi sonrasında savaş açtığı temsili demokrasiyi kurtarma yolunda gösterilecek tüm çabalarla beraber bagajdaki   kirli yükleri ifşa etmek için artık demokrasi blokunun elinde derli toplu bir görsel bütünlük mevcut. 

Bu fırsatı kaçırmak akılsızlık olur.

Medusa’nın Salı alegorisi ile Türkiye’yi Medusa gemisine, AKP’yi ve çevresindeki kadrosunu filikayı dolduran seçkinlere, halkı ise salda canını kurtarmaya çalışanlara benzeten belgeselin sonraki bölümlerini de daha yakından izlemek ve değerlendirmek gerekiyor.

Belgeselin Türk demokrasisinin en ağır krizine denk gelmesi nedeniyle dağılan dikkatler ve yoğunlaşan gündem içinde ıskalanması büyük bir kayıp olacaktır.

Belgeseli hazırlayanların ellerine sağlık derken, onlara parayı takip etmeyi unutmamalarını tavsiye ediyorum.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER