© Yeni Arayış

Kaderde demokrasilerin de demokrasiyle sınandığını görmek varmış

Demokratik ülkelerdeki bu tür gelişmeler ve sonuçları şüphesiz günümüzde demokrasilerin dayanıklılığı hakkında bizlere pek çok veri verecek.

Gayrı safi milli geliri 2.846 trilyon Amerikan doları (2023),

Kişi başına düşen geliri 33,121 Amerikan doları (2023),

Gayri safi yurtiçi hasılası 1.713 trilyon Amerikan doları (2023), 

Demokrasi endeksi (2023) sıralamasındaki yeri 167 ülke arasında 22’inci sırada ve tam demokrasi,

Hassas devletler (fragile states) endeksindeki yeri 179 ülke arasında 161’inci,

Küresel özgürlük endeksindeki puanı 100 üzerinden 83 (2024),

İnsani gelişmişlik endeksindeki yeri (2022) 193 ülke arasında 19, 0-1 arasında aldığı puan 0.929

Yolsuzluk algı endeksindeki (2023) yeri 180 ülke arasında 32’inci.

Bu ülke sizce hangi ülke?

3 Aralık 2024 gecesi saat 23:00 sularında Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol’un sıkıyönetim ilan ettiği Güney Kore. Evet yanlış duymadınız, yükselen ekonomi ve demokrasi modeli, “Türkiye’nin bir türlü Kore olamadığına hayıflandığımız” örnek ülke.

Güney Kore’de bundan önceki sıkıyönetim 12 Aralık 1979’daki askeri darbe sonrasında demokrasi yanlılarının 1980’de askeri yönetime baş kaldırması sonrasında ilan edilmişti. Cumhurbaşkanı Yoon’un, sıkıyönetim ilanına ilişkin konuşmasına bakacak olursak ileri demokratik ülkeler için hayli “ilginç” olan gerekçeleri ve söylemleri şu şekilde sıralanabilir;  

* Ulusal Meclis şimdiye kadar 22 hükümet görevlisi hakkında suç işlediklerine dair önerge verdi ve 10 görevli cezalandırıldı.  

* Hakimler ve savcıları hedef alan bu suçlamalar yargının işleyişini aksatmaktadır.

* İçişleri Bakanı, Kore İletişim Komisyonu Başkanı, Mali İnceleme ve Denetleme Kurulu Başkanı’nın cezalandırılması, Ulusal Savunma Bakanı’na ilişkin de suç duyurusunun olması hükümetin işleyişini paralize etmektedir.

* Ulusal bütçeden de pek çok başlıkta kesinti oylanmıştır. Hatta askeriyenin bile bütçesinde kısıtlamaya gidilmiştir. Bu da kamu güvenliğini tehdit etmektedir.

* Bu bölümü tam olarak alıntılamak istiyorum. “Demokratik Parti’nin yasama diktatörlüğü, hatta çok ileri giderek bütçeyi sadece siyasi ajitasyon için kullanmaktan ve sadece bütçesel cezalandırma olarak adlandırılabilecek uygulamalardan çekinmemektedir”. (Korkarım ki Yoon her ne kadar çok istese de siyaset bilimi literatürüne “demokrasilerde yasama diktatörlüğü” diye bir kavramı sokması şimdilik mümkün değil).

* Bu, özgür Kore Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini kasten devirmek amaçlı devlet karşıtı bir baş kaldırmadır.

* Muhalefet partilerinin liderleri insanların hayatlarını hiç düşünmeden devletin işleyişini paralize etmektedirler.

* Liberal demokrasimizin temel kurumu olarak işlemesi gereken Ulusal Meclisimiz suçluların ini ve liberal demokratik sisteme zarar veren bir canavar olmuştur.

* Güney Kore şu anda istikrarsız bir ülke olmuştur ve her an çökebilir.

* Özgür Kore Cumhuriyeti’ni Kuzey Kore’nin komünist güçlerinin tehdidinden korumak, utanmaz Kuzey yanlısı, devlet karşıtı güçlerden korumak için sıkıyönetim ilan ediyorum.

* En kısa zamanda devlet karşıtı güçleri temizleyip ulusu normale döndüreceğim.

* Yalnızca size, yani halkıma güveniyorum. Lütfen bana güvenin.

Güney Kore’deki siyasi tabloyu ve aritmetiği de açıklamak gerekirse Meclis’te çoğunluk muhalefet partilerinde. 10 Nisan 2024 tarihindeki Parlamento Seçimlerinde ana muhalefet partisi olan Demokratik Parti 300 sandalyenin 175’ini aldı ve iktidardaki Halk Gücü Partisi 108 sandalye kazandı. Her ne kadar seçime katılma oranı Türkiye’deki katılım oranlarıyla kıyaslanırsa yüzde 67 ile düşük kalsa da bu, Kore’de son 32 yıldaki en yüksek katılım oranıydı. Kore siyasi geleneğinde Parlamento seçimleri aynı zamanda görevdeki Cumhurbaşkanı’na ilişkin bir nevi güvenoyu yoklaması olduğu için sonuçlar halkın Cumhurbaşkanı’na güvenini yitirdiğini göstermesi açısından çok önemliydi.

Burda bir parantez açmak gerekirse Güney Kore’de de Başkanlık Sistemi var. Ancak, Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri farklı tarihlerde yapılıyor. Parlamento 4 senede bir seçimlere giderken Cumhurbaşkanı tek dönem için ve sadece 5 seneliğine seçilebiliyor. Bakınız burası çok önemli, bir kez Cumhurbaşkanı olan bir daha aday olamıyor. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge ve denetlemenin sağlanması için Başkanlık sistemlerinde seçimlerin bu şekilde gerçekleşmesi demokrasilerin olmazsa olmazlarından biri. Bir sonraki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin Mart 2027’de yapılması planlanıyor. Ancak, bugün görünen o ki o tarihe kadar Cumhurbaşkanı görevinde kalamayacak. Zaten yolsuzluk nedeniyle suçlanması gündemdeyken şimdi bir de darbe yapmaya teşebbüsten suçlanacağa benziyor.

Dolayısıyla, Ulusal Meclis’in çoğunluğu yani muhalefet, Yoon iktidarına ve geçirmek istediği kanunlara, uygulamak istediği politikalara sıkı bir muhalefet yapıyor. Bunun yanında ve en önemlisi suçlanan ve ceza alan kamu görevlilerinin büyük çoğunluğu rüşvetle ve görevini kötüye kullanmakla suçlanıyor. Kore’de herkes çok yakında sıranın eskiden kendisi de savcı olan Cumhurbaşkanı’na geleceğini konuşuyor.

Yoon Hükümeti’nin son dönemde Amerika ile çok daha yakın ilişkileri olduğu ve Kuzey Kore’ye karşı güçlü bir savunma işbirliği yaptıkları bir sır değil. Dolayısıyla Yoon Hükümeti ve Kore askeri liderlerinin araları da hayli iyi. Hatta, Cumhurbaşkanı Yoon’un Milli Savunma Bakanı’nın tavsiyesiyle sıkıyönetim kararı aldığı dile getiriliyor.

Ülkelerinin ve dünyanın tarihini iyi bilenler tarihin tekerrür ettiğine, başlarına bir kez daha böyle bir şeyin geldiğine inanmadıklarını belirttiler. Aklıma 15 Temmuz 2016 akşamı hissettiğim inanılmazlık ve şok geldi. 

Sıkıyönetim kararının ardından tüm muhalefet liderleri ve milletvekilleri Meclis’e koştu ve halkı da Meclis’e desteğe ve direnmeye çağırdı. Açıklamalarında bu kararın yasadışı olduğunu, kabul edilemeyeceğini belirttiler. Aynı anda Kore güvenlik güçleri, polis ve asker de Meclis’e çıkan yolları kapatmaya, Meclis’in girişini abluka altına almaya başladı. Buna rağmen 190 milletvekili hızla toplandı ve hiç fire vermeden 190 oyla sıkıyönetim kararını veto etti. Açıkçası, toplumun ve siyasi yelpazenin tamamını temsil eden yasama organının bu kararı, Koreliler’in siyasi tarihlerine bir utanç vesilesi olarak geçecek böyle bir kararın ardından büyük bir milli onur ve gurur göstergesi oldu. Bazı iktidar milletvekilleri ve iktidar partisinden olan başkent Seul’ün Belediye Başkanı da sıkıyönetim kararının kabul edilemez olduğunu dile getirdi.

Sonuç olarak, ne oldu da demokratik bir sisteme, uzun yıllardır ulusal refaha, güçlü bir ekonomiye ve askeri güce sahip Güney Kore bir gecede böyle oldu derseniz ki ben de dedim ve hemen Vietnam’da yaşayan Koreli arkadaşlarımızı, çocuklarımızın Koreli arkadaşlarının annelerini aradım, sordum. İstisnasız hepsi, özetle yukarıda sıraladığım ve açıklamaya çalıştığım gerekçeleri ve hususları dile getirdi. Hepsi çok şaşkın, üzgün ve endişeliydi. Bazıları, Cumhurbaşkanı’nın eşinin asıl yolsuzlukları yapan ve ülkeyi yönetmeye çalışan olduğunu belirtti. Bazıları, Yoon’a “Cumhurbaşkanı” demeye dillerinin varmadığını söyledi. Ülkelerinin ve dünyanın tarihini iyi bilenler tarihin tekerrür ettiğine, başlarına bir kez daha böyle bir şeyin geldiğine inanmadıklarını belirttiler. Aklıma 15 Temmuz 2016 akşamı hissettiğim inanılmazlık ve şok geldi. Sabah kalkınca kur yükselmelerine ve borsanın tepkisine ne yapacaklarını bilemediklerini söylediler. Türkiye’den olduğum için onları anladığımı söyledim ama sonra kendi kendime düşündüm, uzun yıllardır darbe teşebbüsü olmayan demokratik, refah, huzur, özgürlükler ve kalkınma içinde olan bir ülkede mi yaşıyordum da onları anlıyordum.

Dünyanın çalkantılı bir geçiş döneminden geçtiğini, farklı bölgelerde var olan statükoyu sarsan çeşitli çatışmalarla, 2000’lerin başından itibaren dünya genelinde artan otoriterleşme eğilimlerinin ve ekonomik istikrarsızlığın çevre sorunları, enerji krizi, çözülemeyen yoksulluk ve açlık, göç, pandemi gibi küresel sorunlarla birleşmesini fırsat bilen diktatörlüğe özenen liderler demek ki ileri, tam demokrasi adledilen ülkelerde dahi olabilirmiş. Demokrasiler de demokrasi sınavından muaf değilmiş. Öyleyse, ne yazık ki bu gece Güney Kore’de yaşananlara benzer otoriter, anti-demokratik eğilimlerin, uygulamaların, kararların, dayanaksız, inanması çok zor gibi gözüken ama olmuş olan açıklamaların dünyanın her yerinde olabilme ihtimali biraz daha artmıştır.

Bu satırlar yazılırken Cumhurbaşkanı Yoon, kendi kabinesinin de baskısıyla Ulusal Meclis’in veto ettiği sıkıyönetim kararını kaldıracağını açıkladı. Görülen o ki Anayasasında kurumlarının işlevleri ileri düzeyde denge-denetleme ve demokratik katılım, çoğulculuk gözetilerek yazılmış, hem halkının hem de siyasetçilerinin çoğunluğunun demokrasiyi özümsemiş olduğu, onurlu tarafta olmayı ahlaken seçebilen ülkelerde ve toplumlarda kazanılmış tüm değerleri bir gecede ortadan kaldırmak o kadar kolay ve mümkün olmuyormuş. Güney Kore demokrasisine ve ekonomisine bir darbe olduğu kesin ama bu kadar hızlı bir geri vites ileri demokrasilerin dayanıklılığına da iyi bir örnek. Demokratik ülkelerdeki bu tür gelişmeler ve sonuçları şüphesiz günümüzde demokrasilerin dayanıklılığı hakkında bizlere pek çok veri verecek.

Dünyadaki tüm bu anti-demokratik gelişmelerin ve savaş çığırtkanlığının ortasında Türkiye kurumlarıyla, iktidarıyla ve muhalefetiyle, siyasetten yorulmuşlarıyla, bir yandan da asla ama asla yorulmayan kendini her şeyin sahibi gibi görenleriyle, halklarıyla hangi tarafta yer almaya devam edecek, yer alacak, nasıl bir “model” ülke olmaya devam edecek, ya da hangi ülkeleri ve toplumları “model” alacak Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında. Bu da bizim sınavımız olacak şüphesiz.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER