© Yeni Arayış

Mahallenin krizi memleketi sararken…

Tarık Çelenk, Türk Sağı’ndan sonra yayımladığı aynı serinin devamı niteliğindeki Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine adlı yeni kitabıyla yerleşik cesaret algısını bir kez daha yerle bir ederek, esas maharetin insanın kendi mahallesiyle yüzleşmesi olduğunu gösteriyor.

Şimdi ben size sorsam, cesaret olumlu bir kelime midir, diye, eminim herkes başını usulca sallayacaktır.

Ayrıca, cesurların saygı gösterilmesi gereken müstesna insanlar olduğu hususunda da herkes hemfikir olacaktır diye düşünüyorum.

Gelgelelim, bu olumluluk nereden baktığınızla alakalıdır.

Pek çok olumlu özellikler vehmettiğimiz bu cesaret kelimesinin yöneldiği yere göre ansızın emsalsiz bir öfkeyle karşılanmasına da alışığızdır.

Bir savaşta olduğumuzu varsayın, halk duvar dibinde titreşirken namlı savaşçılarımızdan biri yalınkılıç gidip karşı orduyu yarsa onun hayranlık uyandıran bu cesareti dilden dile, nesilden nesile aktarılır, ardından heykeller dikilir, türküler yakılır, efsaneleşir…

Oysa, aynı kişi, içinde bulunduğumuz savaşın haksız bir savaş olduğunu, bu savaşın müsebbibinin biz olduğumuzu, yalan söylediğimizi, ahlaken savrulduğumuzu söylese, ne hissedersiniz?

Gene aynı şekilde coşkun bir alkışla mı karşılarsınız sözlerini yoksa onun bir an önce susmasını, susmuyorsa da susturulmasını mı istersiniz?

Hiç bana özgürlükten falan bahsetmeyin; tarih, bunun böyle olmadığını gösteren sayısız örnekle dolu.

Demek ki, cesaret karşı orduya, karşı tarafa, karşı mahalleye yöneldiğinde bizim için olumlu bir değer ifade ederken, içe yöneldiğinde bu değerini yitiriyor, dozuna göre ihanetle bile özdeşleşebiliyor.

Doğrusu ya, cesaretin büyüğü bence kendini, kendi mahalleni açıkça eleştirebilmekte, o yüzleşmeyi yapabilmekte yatıyor.

Tarık Çelenk, Türk Sağı’ndan sonra yayımladığı aynı serinin devamı niteliğindeki Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine adlı yeni kitabıyla yerleşik cesaret algısını bir kez daha yerle bir ederek, esas maharetin insanın kendi mahallesiyle yüzleşmesi olduğunu gösteriyor.

Çelenk’in kitabı “Görgüsüzleşme, Yozlaşma, Çürüme” altbaşlığını taşıyor.

Yola çıkarken mahallelinin zihninde büyük idealler, elinde hassas pusulalar vardı ama menzile varılamadığı gibi, şimdi bu yolun bambaşka bir yere götürdüğünü görüyoruz.

Kimileri bu sapmanın sorumlusu olarak iç mihrakları, dış güçleri, yabancıları, akla hayale gelmedik komplo teorilerini gösterip mahallenin namusunu canhıraş kurtarmaya çalışırken, Tarık Çelenk mahallenin -kudret ile aynı kökten gelen- iktidarla imtihanını sorgulamaktan çekinmiyor.

Üstelik bunu mahallede kalarak; dahası, kimseyi yargılamadan, suçlamadan, töhmet altında bırakmadan ve seviyeyi asla düşürmeden yapıyor.

Bu da bana esas cesur olanın bir kez daha “dilsiz şeytanlardan” olmayı içine sindirip yüksek sesle karşı mahalleye saldıran değil, bizzat kendi mahallesini eleştiren kişi olduğunu düşündürüyor.

Tarık Çelenk, bu yeni kitabıyla da, menzilden değil seferden sorumlu olduğunun bilinciyle, pusulanın hatalı, yolun yanlış olduğunu söylemeye, bildiği yolda ilerlemeye, soru sormaya, cevap aramaya devam ediyor.

TARIK ÇELENK, BİLDİĞİ YOLDA İLERLEMEYE DEVAM EDİYOR

Çelenk, bu yönüyle, Türk Sağı’nda bir kutup yıldızı gibi ışıldıyor, esas pusulanın sözcülüğünü üstleniyor.

Türk Sağı kitabına dair çıkan yazımda Çelenk’in bu özgün çabasının önemine değinmiştim, şimdi, iki sene sonra, bu çabanın mahallenin ayakta kalabilmesi için yegâne yol olduğu kanaatindeyim.

Herkes görüyor görgüsüzleşmeyi, herkes biliyor yozlaşmayı, herkes farkında çürümenin; ama “viran olası hanede evlad ü iyal var” diyen kimse ağzını açmıyor.

İşte Tarık Çelenk, bu yeni kitabıyla da, menzilden değil seferden sorumlu olduğunun bilinciyle, pusulanın hatalı, yolun yanlış olduğunu söylemeye, bildiği yolda ilerlemeye, soru sormaya, cevap aramaya devam ediyor.

Pek çoklarının ağırlık yaptığı için geride bıraktıkları ideallerini tek tek düştükleri yerden toplamaktan sırtı kamburlaşsa da taviz vermeyeceğini önce kendi mahallesine, sonra da bütün ülkeye ilan ediyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER