© Yeni Arayış

Kentlilik ve solculuk

Kentli bir yaşam tarzı sürenlerin doğal olarak solcu oldukları düşüncesi, Türkiye’de solun yerleşmesine de imkân vermedi hiç. Türkiye’de sol, bunu başaran insanlar olmakla birlikte, kurumsal olarak sınıflar üstünden derdini anlatma fırsatını pek bulamadı. Tarık Çelenk, kent kültürüne sahip olanlar bana göre solcudur, derken sanırım bütün bu süreci de özetlemiş oluyor.

Devasa mantarları andıran çanaklarla bezeli tavanların, fiyakalı girişlerin, sonsuz koridorların, müdürlerin ve müdür yardımcılarının odalarının, genel müdürün, bazıları sürekli açılıp kapanan bazılarıysa ancak büyük ihtimam gösterilerek tantanalı bir törenle açılan kapıların, bilmem kaç şehirdeki temsilciliklerin, insan kaynakları ya da servis gibi iç hizmete dönük birimlerin ve dahi bütün bu bürokrasinin yanında, bir adam çıktı, iki kamera, bir tripod, bir derli toplu stüdyoyla merkez medya öyle değil böyle olur dedi.

Dönüp baktığında arkasında milyonlarca insan buldu.

Fatih Altaylı’nın Habertürk’ten ayrıldıktan sonraki Youtube macerası herhalde son dönemde hedeflediği başarıyı beklediğinden önce yakalayan ender işlerden.

İtiraf edeyim, artık nadiren açtığım televizyonda dinlemeye değer bir tartışma programı bulmakta çok zorlanıyorum -yok diyerek haksızlık etmek istemiyorum, sadece eskiye nazaran niteliğin çok düştüğünü belirtmek istiyorum.

Altaylı’nın programlarını izliyorum, tabii bir maşallah eklemek gerekiyor, hayli yoğun bir tempoyla ciddi sayıda bir içerik ürettiği için sanırım kameramanlar hariç hepsini izlemeye kimsenin gücü yetmiyordur.

Ayrıca, çok başarılı bir de dış ses bulmuş, yüzünü kimsenin görmediği bu Emre kimse, belli ki Altaylı’yı hem çok seviyor hem de büyük bir özveriyle çalışıyor.

Velhasıl, ortaya çıkan ürün parmak ısırtacak cinsten: Yeni merkez medya.

İçinde zekâ, haysiyet ve cesaret bulunmadığında milyon dolarlık yatırımların, bir tek kişinin şahsi birikimi karşısında nasıl rezil olduğunu her gün görüyoruz.

Altaylı’nın son programı Tarık Çelenk’leydi, büyük bir ilgi ve keyifle izledim.

Tarık Çelenk, aslında siyaset biliminin Sağ ve Sol tasnifini kullanmıyor, öznel bir şekilde, kentlilik ve köylülük üstünden konuyu inceliyor. Hal böyle olunca, seküler yaşam tarzına sahip bir kentli doğal olarak solda sayılıyor.

ÇELENK, SİYASET BİLİMİNİN SAĞ VE SOL TASNİFİNİ KULLANMIYOR

Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine kitabına dair Yeni Arayış’taki köşemde bir yazı yazmış, Çelenk’in mücadelesinin önemini elimden geldiğince vurgulamaya çalışmıştım.

Uzun zamandır yazmak istediğim bir konuyu Altaylı ile Çelenk’in programda tartıştığını görünce bugün köşemi buna ayırmak istedim.

Tarık Çelenk, Türk Sağı kavramının karşısına Sol’u yerleştirirken, aslında siyaset biliminin Sağ ve Sol tasnifini kullanmıyor, öznel bir şekilde, kentlilik ve köylülük üstünden konuyu inceliyor.

Hal böyle olunca, seküler yaşam tarzına sahip bir kentli doğal olarak solda sayılıyor.

Çelenk’in bu tasnifi Altaylı’yı da şaşırtmış olacak ki, Sağ ve Sol ayrımlarını belirginleştirmesini rica etti.

Tarık Çelenk, mealen, gündelik yaşamı öteki tarafın varlığını hissederek yaşayanların sağda, diğerlerinin de solda sayılabileceğini söyledi.

İçki içen herkes solcudur, denmedi, ama misal konyak ya da vermut içenlerin, daha doğrusu içki kültürüne sahip olanların kentli, dolayısıyla da solcu olduğu sonucuna varıldı.

Bu da bana, bir kez daha, Türkiye’de Batılı anlamda sol ve sağ algısının olmadığını düşündürdü.

Feodalite olmayınca, ulusal devlete sağlıklı geçişi mümkün kılacak tartışmalar, kavgalar, isyanlar da yaşanmıyor.

Anadolu coğrafyası, bazı radikal teorilere rağmen, hiçbir zaman kıta Avrupasında görüldüğü şekliyle feodal bir dönem yaşamadı.

Feodaliteden ulusal devlet zihniyetine geçilebilmek için zihniyet dönüşümü gerekiyordu; 1789, egemenliğin krala değil millete ait olduğunu söyleyerek bunu gerçekleştirdi.

Toplumlar durup dururken feodaliteden vazgeçip "ya biz en iyisi ulusal devlete geçelim, meğer biz Fransızmışız, Bavyera da neymiş şanlı Almanya varken" falan demedi.

Tüccar çok güçlenmişti ve Sanayi Devrimi’nin nüveleri ufukta belirmişti.

Zira bu feodal beylikler arasında ticaretin yapılabilmesi için ortak bir dile ve paraya ihtiyaç vardı, ayrıca güvenliğin sağlanabileceği bir sınır gerekiyordu, bu sınır gümrük anlamına da gelecekti.

Çok özetleyerek anlattığım bu sürecin sonucunda ulusal devletleri ortaya çıkaracak zihniyet dönüşümü yaşandı.

Sanayi Devrimi, sınırları belli olmasının konforuyla, buhar gücünün de üretime yönlendirilebilmesiyle görülmemiş ölçüde hızlandı.

Serf ile bey arasında asırlardır süregelen ilişki değişti; beyin yerini sermayedar alırken köylülerin işçileşme süreci başladı.

Sol, isterseniz buna sosyalizm deyin, bu eşitsiz ikili ilişkide, işçilerin haklarını savunan ideolojinin adı oldu.

Dolayısıyla, topluma bu gözle bakan bir solcu için, işçilerin kardeşliği beynelmilel bir mahiyet kazandı.

Honduraslı bir işçiyle Tokatlı bir işçinin dertlerinin bir olduğu varsayıldı ve onların aynı millete mensup olsalar da kader birliklerinin milli değil sınıfsal olduğu iddia edildi.

“Dünyanın bütün işçileri birleşin!” diyerek bir ulusal devlet yönetilemezdi çünkü.

Kapitalizm esnedi, dönüştü, başkalaştı; işçilere artık zincirlerinden başka kaybedebilecekleri, hatta kaybetmekten korktukları bir şeyler verebildikleri anda da rakibini nakavt etti.

Türkiye’de ise bu süreçlerin hiçbiri bu anlattığım şekilde yaşanmadı.

O yüzden de solculuk veya sağcılık, daha çok köylülük ya da kentlilik olarak anlaşıldı.

Bunun bir sebebi de solculuğun kurucu metinlerine ulaşabilenlerin, daha doğrusu bunu talep edenlerin genellikle kentlilerin arasından çıkmasıydı.

İlk sosyalistlerin bir bölümünün dedesi paşaydı, pek çoğu kolejliydi, ortak özellikleri ise kentli olmalarıydı.

Kentli bir yaşam tarzı sürenlerin doğal olarak solcu oldukları düşüncesi, Türkiye’de solun yerleşmesine de imkân vermedi hiç.

Köy kültürüyle kent kültürü çarpıştığında, değerlerinin saldırıya uğradığını düşünen köylü içine kapandı ve bu yabancılaşmaya karşı gözlerini kapatıp kulaklarını tıkadı.

Türkiye’de sol, bunu başaran insanlar olmakla birlikte, kurumsal olarak sınıflar üstünden derdini anlatma fırsatını pek bulamadı.

Tarık Çelenk, kent kültürüne sahip olanlar bana göre solcudur, derken sanırım bütün bu süreci de özetlemiş oluyor.

Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine’yi bir kez daha hararetle tavsiye ederken Çelenk gibi entelektüellerin merkez medyada daha çok görülmesinden büyük memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Merkez medya derken kimsenin izlemediği televizyon kanallarını değil kast etmiyorum tabii.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER