© Yeni Arayış

Kredi kartı limitinden vergi aklımızın ucundan bile geçmezdi!

Ekşi Sözlük’te bundan tam bir ay önce “Mehmet Şimşek’e alternatif bir vergi önerisi bırak” başlıklı bir tartışma açılmış, ve bir yıldan uzun süre boyunca bu başlığa tam 327 sayfalık yorum girilmiş. Twitter’da bir kullanıcının işaret ettiği üzere, 327 sayfalık bu başlık ve alternatif öneriler arasında bir kişi bile kredi kartı limitinden alınacak bir vergi türünü akıl edememiş!

“Vergiyi tabana yayma” gibi çıkışlarıyla kamusal tartışmayı şekillendiren, hakkında çıkan başlıkların “vergi paketi” tamlamasından kolay kolay ayrılmadığı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, vatandaşın ekonomik yükünün de gittikçe ağırlaşmasıyla oldukça tartışmalı bir izlenim ortaya koydu.

Şimşek’in vergi politikalarına yönelik bu (tırnak içerisinde) amansız tavrı, kamusal tartışma sahasında pek çok kez tiye alınmıştı. Örneğin Ekşi Sözlük’te bundan tam bir ay önce “Mehmet Şimşek’e alternatif bir vergi önerisi bırak” başlıklı bir tartışma açılmış, ve bir yıldan uzun süre boyunca bu başlığa tam 327 sayfalık yorum girilmiş. Girilen yorumlar arasında “hava solumadan alınan ‘hava vergisi’,” “ekonomiden memnun olan kim varsa ondan alınacak ‘memnuniyet vergisi’,” “insanları spora teşvik etmek için alınacak ‘yürüme vergisi’,” “saçı olanlardan alınacak ‘saç vergisi’” gibi son derece yaratıcı, bir o kadar da tedirgin edici öneriler sunulmuştu.

Twitter’da bir kullanıcının işaret ettiği üzere, 327 sayfalık bu başlık ve alternatif öneriler arasında bir kişi bile kredi kartı limitinden alınacak bir vergi türünü akıl edememiş!

İşin şakası bir tarafa, Türkiye’de artan vergi yükü hayat pahalılığıyla mücadele konusunda vatandaşa yeşil ışık yakıyor gibi gözükmüyor. İbreyi yalnızca Bakan Şimşek’e çevirmek de pek sağlıklı olmaz, zira bu süreç tekil bir karar alma mekanizmasından ziyade hem yasama hem de yürütme, hatta zaman zaman yargı erklerinin de bir şekilde dahil olduğu bütüncül bir ekonomi politikasının sonuçları. Karar alma süreci bu kadar bütüncülken, sonuçlarını üstlenen ise yalnızca biz zavallı vatandaşlar oluyor.

Vergi politikalarının doğrudan vergilere doğru bir kayma gerçekleştirmesi kâğıt üzerinde olumlu bir sinyal teşkil edecek gibi gözükse de, Dilan & Engin Polat davasının dahi kamuoyunun gözü önünde tahliye kararıyla sürdürülmesi, mevcut politikalar ekseninde verginin daha çok kazanandan daha çok alınması gibi temel bir normun dahi dikkate alınmadığı izlenimini haklı olarak yerleştiriyor.

Diğer taraftan, kazançtan alınmayan vergilerin de oranı azalmak bir yana artıyor ve kapsamı genişliyor. Oysa hayat pahalılığı tartışmasının önemli bir boyutu, Özel Tüketim Vergisi gibi dolaylı vergilerin yükünün azaltılmasının tartışılması olmalıydı. Ancak mevcut eforlar, tam tersi bir politika yöneliminin sinyallerini veriyor.

Ekonomi yönetiminin harcama üzerinden alınan vergilere ağırlık vermesi, hayat pahalılığına karşı bir ekonomi politikası oluşturulma niyeti varsa bile, vatandaş nezdinde yok sayılmasına vesile oluyor.

Bir nevi “statü vergisi” olarak tabir edebileceğimiz bu yeni vergi türü, vatandaşın devlet için ayırdığı yepyeni bir kaynak olarak tartışmaların odağı oldu. Ancak dönüp dolaşıp yine aynı noktaya geliyoruz: vatandaşın devlet için ayırabileceği böyle bir kaynağı yok

VATANDAŞIN DEVLET İÇİN AYIRABİLECEĞİ BÖYLE BİR KAYNAĞI YOK

Kazanç vergilerine yönelik alınan önlemler ise polisiye bir nitelikte kalmaya devam ettiği sürece, bataklık kurutulmuş olmayacak.

Nihayet, bu denkleme geçtiğimiz günlerde ne kazanç ne de harcama üzerinden alınan yepyeni bir vergi türü eklenmesi tartışılıyor.

Belki bir nevi “statü vergisi” olarak tabir edebileceğimiz bu yeni vergi türü, vatandaşın devlet için ayırdığı yepyeni bir kaynak olarak tartışmaların odağı oldu.

Ancak dönüp dolaşıp yine aynı noktaya geliyoruz: vatandaşın devlet için ayırabileceği böyle bir kaynağı yok. Vatandaşın ekonomik sıkıntıları, enflasyon ve hayat pahalılığı gibi anahtar kelimelerin ve ekonomik analizlerin ötesinde artık hayatın çekilmez bir gerçeği haline geldi. Ve bu gerçeğe karşı siyasal bir adım atılmadığı her gün, durum daha da kötüye gidiyor.

Ekonomik karar alıcıların elindeki önemli bir seçenek, belki de bu kötüye gidişatı tersine çevirmek olmasa bile durdurmak için bir çaba sarf etmek olabilirdi.

Ancak böyle bir çaba dahi ekonomi yönetiminin ajandasında varmış gibi gözükmüyor. Aksine, yepyeni vergi alanlarıyla vatandaşla tabiri caizse alay ediliyor.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER