© Yeni Arayış

İYİP’den kopmalar ve büyükelçi atamaları: Mantık aynı mı?

İYİP’den kopmalar ve büyükelçi atamaları: Mantık aynı mı?

Yazının başlığında Lefkoşe’ye atanan yeni büyükelçiye gönderme yapmak istemiştim, çok ilginç bir kişi kendisi, babası Erdoğan’ın örtülü ödenek kullanımını yönetmiş çok önemli bir bürokrat ama aynı zamanda Kıbrıs’ta 2022’de bir cinayete kurban giden Falyalı ile ortak şirket kurmuşlar, bu konuyu bugün (28 Temmuz) Murat Yetkin yayınladığı Yetkin Report’da  çok iyi yazmış, okumanızı hararetle tavsiye ederim. Herkes izliyordur muhtemelen, İYİP’den büyük kopmalar yaşanıyor, parti adeta boşalıyor, bir Eskişehirli işadamı ile başladı, AKP’ye geçti, bu öncü adımı Meral Akşener’den bile önce attı bu zat-ı muhterem (İdris Nebi Hatipoğlu), sonra partinin kurucusu ayrıldı ve arkası da geldi, geliyor. İYİP’den Eskişehir milletvekilinin istifası ve AKP’ye katılması sonrası yazdığım bir yazıyı hatırladım, bu iş adamı milletvekilinin AKP’ye katılımından sonra devlet rantları ile ilişkisinin gazeteci arkadaşlar tarafından çok sıkı izlenmesini önermiştim, hangi teşvikleri alacak, hangi ihaleler kendisine 21-b ile sunulacak, kamu bankalarından nasıl kredi kullanacak anlamında. Artık kimse AKP’ye AK Parti demiyor çünkü partinin aklıkla hiçbir ilişkisi kalmamış durumda, benzer bir biçimde kimse de İYİP’e İYİ Parti diyemiyor çünkü İYİP’in de iyilikle pek bir ilişkisi kalmamış gibi duruyor.

ARTIK KİMSE AK PARTİ VE İYİ PARTİ DİYEMİYOR

Yalnız Eskişehir AKP milletvekili İdris Nebi Hatipoğlu’nun hakkını da çok yemeyelim çünkü kendisi sadece sıradan bir örnek. Geçerken şunu da hatırlatalım, artık kimse AKP’ye AK Parti demiyor çünkü partinin aklıkla hiçbir ilişkisi kalmamış durumda, benzer bir biçimde kimse de İYİP’e İYİ Parti diyemiyor çünkü İYİP’in de iyilikle pek bir ilişkisi kalmamış gibi duruyor. 2023 seçimleri öncesi İYİP hem merkezi devlette (Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı mesela) hem de 31 Mart 2024’de de yerel devlette iktidara adaydı, ikisi de olmadı, İYİP’li milletvekillerine, il, ilçe başkanlıklarına da artık rant üreten ve dağıtan odaklara taşınmak kalıyor galiba, sadece küçük ideoloji partilerinin bu işlerin dışında kalabilme şansı var yine galiba. Yazılarımda ısrarla şu konuyu gündeme getirmeye çalışıyorum, öyle bir devlet ekonomisi sistemi kurmuşuz ki, kamusal alanda attığınız her adımdan rantlar fışkırıyor ve tanım gereği kamusal alanı düzenleyen siyaset adeta tümü ile bir rant kollama sistemine dönüşmüş durumda. Türkiye’de sayısını kimsenin doğru dürüst bilmediği, her gün de değişebiliyor, çok sayıda parti mevcut ama bu çok sayıda siyasal partiden sadece beşinin merkezi devletin yasama organında ve yerel devlette ciddiye alınabilecek temsil olanakları var: AKP, CHP, MHP, DEM, İYİP, başka partiler de var ama temsil oranları sınırlı ama işin önemli yanı, başka bir ifade ile de zurnanın zırt dediği yer bu merkezde ve yerelde temsil oranları ile rant yaratıp bu rantlara el koyma olanakları arasında çok ciddi bir korelasyonun mevcudiyeti. AKP merkezi devletin rant yaratan birimlerini adeta tümüyle kontrol ediyor, 31 Mart 2024’den bugüne de yerel devlette ikinci sıradalar. CHP yine 31 Mart’tan günümüze yerel devlet rantlarına yakınlıkta ikinci sırada; şunu da hatırlatalım, mesela kamu ihaleleri alanında merkezi devlet yüz liralık ihale açıyorsa, yerel devlet de elli liralık ihale açıyor yani yerel devlet ihale rant pazarının üçte birini temsil ediyor, bu çok önemli. CHP yerel devlette çok güçlü bir noktaya geldi ama bir türlü yerel devletin açtığı ihalelerde kamuya çok çok özel durumlar dışında 21-b ile ihale açmayacağını deklare edemiyor; geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin açtığı bir ihaleyi Albayrak grubu almış, bu satırların yazarı rekabetin egemen olduğu bir ihalede ihaleyi kimin aldığı ile ilgilenemez mesleki formasyonu nedeniyle ama CHP Genel Başkanı Özgür Özel bu ihale konusunda açıklama yaparken, “ne yapalım, Albayrak iyi fiyat vermiş” diyor, haklıdır ama neden bu ihale 21-b ile neden açılmış, bu konu gölgede kalıyor. MHP ilginç bir parti, AKP ile koalisyona girmiyor, bakanlık istemiyor ama bu parti de başka enstrümanlarla kamu rantlarından ölçemediğimiz bir pay alıyor, bu konuya yazımın sonuna doğru değineceğim. DEM’i de bu sistemin dışında tutmuyorum, çok sayıda yerel devlet biriminde iktidarda, böylece yerel azımsanamayacak rantlara çok yakınlar ama herkesin siyaseten yorumladığı, eleştirdiği kayyım uygulamalarının altında merkezi devletin bu rantları tekrar kendisine çekme gayretinin yattığını düşünüyorum ben İçişleri Bakanlığının kayyım gayretlerini; DEM diğer büyük partilerden farklı olarak bir dava, bir ideoloji partisi ve bu nedenden merkezi devlet kendisini ne kadar rant olanakları dışına atsa da dağılmıyor, siyasi gücünü koruyor. İYİP ise böyle bir parti değil, diğer büyük partilerden yine farklı olarak bugün itibariyle ne merkezi ne de yerel devlette temsil olanakları var, çok az sayıda belediyesi var ama bu İYİP’li siyasetçiyi kesmiyor ve yavaş yavaş gemiyi terk ediyorlar. Yukarıda belirttiğim gibi ülkemizde siyasetçi uzun müddet devlet rantlarının uzağında kalamıyor, kalmıyor çünkü siyasetçi olmasının esbab-ı mucibesi rant kollama, siyasete benzer pozisyonlar da almıyor değiller dönem dönem ama bu pozisyonlar da özünde orta ya da uzun vadede yine rant kollama ihtimali temelli. Türkiye’nin AB müzakere süreci ve tam üyelik tartışmaları bu konuya çok iyi bir örnektir, tamamen duygusal (!!!) yerli ve milli nedenlerden AB sürecine karşı olanların tek dertleri o tamamen duygusal (!!!) yerli ve milli nedenlerden AB üyeliğinin ellerinden çekip alacağı rantları kaybetmemek. Kıbrıs tartışmaları da başka bir örnek, bir taraftan “ya taksim ya ölüm”, “Kıbrıs Türktür Türk kalacak” sloganları, öbür tarafta dünyanın en stratejik bölgelerinden birinde uluslararası hukukun yaptırımı olmayan bir büyük alanın sağladığı olağanüstü rantlar. Türkiye çok ilginç bir ülke, yanlış anlaşılmasın kimseyi suçlamıyorum ama bir ülkenin örtülü ödeneğini kontrol eden birinin (Maksut Serim) Kıbrıslı bir mafya lideri (Falyalı) ile ortaklık kurmasının düşünülebileceği başka bir ülke aklınıza gelebilir mi?; belki Somali değil mi, o ülke ile de büyük bir askeri antlaşmayı TBMM’de yeni uzattık.

ÖRTÜLÜ ÖDENEĞİ KONTROL EDEN KİŞİ MAFYA İLE ORTAKLIK KURMUŞ

Yazının başlığında Lefkoşe’ye atanan yeni büyükelçiye gönderme yapmak istemiştim, çok ilginç bir kişi kendisi, babası Erdoğan’ın örtülü ödenek kullanımını yönetmiş çok önemli bir bürokrat ama aynı zamanda Kıbrıs’ta 2022’de bir cinayete kurban giden Falyalı ile ortak şirket kurmuşlar, bu konuyu bugün (28 Temmuz) Murat Yetkin yayınladığı Yetkin Report’da  çok iyi yazmış, okumanızı hararetle tavsiye ederim. Türkiye çok ilginç bir ülke, yanlış anlaşılmasın kimseyi suçlamıyorum ama bir ülkenin örtülü ödeneğini kontrol eden birinin (Maksut Serim) Kıbrıslı bir mafya lideri (Falyalı) ile ortaklık kurmasının düşünülebileceği başka bir ülke aklınıza gelebilir mi?; belki Somali değil mi, o ülke ile de büyük bir askeri antlaşmayı TBMM’de yeni uzattık. Yeni Lefkoşe büyükelçimiz Yasin Ekrem Serim de (Dışişleri Bakan yardımcısı) yukarıda değindiğim örtülü ödenek yöneticisi kişinin oğlu ve basında belgelerle kendisinin de Falyalı ile şirket ortağı olduğuna dair tevatürler mevcut; çok eğlenceli bir ülkede yaşıyoruz değil mi? Gelelim çok ama çok ilginç MHP konusuna ve MHP’nin geleneksel rant kapılarını olanağı da varken elinin tersi ile itmesi meselesine. Falyalı Mehmet Altan’ın deyimiyle Korsan Adada çok büyük illegal ve kısmen de legal rant mekanizmalarını yöneten bir kişi iken ABD’de kara para aklamaktan yargılanıyor ama 2022’de birileri gidip kendisini örgütlü bir mekanizma ile öldürüyor, muhtemelen bu büyük rant mekanizmalarını ortadan kaldırmak için hiç değil, bu rantlara el koymak için ama kim bunlar, hala pek belli değil, basın da nedense bu konunun fikr-i takibini pek yapmıyor. MHP gayri meşru ama legal rantlardan, mesela kamu ihalelerden kısmen uzak duruyor ama bürokrasinin ilgili bölümünü büyük ölçüde denetleyerek legal olmayan rantlara uzanabiliyor, Mersin limanı, Kıbrıs, Sinan Ateş cinayeti belki bazı örnekler.

MHP, LEGAL OLMAYAN RANTLARA UZANABİLİYOR

MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin çok sevdiği, hapisten çıkardığı bir mafya lideri bir süredir Kıbrıs’ta, muhtemelen bu Falyalı rantlarının bir bölümüne el koymak için; ancak, yine muhtemelen son Lefkoşe büyükelçi ataması da bu illegal rantları sadece bir gruba kaptırmamak amaçlı olabilir (bir faraziye sadece). MHP gayri meşru ama legal rantlardan, mesela kamu ihalelerden kısmen uzak duruyor ama bürokrasinin ilgili bölümünü büyük ölçüde denetleyerek legal olmayan rantlara uzanabiliyor, Mersin limanı, Kıbrıs, Sinan Ateş cinayeti belki bazı örnekler. Bir gazete yazısında saymayacağım ama çok sayıda legal ve illegal rantlardan bahsetmek, rant kelimesini kullanmak zorunda kaldım; acaba bu durum benim siyasete rantlar üzerinden bakışımın bir sonucu mu yoksa sevimsiz gerçeklerin bana dayatması mı, bu sorunun yanıtını siz okurlara bırakıyorum. Türkiye sadece rant kollama merakı nedeniyle elli yıldır dönem dönem önüne kadar gelen AB üyelik şanslarını itmiş bir ülke çünkü AB üyeliği bu rantları çok azaltıyor, siyasetçi de kamu hizmeti üretme yarışı üzerinden siyaset yapmak zorunda(!) kalacak, ne banal değil mi? Bu sıcak yaz günlerinde siz okurlara bir önerim olacak; 12 Eylül darbesinden tam bir hafta önce, 5 Eylül 1980’de gensoru ile düşürülen Adalet Partisinin bir Dışişleri Bakanı var, rahmetli Hayrettin Erkmen, bu berbat olayın detaylarını internetten bulun bir okuyun. Hayrettin Erkmen 12 Eylül’ün gelişini görüyor ve Brüksel’e, AT’na tam üyelik başvurusu yapmak istiyor ama CHP’nin de desteklediği bir gensoru ile, gensoruyu da veren Necmettin Erbakan, düşürülüyor, Cumhuriyet tarihinin gensoru ile düşürülen ilk bakanı oluyor. Sizce kim, kimler, neden düşürdüler Hayrettin Erkmen’i 12 Eylül’den bir hafta önce? Sakın rant kollama güdüsünün kurbanı olmuş olmasın rahmetli Erkmen. Allah muhafaza, ya bir de AT’na girmiş olsaydık, ne hallere düşerlerdi rantçılar.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER