© Yeni Arayış

Kolektif cehalet örneği: “Deprem vergileri nereye harcandı?”

Mehmet Şimşek’in ağzından kırk yılda bir doğru bir ifade çıkıyor, bunlardan biri de ilk bakanlık döneminde kendisine yöneltilen “deprem vergileri ile ne yaptınız?” sorusuna “yol, köprü, baraj yaptık” yanıtı idi.

Oysa yapılması gereken, özellikle muhalefet partileri için çok basittir, “deprem vergileri nerede?” yanlış sorusu yerine her sene bütçeye deprem önlemleri için çok daha büyük ödeneklerin TBMM’de konmasını talep etmektir.

1999 büyük depreminden sonra kamu maliyesinin yani bütçenin çok önemli sıkıntılar yaşayacağı öngörüldü doğal olarak ve muhtemel büyük bütçe açıklarını biraz daraltmak için bir vergi düşünüldü, bir dolaylı vergi türü olan iletişim vergisi tercih edildi, cep telefonlarının hızla yaygınlaştığı bir dönem, o konjonktürde çok da kötü bir vergi olduğu söylenemez.

Her tür vergiye bir vergi mükellef direnci vardır, o konjonktürde vergi ödeyenlerin vergi direncini kısmen de olsa kırmak için iletişim vergisi topluma bir deprem vergisi olarak sunuldu, öyle algılanması istendi ama zaten deprem vergisi diye bir şey söz konusu olamaz, vergilerin isimleri o verginin üzerine salındığı matrah ile belirlenir, gelir vergisi, kurumlar vergisi, genel tüketim vergileri, özel tüketim vergileri, servet vergisi gibi, vergiler asla harcama alanları ile belirlenemez, hem teoriye, hem demokrasiye, hem vergi hukukuna, yasalara aykırıdır, bu vergi de iletişim giderleri üzerine salındı, ismi iletişim vergisi oldu, ama bir süre sonra kamuoyu bu vergiyi bir deprem vergisi olarak algıladığı için “bu vergiyle neden depreme karşı önlemler üretilmiyor?” yanlış sorusu yaygınlaşmaya başladı; Mehmet Şimşek’in ağzından kırk yılda bir doğru bir ifade çıkıyor, bunlardan biri de ilk bakanlık döneminde kendisine yöneltilen “deprem vergileri ile ne yaptınız?” sorusuna “yol, köprü, baraj yaptık” yanıtı idi.

Kamu maliyesinin, bütçe hukukunun çok kadim bir ilkesi olan “vergide adem-i tahsis-tahsis yapmama” ilkesi vardır, Prof. Gaston Jeze (1869-1953) ünlü “Traite de Science des finances: Le budget (1910)” adlı kitabında yanılmıyorsam ilk kez bu ilkeyi günümüzdeki şekliyle formüle etmiştir, toplanan tüm vergiler bir mali havuzda toplanacaktır ve TBMM’de de farklı kamu hizmetlerinin finansmanına tahsis edilecektir, hiçbir vergi toplama aşamasında bir kamu hizmetine tahsis edilemez; bu doğru ilkeye, saydamlık ve mali denetim için şarttır, istisna zamanla fonlar sistemi ile getirilmiştir ama aklı başında iktisatçılar bu fon sistemini mali sistemde minimize etmek için uğraşırlar daima.

Bu işin daha kitabi bölümü ama bu temel ilke günümüzde bizim mali sistemimizde 5018 sayılı “Kamu mali yönetimi ve kontrol kanununun (2003)” 13-g maddesinde “Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi esastır”biçiminde ifade edilmiştir.

Bu hem teorik hem de yasal gerçeklere rağmen toplumda, özellikle de muhalefet kesiminde “toplanan deprem vergilerini nereye harcadınız?” sorusu doğrusu çok ilgimi çekmektedir, bu sorunun yaygınlığı, muhalefet milletvekillerin önemli bir bölümü, muhalif gazeteciler de maalesef bu koroya korist olarak katılmaktadırlar, mesele adeta bir kolektif cehalete dönüşmektedir.

Geçtiğimiz günlerde, 23 Nisan depremi sonrası ekranlarda CHP Mersin milletvekili Ali Mahir Başarır’ı gördüm, “deprem vergilerinin hesabını soracağız” diyordu, Sayın Başarır bildiğim kadarıyla bir hukukçu ve dolayısıyla bu ifadeyi Sayın Devlet Bahçeli’nin ifadesi ile “siyaseten” söylediğini varsayıyorum zira aksi daha fena.

Bizim mali sistemimizde bir de Nisan 2023’de kurulan, uygulama yönetmeliği 2 Şubat 2024 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan bir “Afet ve yeniden imar fonu” mevcut ama burada ne kadar para toplandığını Maliye Bakanlığı bir türlü açıklayamamaktadır, İstanbul’un muhtemel bir depreme karşı alması gereken önlemleri bu fonla finanse etmesi pek mümkün görünmemektedir.

Oysa yapılması gereken, özellikle muhalefet partileri için çok basittir, “deprem vergileri nerede?” yanlış sorusu yerine her sene bütçeye deprem önlemleri için çok daha büyük ödeneklerin TBMM’de konmasını talep etmektir.

Devletin, siyasi iktidarın konuya yaklaşımının çok da ciddi olmadığını görmek için yukarıda değindiğim “Afet fonunun” büyük 6 Şubat depreminden iki ay sonra (Nisan 2023) birilerinin aklına geldiğini bilmek yeterlidir diye düşünüyorum.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER