© Yeni Arayış

Kastamonu'dan Brüksel'e

Türkiye’yi soğuk savaş yıllarındaki anti komünist zihniyetle ama diğer taraftan o dönem sosyalist blokta yaygın olan tek tipçi anlayış, güçlerin tek elde toplanması ve kamu gücünde konsolide edilmiş basın ile adeta soğuk savaşın karşı cephesindeymiş gibi yöneten bir rejimin tüm çarpıklıkları gün yüzüne çıkarılıyor.

Eskiden AB içinde Türkiye’yi istemeyenler çıkıp bunu söylerdi ama şimdi öyle bir şeye lüzum yok çünkü zaten Türkiye bir irade ortaya koymuyor ki. 

Bizim Türkiye'yi demokrasiye dönüştürme sorumluluğumuz yok. Avrupa Birliği ile ilişkilerden bağımsız olarak Türkiye nasıl bir toplum modeli istediğine kendi karar vermeli. 

Dünyada başkanlık sistemine sahip birçok ülke var, ancak onların pek çoğunda hala denge ve denetleme mekanizmaları çalışıyor. O açıdan asla karşılaştıramazsınız. 

Türkiye’de Soğuk Savaş döneminin kolektif bilinçte yarattığı travmalar bir yana Mihri/Sevim Belli gibi dönem insanları için hayatı zindana çeviren fiziksel travmalar yazık ki yeterince mahkum edilmedi. Bugün ülkeyi yönetenler soğuk savaş dönemindeki tezleri hala ısıtıp bayatlamış da olsa sıcak servis etme derdindeler.

İstanbul’u alanın Türkiye’yi aldığını en iyi Tayyip Erdoğan bilir. Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’u (hem de 2 defa) alması geliyor gelmekte olan tadında bir gerçekliktir.

Ekrem İmamoğlu’na hukuksal sopa yetmeyince bu defa konu Akademik boyuta taşındı. Yıllarca Erdoğan’a yönelik diploma söylemleri bu defa Erdoğancıların İmamoğlu’nu durdurma yöntemi oldu.

İmamoğlu’nun Kuzey Kıbrıs’a değen eğitim yolculuğu İktidar için İmamoğlu’nu durdurmaya yeter mi göreceğiz. Yeni Türkiye’yi Eski Türkiye’ye basarak kurup, Eski Türkiye’ye her tür hakareti edenlerin bu konularda durmayacağını tahmin ediyorum.

Eski Türkiye’nin ideolojik formasyonu ile Yeni Türkiye falan kurulmaz. En fazla Yeni Türkiye görünümlü eski alışkanlıklar yaşatılır.

Benim için Eski Türkiye devlet okulu Yeni Türkiye özel okul demektir. Mezun olduğum ve bu sene 140. Yaşını kutlayan Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi eski Türkiye’nin en parlak okullarından biriydi.

Bizim mezun olduğumuz yıl da çok başarılı olan lise bizden bir önceki yıl Türkiye’de üniversite sınavında en başarılı okul olmuştu. 1980lerin ortalarında özel okula sadece devlet okulundan kovulan zengin çocuklarının gittiği yıllarda Kastamonu Lisesi önemli bir geleneğin temsilcisi olarak eğitim hayatında yerini almıştı.

Kastamonu Lisesinin 1943 mezunlarından biri de 100 yaşında hayata gözünü yuman Sevim Belli’ydi. Sevim Belli Felsefenin Temel İlkeleri başta olmak üzere pek çok önemli sol literatürü Türkçeye çevirmiş önemli bir kişilik olarak tarihte yerini almıştı.

Sevim Belli’den daha da iyi tanınan Mihri Belli Türkiye’de sosyalist mücadele için çaba harcamış defalarca hapse girmiş ve kaçınılmaz olarak idamla yargılanmıştı.

Türkiye’de Soğuk Savaş döneminin kolektif bilinçte yarattığı travmalar bir yana Mihri/Sevim Belli gibi dönem insanları için hayatı zindana çeviren fiziksel travmalar yazık ki yeterince mahkum edilmedi. Bugün ülkeyi yönetenler soğuk savaş dönemindeki tezleri hala ısıtıp bayatlamış da olsa sıcak servis etme derdindeler.

Kastamonu Lisesinden mezun olurken Babam gibi bir Avukat olacağımı düşünürken puanımın yüksekliğine güvenerek o zamanın en popüler bölümü olan ODTÜ Uluslararası İlişkileri tercih etmem bana bambaşka bir hayat yolu çizdi. Bu yolculukta sınıf arkadaşım olan sevgili Barçın Yinanç ise ısrar ve iddiayla Türkiye’nin Avrupa standardında bir çizgiye ulaşması için basın alanında çabalarını sürdürüyor.

Röportaj öylesine yoğun başlıklar ve mesajlar öylesine net ve sorguya kapalı ki her öğünde, öğünden önce ve sonra yani günde 9 hadi 1 de benden olsun 10 kere okumayı hak ediyor.

Çok sık yüzyüze gelemesek de Barçın’ın da içinde olduğu T24’de Cansu Çamlıbel’in Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü ile yaptığı söyleşiyi okuyunca kendisine bu röportaj Barçın kokuyor demekten kendimi alamadım.

Röportaj öylesine yoğun başlıklar ve mesajlar öylesine net ve sorguya kapalı ki her öğünde, öğünden önce ve sonra yani günde 9 hadi 1 de benden olsun 10 kere okumayı hak ediyor.

Türkiye’yi soğuk savaş yıllarındaki anti komünist zihniyetle ama diğer taraftan o dönem sosyalist blokta yaygın olan tek tipçi anlayış, güçlerin tek elde toplanması ve kamu gücünde konsolide edilmiş basın ile adeta soğuk savaşın karşı cephesindeymiş gibi yöneten bir rejimin tüm çarpıklıkları gün yüzüne çıkarılıyor.

Gelin bu röportajın çarpıcı başlıklarına 33 maddede birlikte göz gezdirelim:

1 - Ülkenizde olan şeyler, takip edilmesi kolay şeyler değil:

2 - “Lütfen bu kayyım sistemine geri dönmeyin” dedik. Ama maalesef her hafta yeni bir kayyım ataması haberi alıyoruz. 

3 - Bir kişinin on yıl boyunca dinlenmesini mümkün kılan bir yasal zemin var mı?

4 - Bütün bu yanıtı olmayan soruların dikkate dahi alınmıyor oluşu bugünün Türkiye’si açısından normal bir şey.

5 - Bu gidişle Türkiye nüfusunun yarısı terörizmle suçlanabilir.

6 - Pazarlıklarda kullanılmak üzere siyasi rehineler tutuluyor

7 - Eğer konu hukuki olsaydı oyuncu menajeri kadın, Gezi’nin üzerinden 12 yıl geçtikten sonra o dönemki bazı telefon konuşmaları nedeniyle neden tutuklansın? 

8 - Tutuklu ya da görevden alınmış DEM’li belediye başkanlarını çözüm sürecinde pazarlık unsuru olarak kullanacaklar belki.

9 - Bunlar o kadar sık aralıklarla ve o kadar çok kereler oldu ki toplumun genelinin artık bunları ‘normal’ sanması da bir ölçüde anlaşılabilir bir şey.

10 - Ama toplumun hatırlaması gerekiyor; hukukun üstünlüğünün olduğu normal bir ülkede böyle şeyler olamaz.

11 - Türkiye bu tür durumlarda geçmişte çektiği dikkati çekmiyor. Bu da Türkiye’nin artık giderek daha az ‘aday ülke’ olarak görülmesinden kaynaklanıyor. Türkiye bugün artık bir aday ülkeden çok üçüncü bir taraf gibi muamele görüyor.

12 - Dışardan bakınca insanların düşündüğü şeylerden biri de Türkiye toplumunun hükümetin bu yaklaşımları konusundaki teslimiyetçiliği.

13 - “Demek ki Türkiye’de de insanlar Rusya tipi bir yönetim modelini onaylıyor” diye bakılıyor belki.

14 - Bütün bunlar Brüksel’de, “Artık Türkiye ile konuşulacak bir şey yok” fikrini yayıyor.

15 - Belki de hala bu konularda konuşmanın önemli olduğuna inanan bir tek ben kaldım.

Ben raportör olarak kendi başıma, kendi inisiyatifimle bir iş yapmıyorum. Ben Türkiye ile ilişkilerin yürütülmesi ve değerlendirilmesi için Avrupa Parlamentosu tarafından davet edilmiş ve resmen görevlendirilmiş bir kişiyim. 

16 - Bayan Von der Leyen,  AB üyesi olmaya aday ülkeler arasında Türkiye’den hiç bahsetmedi.   Türkiye’yi unuttu! Şeytanın avukatlığını yapacak olsanız, Türkiye’nin süreci ölüyor ya da öldü.

17 - Eskiden AB içinde Türkiye’yi istemeyenler çıkıp bunu söylerdi ama şimdi öyle bir şeye lüzum yok çünkü zaten Türkiye bir irade ortaya koymuyor ki. 

18 -  Bizim Türkiye'yi demokrasiye dönüştürme sorumluluğumuz yok    Avrupa Birliği ile ilişkilerden bağımsız olarak Türkiye nasıl bir toplum modeli istediğine kendi karar vermeli. 

19 - Bir demokrasi olmaya karar verirseniz, adaylık için yapılması gereken şey belli ve katılım süreci orada duruyor. 

20 - Teknik şeyler için teşviklerimiz olabilir, ancak demokrasi olmak toplum için bir karardır.

21 - AB hala bir demokrasi kulübü ve içimizde yeni bir Macaristan vakası istemiyoruz.

22 - Hakan Fidan : ‘stratejik körlük içinde olmayın” :Bana Osman Kavala’yı sormayın, insan haklarını sormayın, sadece insansız hava araçlarını konuşalım” demektedir

23 - Üye olmak için tek bir yol var; demokrasi olmaya karar vermek. Şu çok net; demokrasi değilseniz üye olmayacaksınız.

24 - Jeopolitik konuşarak poker oynarsınız ama üye olmanın yani satranç tahtasının kuralları başkadır. 

25 - Avrupa Birliği'nin olumlu bir ilişki kurma yönündeki adımlarına karşın Türk hükümetinden tek bir olumlu hareket yok. 

26 - Ve bu durumun en büyük kurbanının da Mehmet Şimşek olduğunu düşünüyorum.

27 - Şimdi böyle bir ortamda Mehmet Şimşek Avrupa ülkelerine gelip de nasıl “benim ülkeme yatırım yapın” diyecek? 

28 - Kimse çalışanlarının soruşturma ve tutuklanma riski taşıdığı bir ülkeye yatırım yapıp mesela 400 kişi çalıştırmak istemez. Türkiye’deki yargı ortamına kimse güvenmiyor ve bu Mehmet Şimşek açısından çok büyük bir sorun.

29 - Bakın bu olay, Türkiye’de bağımsız yargı olmayışının en açık kanıtıdır. 

30 - Bakın, ben bir İspanyol olarak terörizm nedir bilirim, biz de 40 yıl terörle yaşadık. Dolayısıyla da kimsenin bana terör konusunda ders vermesine ihtiyacım yok.

31 - Türkiye maalesef bugün laik, demokratik bir hukuk devleti gibi gözükmüyor. 

32 - Dünyada başkanlık sistemine sahip birçok ülke var, ancak onların pek çoğunda hala denge ve denetleme mekanizmaları çalışıyor. O açıdan asla karşılaştıramazsınız. 

33 - Evet, bu bir tek adam yönetimidir ve Rusya’dakine çok yakın bir toplum modelidir. Bu modelde irade toplumun kendisinde değil yöneticilerdedir 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER