Kapitülasyonların gölgesinde: Amerika'nın verdiği imtiyazlar Çin'in bağımsızlık hikayesine mi dönüşüyor?
TEKNOLOJİDaniel Defoe'nun Robinson Crusoe romanında da benzer bir dinamik görülür: Robinson, adaya düşen Batılı karakter, Cuma'yı "medenileştirmek" için ona yiyecek, giysi, bilgi ve inanç sistemi sunar. Ancak güçlenen Cuma zamanla pasif bir yardımcı olmaktan çıkar.
Tarih tekerrür ediyorsa, ironik olan şu: Amerika, bir zamanlar İngiltere'ye karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini şimdi ters perspektiften, Çin'in bağımsızlaşmasına engel olmaya çalışan emperyal güç rolünde yeniden yaşıyor. Dün kolonilerde yankılanan "özgürlük" çağrısı, bugün Pasifik'in diğer yakasından geliyor.
Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. yüzyıldaki stratejik hatası, günümüz uluslararası ilişkilerini anlamak için çarpıcı bir tarihsel pencere açar. 1535 yılında Kanuni Sultan Süleyman, değişen dünya düzeninde diplomatik avantaj sağlamak amacıyla Fransa'ya kapitülasyonlar tanıdı. Bu imtiyazlar, Fransız tüccarlara Osmanlı topraklarında vergi muafiyetinden yargı dokunulmazlığına kadar geniş ayrıcalıklar sundu. Kısa vadede diplomatik kazanım gibi görünen bu hamle, uzun vadede imparatorluğun ekonomik bağımsızlığını aşındırdı ve zayıflamasına zemin hazırladı.
Amerika'nın çağdaş kapitülasyonları: Yeni bir "Kolonyal" ilişki mi?
Soğuk Savaş'ın ardından ABD, tıpkı vaktiyle İngiltere'nin Amerika kolonilerine yaptığı gibi, Çin'e "ekonomik kolonizasyon" olanakları sundu. Nasıl ki İngiltere, Amerikan kolonilerinin hammaddelerini işleyip mamul mal olarak yüksek fiyatlarla geri satıyorsa, ABD de Çin'i ucuz üretim üssü olarak konumlandırdı. Ekonomik sistemini açtı, teknoloji transferine onay verdi, ucuz işgücünden faydalanarak şirketlerini zenginleştirdi.
Bu süreçte trilyon dolarlık yatırım ve bilgi akışıyla Çin, adeta ABD'nin finansal ve teknolojik "himayesi" altında gelişti. Tıpkı İngiltere'nin Amerika'ya sunduğu pazarlar ve ticaret ağları gibi, ABD de Çin'e küresel ekonomiye entegrasyon olanağı sundu.
"No Taxation Without Representation" - Modern versiyonu
Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nın meşhur sloganı "Temsil yoksa vergilendirme de yok" (No taxation without representation), bugün Çin'in ekonomik stratejisinde farklı bir formda yankılanıyor. ABD, Çin'i küresel ekonomik sistemin bir parçası yaparken, bu sistemin kurallarını belirleme hakkını kendinde saklı tuttu - tıpkı İngiltere'nin kolonilere uyguladığı gibi.
Ancak Çin, ticaretten elde ettiği dolarları Amerikan hazine bonolarına yatırarak bir anlamda sistem içinde kendine özgü bir "temsil" hakkı elde etmeye başladı. Zamanla, tıpkı Amerikan kolonilerinin İngiliz yönetimine karşı sesini yükseltmesi gibi, Çin de kendi ekonomik ve politik sistemini kurma hakkını talep etmeye başladı.
Modern "Boston Çay Partisi": Teknoloji bağımsızlığı
Amerika'nın İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesinde Boston Çay Partisi nasıl bir dönüm noktasıysa, Çin'in kendi teknolojik altyapısını kurma kararı da benzer bir isyan niteliğindedir. iPhone üretirken bir yandan da Huawei gibi kendi markalarını geliştirdi. ABD'nin siparişlerini karşılarken, diğer ülkelerin de tedarikçisi haline geldi.
Nasıl ki Amerikanlar İngiliz mallarını protesto edip kendi yerel üretimlerine yöneldiyse, Çin de "yerli ve milli" teknoloji hamlesiyle kendi dijital ekosistemini kurdu: WeChat, Alibaba, Baidu, Tencent... Bu adımlar, tıpkı Amerikan kolonilerinin ekonomik bağımsızlık arayışını andırıyor.
Amerikan bağımsızlık sürecinde İngiltere'nin yaptığı hatalar - kolonilere yeterince söz hakkı tanımamak, ekonomik çıkarları dayatmak, askeri güce çok güvenmek - şimdi Amerika tarafından Çin'e karşı tekrarlanıyor gibi görünüyor. Ancak şu kritik fark var: Amerika kolonileri İngiltere'den 5.000 km uzaktaydı, Çin ise küresel ekonominin tam merkezinde.
Bağımsızlık bildirgeleri: Teknolojik ve ekonomik
1776'da Amerika'nın İngiltere'den bağımsızlığını ilan etmesi gibi, Çin de "Made in China 2025" stratejisiyle teknolojik bağımsızlık bildirgesi yayınladı. Yapay zeka, elektrikli araçlar, kuantum bilgisayarlar ve mikroçipler - bunların tümü Çin'in modern "bağımsızlık bildirgesinin” unsurları.
Trump döneminde ABD'nin Huawei'yi kara listeye alması, Çin'e çip ihracatını kısıtlaması, adeta yeni bir "Intolerable Acts" (Dayanılmaz Yasalar) gibiydi - İngiltere'nin kolonilere uyguladığı cezalandırıcı önlemlere benzer şekilde. Bu durum, Çin'in ekonomik bağımsızlık kararlılığını daha da pekiştirdi.
Yeni müttefikler arayışı
Amerikan kolonileri bağımsızlık mücadelesinde nasıl Fransa'dan destek aldıysa, Çin de "Kuşak ve Yol" girişimiyle kendine yeni müttefikler arıyor. Afrika'dan Güney Amerika'ya, Orta Asya'dan Güneydoğu Asya'ya kadar uzanan bu ekonomik işbirliği ağı, Çin'in "bağımsızlık mücadelesi"nin küresel boyutunu oluşturuyor.
Bugün uluslararası sistemde ülkeler, bu iki ekonomik süper güç arasında saflarını belirlemeye çalışıyor. Tıpkı 18. yüzyılda Avrupa güçlerinin Amerika-İngiltere çatışmasında konum belirlemesi gibi.
Tarih yeniden yazılıyor mu?
Asıl soru şu: ABD'nin bu stratejik uyanışı, İngiltere'nin kolonilere karşı geç kalan tavizleri gibi, zamanında mı geldi? Yoksa Çin, tıpkı Amerika'nın İngiltere'den kopuşu gibi, ekonomik bağımsızlığını çoktan ilan etmiş durumda mı?
Amerikan bağımsızlık sürecinde İngiltere'nin yaptığı hatalar - kolonilere yeterince söz hakkı tanımamak, ekonomik çıkarları dayatmak, askeri güce çok güvenmek - şimdi Amerika tarafından Çin'e karşı tekrarlanıyor gibi görünüyor. Ancak şu kritik fark var: Amerika kolonileri İngiltere'den 5.000 km uzaktaydı, Çin ise küresel ekonominin tam merkezinde.
Amerika, Çin'in artan etkisini sınırlamak için geç de olsa harekete geçti. Ancak soru şu: Bu hamle, İngiltere'nin 1776'dan önce kolonilere verdiği son tavizler gibi çok geç mi?
Tarih tekerrür ediyorsa, ironik olan şu: Amerika, bir zamanlar İngiltere'ye karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini şimdi ters perspektiften, Çin'in bağımsızlaşmasına engel olmaya çalışan emperyal güç rolünde yeniden yaşıyor. Dün kolonilerde yankılanan "özgürlük" çağrısı, bugün Pasifik'in diğer yakasından geliyor.
Daniel Defoe'nun Robinson Crusoe romanında da benzer bir dinamik görülür: Robinson, adaya düşen Batılı karakter, Cuma'yı "medenileştirmek" için ona yiyecek, giysi, bilgi ve inanç sistemi sunar. Ancak güçlenen Cuma zamanla pasif bir yardımcı olmaktan çıkar.
Büyük güçlerin yükselişi ve düşüşü, tarihin döngüsel doğasını bir kez daha gözler önüne seriyor. Dünün kolonisi, bugünün imparatorluğu; ve belki de yarının yeni bağımsızlık hikayesinin yazarı...
----
Dipnot: Yazarın Ekopolitik makalesinden yapay zekâ yardımıyla uyarlanmıştır. https://www.ekopolitik.org.tr/cumanin-golgesinde-cin-yukselirken-amerika-robinson-mu-kalmak-istemiyor/
İlginizi Çekebilir