Kırık Kalpler Müzesi’nde
GEZİBelki benim mahallemde geçmişti, mutlaka aynı sokaklarda yürüdük, belki aynı anda aynı yerlerde bir şeyler yedik. Birbirimizden habersizdik. Şimdi ben, aradan geçen oniki seneye aldırmadan, onların aşklarını düşünüyorum.
28 Haziran 2016 tarihinde, adam havalimanındaki işinden çıkmış, evine gitmek için durakta otobüs beklemeye başlamış. IŞİD’li üç teröristin havalimanını kan gölüne çeviren canlı bomba eylemi tam o âna denk gelmiş. Ölenlerden biri, bu gelinliğin sahibinin nişanlısıymış. Bu gelinlik hiç giyilmemiş, elde, sadece yapılmamış düğünün mutluluk dolu o kahreden fotoğrafları kalmış. Zagreb’deki Kırık Kalpler Müzesi’ndeyim.
Karşımda bir gelinlik duruyor.
Hiç giyilmemiş, müzeye bağışlanmış.
Ucu bize, hepimize dokunan bir hikâye.
1 Ağustos 2015’te nişanlanmışlar.
Genellikle kadın tarafı istese de bu ilişkide öyle olmamış, adam, yaz düğününde ısrar etmiş.
Ertesi sene 9 Temmuz’a gün almışlar.
Vakitlice bütün hazırlıklarını tamamlamışlar.
Haziran ortasında düğün fotoğraflarını çektirmişler.
28 Haziran 2016 tarihinde, adam havalimanındaki işinden çıkmış, evine gitmek için durakta otobüs beklemeye başlamış.
IŞİD’li üç teröristin havalimanını kan gölüne çeviren canlı bomba eylemi tam o âna denk gelmiş.
Ölenlerden biri, bu gelinliğin sahibinin nişanlısıymış.
Bu gelinlik hiç giyilmemiş, elde, sadece yapılmamış düğünün mutluluk dolu o kahreden fotoğrafları kalmış.
Zagreb’deki Kırık Kalpler Müzesi’ndeyim.
Çok tuhaf bir yer; şaşkınlık ve hüzün, eşzamanlı olarak, her objenin hikâyesinde sizi yakalıyor.
Nadiren sizi gülümseten objeler de görüyorsunuz.
Bir çift beyaz ayakkabı -Bloomington, Indiana’dan gönderilmiş.
Adam beyaz ayakkabı giymekten nefret ediyorsa da modaya gönül veren kadın giymesi için ısrar ediyormuş.
Adam karşı koyamamış, kendisine tamamen yabancı bulsa da ilişkileri devam ettiği müddetçe beyaz ayakkabılarını giymiş.
Ayrıldıktan sonra, bir daha görmeye dahi tahammül edemediği bu ayakkabıları giymek zorunda kalmayacağının mutluluğuyla müzeye bağışlamış.
Bir başkası, nasıl çılgın bir aşk yaşadıklarını bana düşündürdü.
Adam motorcuymuş, bir kaza yapmış.
Kadının ilk aşkıymış.
Yaralanmış.
Zagreb’de, dört aylık bir aşkın izlerine de rastladım. “Kasım 2012-Mart 2013, Kadıköy-İstanbul” yazıyordu. Belki benim mahallemde geçmişti, mutlaka aynı sokaklarda yürüdük, belki aynı anda aynı yerlerde bir şeyler yedik. Birbirimizden habersizdik.
Tam yirmiyedi sene boyunca kadın, adamın kurumuş yarasını muhafaza etmiş.
Onu saklamış, korumuş, atmamış.
Sonra müzeye bağışlamış.
Zagreb’de, dört aylık bir aşkın izlerine de rastladım.
“Kasım 2012-Mart 2013, Kadıköy-İstanbul” yazıyordu.
Belki benim mahallemde geçmişti, mutlaka aynı sokaklarda yürüdük, belki aynı anda aynı yerlerde bir şeyler yedik.
Birbirimizden habersizdik.
Şimdi ben, aradan geçen oniki seneye aldırmadan, onların aşklarını düşünüyorum.
Geriye yarısı yazılmış bir post-it kalmış.
“Sen cidden bir meleksin,” demiş, “Günaydın”ın tamamını yazmamış.
Kadın uyanmış çünkü ve adam notunu bitirmemiş, kağıdı cebine sıkıştırmış, atmamış da.
Saklamış.
Kadın bu kağıdı hiç görmemiş, yazanları okuma fırsatını hiç bulamamış, adamın sadece ona hitap ettiği için kağıdı atmaya kıyamadığından haberi olmamış.
Adam, müzeye bıraktığı notun sonunda şöyle yazmış: “Ben seni çok sevdim. Sen beni hiç sevmedin. Beni sevmiş olmanı ne kadar çok isterdim.”
Acaba, bizim Kadıköylüler, Attila İlhan’ın “Ayrılık da sevdaya dahil” dizesini biliyorlar mıydı?
Münasebetsizin teki de kadına şişmansın deyip durmuş herhalde ki kadın müzeye kilo vermek için aldığı ve evde sürekli bindiği bisikletini bağışlamış.
Hiçbir maddi değeri olmayan ama manevi değerlerine paha biçilemeyecek objeler arasında insan duygular arasında salınıyor.
Dünyanın dört bir köşesinden gönderilen yüzlerce obje, yüzlerce hikâye, binlerce romanla, onbinlerce filmle dolu bir müze kurmuşlar.
Bir de anı defteri koymuşlar.
Biraz onu karıştırdım.
Burayı ziyarete gelen mutlu çiftler, gördüklerinden ürkmüşler.
Birbirlerini çok sevdiklerini yazmışlar.
Ayrılanların mesajları anlamadığım dillerde yazılmış olsa da kalemin titreyişlerinden, harflere sığmayan öfke ve hayal kırıklarından belli.
Ben deftere bir şey yazmadım.
Nihan fotoğraf çekiyordu.
Kendime sert bir kahve söyledim.
Barmenden müzenin ikincisinin bu yakınlarda Tayland’da açıldığını öğrendim.
Yakında her köşe başına açılırsa şaşmam.
Bütün hikâyeleri okumaya takadim yetmedi.
Nihan’ı bekledim.
Aklımda hep başta gördüğü o gelinlik ve o fotoğraflar vardı.
İçim kıyım kıyım çıktım müzeden.
İlginizi Çekebilir