© Yeni Arayış

Kutuplaşmanın panzehiri gettolarımızdan çıkmaktır

Toplumsal düzlemde ortaya konacak bu siyasallaşmanın ana siyasal taşıyıcıları kuşkusuz muhalefetteki partiler olmak durumundadır. Onların toplumla kuracakları açık ve şeffaf ilişki siyasi alanının genişlemesine katkı sunacak ve toplumsal muhalefeti güçlendirecek ve iktidarın değişmesi için umut olacaktır.

İktidar blokunun topluma biçtiği bu gömleği giymemenin yolu, üzerimize giydirilmek istenen siyasetsizliğe karşı çıkmak ve yeni bir siyasallaşmaya girişilmesidir. Bunun yolu ise herkesin kendi cemaatsel gettolarından çıkarak kamusal alanda siyasete katılmasıdır. Bu siyasallaşma talebi, aynı zamanda toplum olma yolunda da iradi olarak atılmış ilk büyük adım olacaktır.

Dün 6 Şubat 2023’te gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremin yıldönümüydü. Ve bir kez daha gördük ki, bu ülke sadece siyaset değil toplum olarak da, yaşadığımız hiçbir felaketten ders almıyoruz.

İktidar temsilcileri deprem bölgesinde sanki hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor. Vatandaşa verilen ev sözleri gerçekleşmemiş, yollar hala çamur içinde, bulunamayan çocuklar ve daha pek çok sorun varken; bunların hiç biri yokmuş, her şey yolundaymış gibi davranabiliyor.

Ama sadece iktidar değil, toplumda da benzer bir atalet söz konusu. Açıkçası, bu ülkede toplum kendi hakkında konuşmayı seviyor ama kendi hayatını değiştirmek konusunda konuştuğu kadar cesur değil.

Toplum olarak, siyasete ilişkin tüm tasavvurumuz sandık demokrasisi ile sınırlı. Siyasi iktidar da, sandıktan elde ettiği meşruiyeti topluma hesap vermek için değil her şeyi yapmak için yeterli görüyor.

Ve denetim araçları azaldıkça da daha fütursuz olabiliyor. Nitekim Türk tipi alaturka başkanlık sistemi ile iktidarın denetimi imkansız hale geldi. Siyasal ve sivil toplum alanında bu yönde yapılan eleştiriler karşısında ise siyasi iktidar kendini dokunulmaz kılmak istiyor. Bunun için ise sürekli olarak düşman üretiyor.

Ve kendi dışında kalan birbirinden farklı siyasi, ideolojik ve kültürel kimlikleri aynı kategoriye sokup, “hain”, “öteki” ve “gayri milli” ilan edebiliyor.

Ne olduğunu, neyi temsil ettiğini, toplumsal karşılığının olup, olmadığını bilmediğimiz kavramları da bunu sağlamak için devreye sokuyor.  

Kendilerini “yerli ve milli” ilan ederek, dışarda kalan herkesi öteki ilan edebiliyor.

İktidar bloku son dönemde toplumsal fay hatlarını yeniden hayata geçirmek istiyor. Açıkçası bunu sonucu toplumsal kutuplaşmanın daha da derinleşmesidir.

Türkiye’nin en temel sorunu budur.

Bu yaklaşım sadece siyasal söylem düzleminde değil devletten topuma tüm katmanlarda pratiğe geçmiştir. Bu açıkçası devletin, partileştirilmesi halidir.

Bu yüzden siyasi iktidar toplumsal, siyasal her sorunu demokratik bir tartışma ve siyasi tercih olmaktan çıkarıp, ontolojik yani kendi siyasal kimliği, siyasal iktidarı için bir varlık/yokluk düzlemine indirgemektedir.

Siyasi iktidar bu gerçeğin farkında olduğu için, sadece içinden geldiğinden değil sosyolojik bir gerçek olarak dinsel cemaatlerle taşıyıcı koalisyonlar kurmak dışında, siyaseten çıkar ortaklığı yaptığı farklı sosyolojik toplumsal grupları temsil eden partilerle de adını koymadığı koalisyonlar kuruyor. Geçmişte de bunu yaptı. Bugün değişen sadece ortak/lar/ın kendisi.

Ancak burada ilginç olan ise iktidar blokunun bu politikasının her seferinde başarılı olmasıdır. Bunun temel nedeni ise Türkiye’nin henüz toplum olmayı başaramamış olmasının payı vardır. Bu açıdan Türkiye, toplum değil bir cemaatler toplamıdır.

Ve böyle bir toplumu da yönetmek çok kolaydır. Geçmişte devletin başardığını bu kez iktidar bloku başarıyor.

Siyasi iktidar bloku, bu gerçeğin farkında olduğu için, sadece içinden geldiğinden değil sosyolojik bir gerçek olarak dinsel cemaatlerle taşıyıcı koalisyonlar kurmak dışında, siyaseten çıkar ortaklığı yaptığı farklı sosyolojik toplumsal grupları temsil eden partilerle de adını koymadığı koalisyonlar kuruyor. Geçmişte de bunu yaptı. Bugün değişen sadece ortak/lar/ın kendisi.

Bunun en somut örneği 2015 ilk yarında MHP ile kurduğu ittifakı, ideolojik bir ortaklığa dönüştürmesi ve Cumhur İttifakı olarak sürdürmesidir.

İktidar bloku kendisini destekleyenleri Yerli ve Milli olarak tanımlarken; eleştirel olanları gayri milli kategorisine koymaktan çekinmemektedir. Bugün Silivri Cezaevi’nde çoğulculuğa baktığımıza, iktidarın bu anlayışını açıkça görürüz.

İktidar blokunun izlediği bu politika açık biçimde siyasetsizliktir. Siyaset üretilemediği, siyaset üzerinden toplumsal desteği arttıramadığı için popülizme savruluyor ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmeyi tercih ediyor.

Son günlerde Gezi’nin yeniden gündeme gelmesi, CHP belediyelerde ayrımcılık yapıldığı yönündeki suçlamalar bunun işaretidir. Bunların hepsi tabanı konsolide etme amaçlı söylemlerdir.

İktidar blokunun topluma biçtiği bu gömleği giymemenin yolu, üzerimize giydirilmek istenen siyasetsizliğe karşı çıkmak ve yeni bir siyasallaşmaya girişmesidir.

Bunun yolu ise herkesin kendi cemaatsel gettolarından çıkarak kamusal alanda siyasete katılmasıdır. Bu siyasallaşma talebi, aynı zamanda toplum olma yolunda da iradi olarak atılmış ilk büyük adım olacaktır.

Bu siyasallaşma, bizden kültürel, siyasal ve etnik olanlarla eş düzeyli, eşit ilişki kurma ve ortak geleceğimize sahip çıkma iradesinin kendisidir. Bizim bunu yapmadığımız her durum, geleceğimiz hakkında verilen kararların nesnesi olmamızdan başka bir sonuç doğurmayacaktır.

Toplumsal düzlemde ortaya konacak bu siyasallaşmanın ana siyasal taşıyıcıları kuşkusuz muhalefetteki partiler olmak durumundadır. Onların toplumla kuracakları açık ve şeffaf ilişki siyasi alanının genişlemesine katkı sunacak ve toplumsal muhalefeti güçlendirecek ve iktidarın değişmesi için umut olacaktır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER