Kalkın(ma)mak için Avrupa’ya bakalım!
EKONOMİAvrupa, aşırı düzenleyici yaklaşımıyla adeta kendi ekonomik intiharını seyrediyor: neredeyse bir müze gibi geçmişi korumada harika, geleceği inşa etmede berbat. Karşısında “kural kuralsızlık” yeni ABD yönetimi ve “yaptığım kural” ile hareket eden Çin var. Eğer bürokratik engellerin azaltıldığı, yenilikçiliği, risk almayı destekleyen bir Türkiye, bölgesinde lider bir güç olarak kendini konumlandırabilir. Belki, Türkiye Avrupa Birliğine gireceğine Avrupa Birliği Türkiye’ye girer!
Bir zamanlar Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ekonomileri neredeyse eşit seviyedeydi. 2008 yılında iki bölge arasında GSYİH açısından yalnızca küçük bir fark vardı. Ancak 16 yıl içinde bu tablo dramatik bir şekilde değişti. Bugün, ABD ekonomisi 25,5 trilyon dolar ile Avrupa’nın 16,6 trilyon dolarlık ekonomisinden %50 daha büyük hale geldi. Bu fark, Avrupa’nın ekonomik anlamda “kendi kendini engelleme” stratejisinin doğrudan bir sonucu olarak değerlendiriliyor.
Son yıllarda Avrupa, büyümek yerine regülatif güvenliği ön plana koydu. ABD, yeniliği teşvik eden serbest piyasa stratejileri izlerken Avrupa, iş dünyasını sıkı kurallara boğan bir düzenleyici kültür geliştirdi. Sonuçlar ise çarpıcı: Dünyanın en değerli 10 şirketinden 9’u ABD’den çıkarken, Avrupa bu listede kendine yer bulamadı. Avrupa’dan “trilyon dolarlık” değere ulaşan tek bir şirket dahi çıkmadı. Bu durum, kıtada yenilikçiliğin ne kadar geride kaldığını açıkça gösteriyor.
Avrupa’da teknoloji alanında girişimcilik yapmak artık imkânsız hale gelmiş durumda. Avrupalı girişimciler, kariyerlerinde iki ana yol arasında sıkışıp kalıyor: Daha yüksek maaşlar ve geniş imkanlar için ABD’ye gitmek veya düşük yaşam maliyeti için Güneydoğu Asya’da şansını denemek. Avrupa’nın teknoloji yetenekleri ise giderek göç ediyor. AB’nin yeteneklerinin %90’ı, doğru teklif geldiğinde ABD’ye taşınmaya hazır. ABD’deki teknoloji maaşları, Avrupa’nın neredeyse iki katı ve startup fonlaması 5 kat daha yüksek.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geçenlerde büyük teknoloji şirketlerinin Avrupa’daki inovasyonu tehdit ettiğini belirterek, kıtanın teknoloji alanında daha bağımsız olması gerektiğini vurguladı. Avrupa’nın ABD’ye kıyasla geri kalmasını inovasyon eksikliğine bağladı. Yerel şirketlerin bağımsız büyümesini de istiyor. Mistral AI örneğin bu vizyonla başlayan AB’nin yapay zekâ şirketi. Lakin Spotify şimdi NYC merkezli devam ediyor. Klarna’nın operasyonlarının büyük bir kısmı ABD ‘de, ARM’ın NVIDIA tarafından satın alınması gündemde.
Basit Bir Örnek: İnternette sürekli karşımıza çıkan “çerez kabul et” izinleri
Avrupa’nın bürokratik düzenlemeleri o kadar detaylı ve karmaşık hale geldi ki, günlük yaşamın en basit alanlarında bile verimlilik kaybı yaşanıyor. Bir örnek olarak, çerez izinlerine harcanan zamanı ele alalım. Avrupa’da kullanıcıların her yıl toplamda 575 milyon saatini çerez izinlerini tıklayarak harcadığı hesaplanıyor. Bu küçük ama sürekli kesintiler, kullanıcıların iş akışını bölüyor, “çerez izin yorgunluğu” yaratıyor ve işletmeler için gizli maliyetler doğuruyor.
Bu tür küçük engeller, toplamda büyük kayıplara yol açıyor. AB’nin bu tür mikro düzeydeki düzenlemelerle verimliliği öldürdüğünü söylemek abartı olmaz. Sadece iş dünyasında değil, bireysel kullanıcılar için bile gizli maliyetler birikiyor. Amerika ise bu tür düzenlemeler yerine inovasyona odaklanarak hızla ilerliyor.
Avrupa’nın “Anti-Yenilikçi” Zihniyeti
Avrupa’da iş kurmak ve yenilikçi bir girişimde bulunmak isteyenlerin önünde ciddi engeller var. İstihdam yasaları işe almayı ve işten çıkarmayı zorlaştırıyor, yüksek vergiler küçük işletmeleri eziyor ve uyum maliyetleri yeniliğin önünde bir engel oluşturuyor. Bu düzenlemeler, girişimciliği zorlaştırdığı gibi, şirketlerin büyümesini de engelliyor.
Elon Musk’ın Berlin’de kurmayı planladığı Giga Berlin fabrikası örneğinde, Alman halkı “Tekno Kolonileşmeye Hayır” sloganlarıyla protestolar düzenledi. Düzenleyici engeller ve toplumsal muhalefet nedeniyle Tesla, projeyi iptal etmeyi bile düşündü. Bu durum, küçük ölçekli girişimciler için daha da büyük bir sorun. Yenilikçi bir fikirle yola çıkan birçok startup, bürokrasinin kıskacında adeta boğuluyor.
Bugün, Avrupa, yapay zekanın etiğini tartışırken, Amerika onu geliştiriyor. Avrupa, kripto paraları düzenlerken, Amerika yenilik yapıyor. Avrupa eski endüstrileri korurken, Amerika yenilerini yaratıyor.
Bu nedenle “Europoors” yani “Avrupalı fakirler” gibi kelimeler gündemde.
Türkiye İçin Çıkarılacak Dersler
Avrupa’nın bu bürokratik çöküşünden Türkiye’nin de dersler çıkarması gerekiyor. Türkiye’de de benzer bir durum söz konusu. Türkiye’nin, Avrupa’nın düştüğü bu “düzenleme bağımlılığı” tuzağına düşmemesi için, kurumların yenilikçi bir anlayışla yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Güçlü, Şeffaf ve Demokratik Bir Denge İhtiyacı
Bir ülkenin kalkınması için kurumların yeri geldiğinde güçlü, yeri geldiğinde şeffaf ve yeri geldiğinde demokratik bir yapıyla oluşması tartışmalı. Türkiye’nin kurumsal yapısı, şu anda bu üç özelliğin dengesinden yoksun. Örneğin, UKOME (Ulaşım Koordinasyon Merkezi), İstanbul’da ulaşımı düzenlemekle sorumlu güçlü bir kurum, yapısı demokratik mekanizmalarla oluşuyor ancak şeffaf değil. Şeffaf bir yapı olsaydı, UKOME’nin vizyonu ulaşımı kolaylaştırmak olmalıydı ve Uber veya Tag gibi yenilikçi çözümler daha hızlı içselleştirilebilirdi. Aynı şekilde, Anayasa Mahkemesi demokratik ve şeffaf bir yapıya sahip ancak gücü sorgulanıyor. Bilgi Teknolojileri Kurumu, Enerji Piyasası Denetleme Kurulu gibi kurullar ise güçlü bir kurum olmasına rağmen ne şeffaf ne de demokratik. TÜBİTAK ise demokratik değil atama ile şekilleniyor ama güçlü ve şeffaf. Hangi kurumda hangi özelliğin öne çıkarılacağı işin sırrı diyebiliriz.
Sonuç
Avrupa, aşırı düzenleyici yaklaşımıyla adeta kendi ekonomik intiharını seyrediyor: neredeyse bir müze gibi geçmişi korumada harika, geleceği inşa etmede berbat. Karşısında “kural kuralsızlık” yeni ABD yönetimi ve “yaptığım kural” ile hareket eden Çin var. Eğer bürokratik engellerin azaltıldığı, yenilikçiliği, risk almayı destekleyen bir Türkiye, bölgesinde lider bir güç olarak kendini konumlandırabilir. Belki, Türkiye Avrupa Birliğine gireceğine Avrupa Birliği Türkiye’ye girer!
İlginizi Çekebilir