Kemalizm: Bağımsızlığın ve modernleşmenin hehberi
SİYASETMustafa Kemal Atatürk’ün pragmatist ve bilimsel düşünceye dayalı yaklaşımı göz önüne alındığında, Kemalizm’in kendini sürekli yenileyebilen ve her dönemin ihtiyacına göre güncellenebilen bir düşünce sistemi olarak varlığını sürdürebileceği söylenebilir.
Kemalizm, temel bir çağdaşlaşma-modernleşme-yenileşme-Batılılaşma dinamiğinin ideolojisidir. Kemalizm, Niyazi Berkes’in doğru deyimiyle iki yüz yıldan beri başlatılan modernleşme akımının doğru yolunu bularak ona yönelmesidir.
Kemalizm, 20. yüzyılda modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi olarak şekillenmiştir. Adını, bu ideolojinin oluşmasında ve uygulanmasında belirleyici rol oynayan Mustafa Kemal Atatürk'ten almaktadır. Batılı anlamda bir modernleşme hareketi olan Kemalizm, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra yeni bir ulus-devlet yaratma amacıyla ortaya çıkmış ve siyasal, ekonomik, toplumsal alanlarda köklü değişiklikler getirmiştir.
Kemalizm, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından, Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros Mütarekesi ile Anadolu’nun işgaline karşı yürütülen ulusal direnişe liderlik eden Mustafa Kemal Atatürk’ün adından türemiştir. O dönemde, bu direnişi engellemek isteyen emperyalist güçler ve onların destekçisi olan Damat Ferit hükümetleri, bu hareketin mensuplarını küçümseyici bir ifadeyle “Kemalistler” veya “Kemalîler” olarak nitelendirmiştir. Ancak, zamanla Kemalizm sadece Anadolu’da değil, aynı zamanda Doğu’daki sömürge altında bulunan Müslüman toplumlar arasında da saygınlık kazanmış ve bu zafer, yalnızca Türk milletinin değil, aynı zamanda ezilen diğer ulusların da bir umut kaynağı olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Batılı devlet adamları ve akademisyenler, Anadolu’daki Türk milli mücadelesini başlangıçta bir isyan hareketi olarak değerlendirse de bu sürecin başarıya ulaşmasını kabul etmek zorunda kalmışlardır. 1930’lu yıllara gelindiğinde, o dönemde dünya gündeminde olan Komünizm ve Faşizm gibi ideolojilerden belirgin farklılıklar taşıyan bu yeni sistem, Batılı bilim insanları tarafından "Kemalizm" olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Türkiye'de ise Kemalizm terimi, 1930’lu yıllardan itibaren kullanılmaya başlanmış ve 1931’de Türk Tarih Kurumu’nun yayımladığı tarih kitaplarında resmi olarak yer almıştır.
Kemalizm, zaman içinde gelişerek altı temel ilke üzerine inşa edilmiştir: Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik. Bu ilkeler, 1931’de gerçekleştirilen Cumhuriyet Halk Partisi Üçüncü Büyük Kurultayı’nda parti programına dahil edilmiş ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim felsefesinin temel taşları haline gelmiştir. Bu ilkelerin anayasal olarak resmileşmesi ise 5 Şubat 1937’de gerçekleşmiş ve 1924 Anayasası’nda yapılan değişiklikle Türkiye Devleti’nin bu ilkelere bağlı olduğu resmen ilan edilmiştir.
Siyaset bilimci Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın da saptamasıyla Kemalizm, katı kurallara dayanan değişmez bir doktrin olarak değil, aksine, çağın gereksinimlerine uyum sağlayan dinamik bir düşünce sistemi olarak değerlendirilmelidir. Atatürk’ün görüşlerine göre, toplumsal ve ekonomik sorunların çözümü, bilimsel yöntemlerle ve değişen koşullara uygun politikalarla ele alınmalıdır. Bu bağlamda, Kemalizm’in ana hedeflerinden biri, ulusal bağımsızlığın korunması ve çağdaş bir toplumun inşa edilmesidir.
Batılılaşma İdeolojisi Değil Milli Modernleşme
İngiliz tarihçi Prof. Arnold Toynbee’nin vurguladığı gibi Kemalizm; “Batı dünyasındaki Rönesans, Reform, XII. yüzyıl sonunun bilimsel ve kültürel ihtilâli, Fransız ihtilâli ve endüstriyel ihtilâllerin...” uyguladığı yöntemlerden etkilenerek bunların amaçladığı gayelere ulaşmaya çalışmıştır. Kemalizm, temel bir çağdaşlaşma-modernleşme-yenileşme-Batılılaşma dinamiğinin ideolojisidir. Kemalizm, Niyazi Berkes’in doğru deyimiyle iki yüz yıldan beri başlatılan modernleşme akımının doğru yolunu bularak ona yönelmesidir. Dolayısıyla, bu büyük tarihi ve toplumsal olayı geleneksel Batının monist ideolojilerinden biriyle eş değer tutmak doğru değildir. Keza Kemalizm, Pragmatizm, Pozitivizm ve Realizmi de içeren bir Plüralizm’dir. Burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta mevcuttur: Kemalizm, Batılılaşma değil, modernleşme hareketidir. Bu ayrım, özellikle günümüzde sıkça yapılan tarihsel yanlış anlamaları önlemek adına kritik öneme sahiptir. Modernleşme, Batı’yı taklit etmek değil, çağın gerektirdiği değişimleri milli bir perspektiften ele almak demektir.
Her ulus, devrimini kendi toplumsal yapısı, ihtiyaçları, eğilimleri ve dönemin koşulları doğrultusunda gerçekleştirir. Bu bağlamda, Türk Devrimi’nin de kendine özgü bir süreç izlediği vurgulanmaktadır.
Ulusal Gereksinimlerin Devrimi
Türk Devrimi’nin mayasında Akılcılık (Rasyonalizm) ve Olguculuk (Pozitivizm) bulunmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk, özellikle Cumhuriyetçilik ve siyasal rejim konusunda Jéan Jack Rousseau’dan; özgürlük anlayışı konusunda da 26 Ağustos 1789 tarihli İnsan Hakları Bildirgesi’nden etkilenmiştir. Fransız Devrimi’nin etkileri, Türk Devrimi’nin hemen her aşamasında görülmüştür. Zira Fransız Devrimi dünyayı, Aydınlanma Devrimi’nin bir ürünü olan doğal haklara dayalı bir bakış açısıyla algılama yöntemini sunmuştur. Bu sebeple Türk Devrimi’ni etkilemesi de doğal bir sonuçtur.
Her ulus, devrimini kendi toplumsal yapısı, ihtiyaçları, eğilimleri ve dönemin koşulları doğrultusunda gerçekleştirir. Bu bağlamda, Türk Devrimi’nin de kendine özgü bir süreç izlediği vurgulanmaktadır. Fransız Devrimi ve sonrasındaki gelişmeler incelendiğinde, sanayi devrimlerinin hız kazanması, anayasal sistemlerin yaygınlaşması, insan haklarının güçlenmesi ve ulusçuluk fikrinin 19. yüzyılda etkili olduğu görülmektedir. Mustafa Kemal, Türk Devrimi’nin bu tarihsel gelişmelerden faydalandığını ifade eder. Ancak o, hiçbir zaman başka bir devrimi doğrudan taklit etmemiş, aksine kopyacı yaklaşımları sert bir şekilde eleştirmiştir.
Emperyalizme Karşı Evrensel Dik Duruş
Kemalizm sadece Türkiye için değil, diğer ezilen uluslar için de bir ilham kaynağı olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün anti-emperyalist yaklaşımı, yalnızca Türkiye’yi değil, sömürge konumundaki birçok ulusu da etkilemiş, bağımsızlık mücadelerine örnek teşkil etmiştir. Örneğin, birçok Orta Doğu toplumu, Kemalizm’i ulusal kurtuluş hareketlerinde bir model olarak görmüştür. Bu etkinin en belirgin örneklerinden biri, Hindistan’daki bağımsızlık hareketidir. Hindistan’ın bağımsızlık liderlerinden Jawaharlal Nehru, Atatürk’ün reformlarını ve anti-emperyalist duruşunu büyük bir hayranlıkla incelemiş, hatta Türkiye’nin modernleşme sürecini kendi ülkesi için bir ilham kaynağı olarak görmüştür. Benzer şekilde, Mısır’da Cemal Abdünnasır, Kemalist ilkelerden etkilenerek kendi ülkesinde benzer bir laikleşme ve modernleşme politikası izlemeye çalışmıştır.
İran’da Rıza Şah Pehlevi de Türkiye’deki reformları yakından takip etmiş, özellikle devletin modernleşmesi, merkeziyetçi yönetim anlayışı ve eğitim reformları konusunda Kemalizm’den esinlenmiştir. Afganistan Kralı Amanullah Han da 1920’lerde Türkiye’yi ziyaret etmiş ve Atatürk’ün reformlarını kendi ülkesine uyarlamak istemiştir.
Kemalizm’in etkisi sadece Orta Doğu ve Asya ile sınırlı kalmamış, 20. yüzyılın ortalarında Afrika’daki bağımsızlık hareketlerine de ilham vermiştir. Cezayir’in bağımsızlık mücadelesini yürüten Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN), Türkiye’nin emperyalizme karşı verdiği savaşı ve sonrasında gerçekleştirdiği reformları bir model olarak görmüştür. Benzer şekilde, Tunus ve Endonezya gibi ülkelerde de Atatürk’ün bağımsızlık sonrası kurduğu laik ve ulus-devlet anlayışı dikkatle takip edilmiştir. Tüm bu örnekler, Kemalizm’in yalnızca Türkiye sınırlarında değil, dünya genelinde de ulusal bağımsızlık hareketlerine ilham verdiğini ve sömürgecilik karşıtı mücadelelerde önemli bir model teşkil ettiğini göstermektedir.
Kemalizm’i bir geçmişin hatırası olarak görmek, onu anlamamak anlamına gelir. Onun gerçek değeri, bugünün dünyasında nasıl bir yol gösterici olabileceğinde yatmaktadır. Geçmişin ışığında, çağın gerekliliklerine uygun bir yeniden yorumlama yapılmadığı sürece, Kemalizm’in yalnızca bir ideolojik referans olarak kalma riski vardır.
Bir Vizyon Olarak Kemalizm
Kemalizm’in günümüzdeki en büyük sınavlarından biri, onun sadece bir tarihsel miras olarak mı kalacağı, yoksa günümüz şartlarına uyarlanarak yeni açılımlar sunup sunamayacağıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün pragmatist ve bilimsel düşünceye dayalı yaklaşımı göz önüne alındığında, Kemalizm’in kendini sürekli yenileyebilen ve her dönemin ihtiyacına göre güncellenebilen bir düşünce sistemi olarak varlığını sürdürebileceği söylenebilir. Ancak bu, onun temel ilkelerinden sapmak değil, onları günümüz dünyasının gereklilikleriyle yeniden yorumlamak anlamına gelmelidir.
Sonuç olarak, Kemalizm’i bir geçmişin hatırası olarak görmek, onu anlamamak anlamına gelir. Onun gerçek değeri, bugünün dünyasında nasıl bir yol gösterici olabileceğinde yatmaktadır. Geçmişin ışığında, çağın gerekliliklerine uygun bir yeniden yorumlama yapılmadığı sürece, Kemalizm’in yalnızca bir ideolojik referans olarak kalma riski vardır. Oysa Kemalizm’in özü, geçmişi anlamaktan çok, geleceği inşa etmektir.
İlginizi Çekebilir