© Yeni Arayış

İstanbul seçimleri ve bakanlar

İstanbul seçimleri ve bakanlar

İçişleri Bakanın seçim çalışması yapması demek polisi, jandarması ile tüm kolluk güçlerinin, valisi ile kaymakamıyla tüm mülkiyenin seçim çalışması yapması demektir. Ulaştırma Bakanın seçim çalışması yapması demek bütün hava/kara/tren/deniz ulaşım araçlarının kontrolünü yapanların seçim çalışması yapması demektir. Hukuk fakültesinde öğrenciyken Anayasa Hukuku dersine giren hocalarımızdan biri demokrasinin en yalın halini şöyle tanımlardı:  "Demokrasi iktidarın seçimler aracılığıyla el değiştirmesidir." 80 yıldır iyisiyle kötüsüyle işleyen seçim hukukunun temel gayesi de iktidarların kazasız belasız el değiştirmesiydi.  Ancak bütün meşruiyetini “milli irade” söylemi üstüne kurmuş iktidarın bizlere kaybettirdiği demokratik seçim geleneklerinden birisi de seçim sürecindeki devlet kurumlarının ve bazı bakanların tarafsız kalması geleneğidir. 1960 darbesine giden süreçte, İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar sonucunda başlayan bazı bakanlıkların tarafsız kalması gerektiği ilkesi 2017 yılında başkanlık rejimi ile son buldu.  Seçim çalışmaları için ülkenin temel/hayati sorunlarını bir kenara bırakarak bir şehre yığılan 17 bakan bu demokratik geleneğe son çiviyi çakmış oldu.

BAKANLIKLARIN TARAFSIZ KALMASI İLKESİNE SON ÇİVİ

1960 darbesine giden süreçte, İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar sonucunda başlayan bazı bakanlıkların tarafsız kalması gerektiği ilkesi 2017 yılında başkanlık rejimi ile son buldu.  Seçim çalışmaları için ülkenin temel/hayati sorunlarını bir kenara bırakarak bir şehre yığılan 17 bakan da bu demokratik geleneğe son çiviyi çakmış oldu. Türkiye’de 1961 yılından 2017 yılına kadar, her milletvekili genel seçiminden önce İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları seçimden üç ay öncesinden istifa etti ve yerlerine bağımsız bürokratlar bakan olarak görevlendirildi. Yerel seçimler için özel bir hüküm olmasa bile bakanlar yerel seçimlerde de tarafsız kalmayı başarmıştı. Bu gelenek neredeyse tüm seçimlerde seçim adabı içerisinde yaşamaya devam etti. Seçim kültürü haline gelen bu uygulamanın hikayesi ise 1959 yılına dayanıyor 1960 darbesine giden süreçte, seçim çalışmaları için Anadolu gezisine çıkan İsmet İnönü Uşak’ta saldırıya uğrar.   Anadolu’nun birçok yerinde polis müdürleri tarafından yolu kesilir, tren ile seyahatine izi verilmez. Yine İstanbul’a girişi sırasında da yolu polisler tarafından kesilir, elinde sopalı bir grubun saldırısına uğrar. Polis ise müdahalede bulunmaz. Olay şans eseri yoldan geçen jandarma birliğinin müdahalesiyle durdurulur ve İnönü bu şekilde kurtulur. İnönü, kendisine yönelik bu saldırı girişimlerine karşı hiçbir önlem almayan Adalet, Ulaştırma ve İçişleri Bakanları’nın istifasını ister.  İnönü’nün bu talebi, askeri darbe sonrasında yapılan 1961 Anayasası’nın 109. maddesinde kendisine yer bulur. 51 yıl boyunca, seçimden önceki üç ay boyunca İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlıkları, partisiz "bağımsız bakanlar" tarafından yürütüldü. Amaç, seçim sürecinde adliyenin ve mülkiyenin bağımsız kalmasını sağlayarak adil bir yarış sağlamaktı. 2017 referandumu ile inşa edilen yeni rejimle birlikte ile bu gelenek de son buldu. Artık ülkenin Cumhurbaşkanı partili, bakanları da seçim çalışması yapan birer nefere dönüştü.

51 YILLIK GELENEK SON BULDU, BAKANLAR NEFERE DÖNÜŞTÜ

Yeni Anayasa’da yer alan "Millet Meclisi genel seçimlerinden önce, Adâlet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanları çekilir." hükmü 1982 Anayasası’nda da aynen korunur.  51 yıl boyunca, seçimden önceki üç ay boyunca İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanlıkları, partisiz "bağımsız bakanlar" tarafından yürütüldü. Bağımsız bakanlar çoğu zaman bakanlık müsteşarları oldu. Amaç, seçim sürecinde adliyenin ve mülkiyenin bağımsız kalmasını sağlayarak adil bir yarış sağlamaktı. Bu gelenek sadece milletvekili seçimlerinde değil yerel seçimlerde de uygulandı.  Yerel seçimlerde bakanlar istifa etme zorunluluğu olmasa da şekli açıdan tarafsızlıklarını korumaya özen gösteriliyordu. 2017 referandumu ile inşa edilen yeni rejimle birlikte ile bu gelenek de son buldu. Artık ülkenin Cumhurbaşkanı partili, bakanları da seçim çalışması yapan birer nefere dönüştü. Seçimlere bağımsız bakanlar ile gidilmesi geleneğinin ortadan kalkmasıyla, İstanbul, bir elinde kamunun tüm kaynaklarını/gücünü tutan bir elinde de parti bayrakları propaganda yapıp İstanbul’da seçimin sonucunu değiştirmeye çalışan bir bakanlar kuruluna sahne olur. Adalet Bakanın yani Hâkim Savcılar Kurulu başkanın seçim çalışması yapması demek aslında yargının hatta YSK’nın seçim çalışması yapması demektir. İçişleri Bakanın seçim çalışması yapması demek polisi ile jandarmasıyla ile tüm kolluk güçlerinin, valisi ile kaymakamıyla tüm mülkiyenin seçim çalışması yapması demektir. Ulaştırma Bakanın seçim çalışması yapması demek seçim öncesi ve seçim günü bütün hava/kara/tren/deniz ulaşım araçlarının kontrolünü yapanların seçim çalışması yapması demektir. Bu fotoğrafa partili Cumhurbaşkanının muhtarlık seçimlerinde bile müdahil olduğunu da koyarsak açıkça devletin tüm kurum ve gücüyle seçimlere taraf olduğu ortaya net bir şekilde çıkıyor. Seçim adabının ve hukukunun tıkandığı nokta da tam da burası. Tüm bunlara rağmen seçim sonrasında öncelikli olarak gündemimize almamız gereken şey bu garabet rejimin değişmesi talebi olması gerekir.  Aksi durumda ise seçimler iktidarı değiştirme aracı olmaktan çıkar ve  iktidarı onama aracı haline dönüşür. Bu durum da herkese kaybettirir.       

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER