© Yeni Arayış

Kendimize söylediğimiz yalanlar ve hayatın çarkları

Yalanın kolaylığı seni bir süre korur gibi görünse de, gerçeğin sancısı olmadan hiçbir hayat tam anlamıyla yaşanamaz. Çünkü hayat bir aynadır; kendine söylediğin yalan, bir gün hayatın başka bir köşesinden döner.

Gerçeğe dokunmaya cesaret ettiğinde, çarklar tekrar dönmeye başlar. Sevip kaçtıysan, dönüp gerçeğinle yüzleşmek zorundasın. Yalanın kolaylığı seni bir süre korur gibi görünse de, gerçeğin sancısı olmadan hiçbir hayat tam anlamıyla yaşanamaz.

Albert Camus, “İnsan, yalnızca başkalarına değil, en çok da kendine söylediği yalanlarla mahvolur,” derken belki de tüm yıkımlarımızın özünü işaret etmişti. Kendimize anlattığımız o küçük bahaneler, “Henüz zamanı değil,” “O zaten beni anlamaz,” “Ben böyle de mutluyum,” gibi cümlelerle başlayan o yalanlar, başta masum görünür. Ama sonra ne olur? Hayatın dokusu çözülmeye başlar. Kendine bir yalan söylediysen, kaçınılmaz olarak onun ağırlığı bir gün omuzlarına çöker.

Sevdiysen ama kaçtıysan, işte riyanın en büyüğünü yaptın demektir. İnsan sevdiğinden kaçarken, aslında en çok kendinden kaçar. Korkularını, yetersizliklerini, yaralarını bir başkasına yansıtarak kendine yalan söyler. “Bizi bir şeyden koruyacak” diye düşündüğümüz o riyalar, aslında tam da hayattan bizi koparan duvarlara dönüşür. Ve o duvarların içinde kendimizi güvende sandığımızda, asıl gerçek şudur: Artık bir mahkûmsundur.

Ece Temelkuran’ın dediği gibi, “Birine yalan söylerseniz, önce onun gerçeğini çalarsınız. Ama kendinize yalan söylerseniz, kendi gerçeğinizi köreltirsiniz.” İşte o körelme, hayatta hiçbir şeyin sağlam temeller üzerinde durmamasına neden olur.

Hayat bir denge üzerine kuruludur. Her düşünce, her söz, her eylem bu dengeyi kuran çarkların bir parçasıdır. Ama kendine söylediğin yalan, o çarkların arasına sıkışan bir taş gibidir. Önce fark edilmez, sadece küçük aksaklıklar yaratır: İşler ters gider, ilişkiler bir türlü rayına oturmaz. Ama o taş yerinde kalmaya devam ettikçe, çarkların tümü durur. Ve sen, “Neden böyle oldu?” diye sorarsın, ama gerçek cevabı duymaya cesaret edemezsin.

Ece Temelkuran’ın dediği gibi, “Birine yalan söylerseniz, önce onun gerçeğini çalarsınız. Ama kendinize yalan söylerseniz, kendi gerçeğinizi köreltirsiniz.” İşte o körelme, hayatta hiçbir şeyin sağlam temeller üzerinde durmamasına neden olur. Sevdiğin birine ulaşamazsın çünkü aslında kendine ulaşılamazsın. Hayalindeki işi başaramazsın çünkü başarı korkusunu bir bahaneyle maskelersin.

Ama işte, hayat acı da olsa dürüstlük ister. Çünkü dürüstlük hayatın ritmini yeniden çalıştırır. Gerçeğe dokunmaya cesaret ettiğinde, çarklar tekrar dönmeye başlar. Sevip kaçtıysan, dönüp gerçeğinle yüzleşmek zorundasın. Yalanın kolaylığı seni bir süre korur gibi görünse de, gerçeğin sancısı olmadan hiçbir hayat tam anlamıyla yaşanamaz. Çünkü hayat bir aynadır; kendine söylediğin yalan, bir gün hayatın başka bir köşesinden döner. Ve o gün geldiğinde, cesaretin varsa, kendinle barışabilirsin. Ama eğer cesaretin yoksa, her şey başladığın yerde kalır. Ta ki o çarkların sesi tamamen kesilene kadar.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER