© Yeni Arayış

Işıkları açıp kapatmak mı, ampulü değiştirmek mi?

Işıkları açıp kapatmak mı, ampulü değiştirmek mi?

Ne söylediğinizin değerinin nasıl söylediğinize bağlı olması, doğru zamanda söylediğiniz şeyin öneminin nerede söylediğinizle birlikte algılanması; olgusal olarak Türkiye siyasetinde hazmedilmiş durumda diyebiliriz. Ancak, bütün kavramları eldeki iletişim enstrümanlarıyla birlikte kullanabilme pratiği henüz siyasetçilerin günlük hayattaki refleksleriyle örtüşmüyor. Siyasal iletişim, Habermas’ın işaret ettiği “yönlendirilebilir ve düzenlenebilir siyasal toplum anlayışının” inşası için; doğru, zamanında ve etkin kullanılması gereken bir kavramdır. Ancak bizimki gibi az gelişmiş ülkelerde -siyasal iletişim gibi sosyal bir bilim- ne yazık ki kötü deneyimler ve çaresizlik üzerinden değerini tanımlayabiliyor.  İç görülerle ve kendilerine avantaj sağlayacak araştırmacıların yönlendirmesiyle hareket eden siyasiler, ne zaman ki kötü deneyimler yaşıyor ve hatta linç kampanyasının öznesi oluyorlar, o zaman siyasal iletişimcilerle strateji toplantıları yapmaya başlıyorlar. Ne söylediğinizin değerinin nasıl söylediğinize bağlı olması, doğru zamanda söylediğiniz şeyin öneminin nerede söylediğinizle birlikte algılanması; olgusal olarak Türkiye siyasetinde hazmedilmiş durumda diyebiliriz. Ancak, bütün kavramları eldeki iletişim enstrümanlarıyla birlikte kullanabilme pratiği henüz siyasetçilerin günlük hayattaki refleksleriyle örtüşmüyor. Bu yanıyla, Türkiye’de siyasal iletişimindeki stratejilerin uygulamasında istisnai örnekler dışında önemli bir eksiklik var demek yanlış olmaz. İletişim, bütüncül bir algı yarattığı zaman işini tam olarak görür. Türkiye’de 31 Mart yerel seçimlerinden sonra siyasette çok şey değişti. Ana muhalefet partisi, kendi seçmenleri açısından bile ezber bozan bir tutum benimsedi. İktidar sadece seçmen değil aynı zamanda ‘hayran’ kitlesini de kaybetti. Zira muhalefet seçmeni her ne kadar tek adam rejiminin öznesi Erdoğan’ı topa tutsa da; aynı zamanda da kendisinin lider vasıflarını, seçmen sadakati yaratma becerisini ve oyun kurma esaslarını hayranlıkla takip ediyordu. Bu ‘hayranlığın’ en büyük faturası da seçmeni oldukları partinin liderine yöneliyordu. Nitekim ana muhalefet partisinin eski liderine yönlendirilen en esaslı eleştiriler, kendisinin seçim sonrası tutumuyla ayyuka çıktı ve parti ilk kurultayda değişime gitti. Yeni CHP sadece kendi seçmeninde değil, aynı zamanda anti-Erdoğanist cephede de büyük bir umut yaratarak seçimlerden lider parti olarak çıktı. Ancak benim kastettiğim okkalı değişim, sadece lider değişimi değil elbette. Yeni lider Özgür Özel, seçimden sonra tam zamanlı ve tam kapsamlı bir muhalefet hareketi başlattı. İşte bu kısmı muhalefet seçmeni için asıl değişiklik oldu. Sahada Türkiye’nin sorunlarını örgütleyen, seçmenin harekete geçme talebine kulak veren mitingler yaptı. Çok tartışmalı olacağını bildiği halde, normalleşme dönemini başlattı ve uzun zamandır ilk kez siyasette oyunu o kurdu, oyunun adını o belirledi: Normalleşme. Erdoğan’ın “yumuşama” söylemi gündemde sadece bir hafta kalabildi. Artık Erdoğan da muhalefetle görüşme sürecini “normalleşme” olarak nitelendirmeye başladı. Bir yandan da gölge kabine olarak adlandırılan kurmaylar, devlet yönetimi esaslarına uygun olarak kabinedeki bakanlarla çözüm önerilerini paylaştı. Bütün bunlar olurken, bir şeyden vazgeçmedi Özgür Özel; kapsayıcı, kucaklayıcı tutum ve dilinden. Her ne kadar anketlerde hâlâ bir ezici çoğunluk yakalanmamış olsa da; CHP son son üç aydır güvenilir anketlerde birinci olmayı, Özgül Özel de liderlik beğenilerini yükseltmeyi başarıyor. Kısacası, seçimin hemen sonrasındaki tartışma programlarında, yazılarda bile bahsedilen “Vardır Erdoğan’ın bir arka bahçe planı” tezi; Erdoğan’ın arka arkaya yaptığı stratejik hatalarla ama en önemlisi de ana muhalefetin safları sıkı tutması dolayısıyla çürümüş oldu. Erdoğan, tekrar seçilebilmek için her kozu oynayacağını bildiğimiz bir lider. Seçim aritmetiğinin erken seçim konusunda muhalefetin yanında olmadığı da aşikâr. Dolayısıyla Türkiye’nin içinde bulduğu bu kaos ortamında, CHP henüz kendisini anti-Erdoğanist cephedeki tek çare olarak konumlandıramamışken; ısrarlı bir erken seçim isteği muhalefet seçmenini bölmekten, yeni bir kaos yaratmak başka bir işe yaramayacaktır.

ERKEN SEÇİM: NE KADAR ERKEN?

Son bir aydır hayretle yorumcuların, gazetecilerin hatta CHP’li eski milletvekillerinin Özgür Özel’i, erken seçim için iktidarı zorlamamasından, yüksek ses çıkarmamasından dolayı eleştirirken izliyorum. CHP’de hemen her döneminde bir grup kurmay, en büyük muhalefeti yine kendi partisinin liderine yaptı, yapıyor. Dolayısıyla bunda şaşıracak bir şey yok diye düşünebiliriz. Ancak parti ilk kez böyle büyük bir başarı yakalamışken, deneyimli siyasetçilerden çıkan bu yüksek sesin böyle yükselmesini kasıtlı bulduğumu da söylemeliyim. Zira, henüz genel seçim yenilgisinin üzerinden sadece14 ay geçti. Bu yenilgi üzerinden çok kısa süre sonra CHP yönetimi değişti, yerel seçimler yaşandı ve ilk kez CHP büyük bir başarı elde etti. Ancak bu başarı, yıllardır iktidarda olan partilerin ittifakının karşısında genel seçimlerde yine ezici bir başarı elde edileceği anlamına gelmez, gelmediği de güvenilir anketlerde belli. Erdoğan, tekrar seçilebilmek için her kozu oynayacağını bildiğimiz bir lider. Seçim aritmetiğinin erken seçim konusunda muhalefetin yanında olmadığı da aşikâr. Dolayısıyla Türkiye’nin içinde bulduğu bu kaos ortamında, CHP henüz kendisini anti-Erdoğanist cephedeki tek çare olarak konumlandıramamışken; ısrarlı bir erken seçim isteği muhalefet seçmenini bölmekten, yeni bir kaos yaratmak başka bir işe yaramayacaktır. Ancak, kuşkusuz ekonomik krizin derinliğini ve nedenlerini ısrarla ve tekrar tekrar haykırmak, mitingler yapmak, sokağın sesini örgütlemek muhalefetin ilk görevi. Fakat bunu yaparken ilk hedefin tek başına iktidar olması gerekiyor. CHP’nin yeni yönetimi, göreve geldiğinden beri attığı stratejik adımlarda da, saha çalışmalarında, mitinglerde de doğru ve etkin bir yönetim anlayışı benimsedi. Arada yol kazaları olmadı değil, yaşandı. Ancak bu kadar çok bağımsız değişkenin olduğu ortamlarda iletişim hataları da neredeyse kaçınılmaz. CHP’nin kemik kitlesi olmayan seçmen gruplarının partinin devleti yönetebilecek donanım ve iradeye sahip olduğunu görmeleri, heyecan duymaları, bir memleket meselesi olarak iktidarın değişmesine ikna olmaları gerekir. Toplumun harekete geçme dürtüsüne alan açmak, tepki verme iştahını kabartmak muhalefetin en temel görevidir.

HAREKETE GEÇME DÜRTÜSÜNE ALAN AÇMAK

Muhalefetin en önemli görevi, vatandaşın harekete geçme dürtüsüne alan açmak olmalı. Ekonomik krizin bu kadar yükseldiği, iktidarın seçmene ulaşma potansiyelinin bu kadar düştüğü, örgütlü olmayan vatandaşların da tepkilerini sesli olarak dile getirmeye başladığı dönemler muhalefet partileri için çok önemli bir fırsat barındırıyor. Halka, devleti yönetebilme kapasitelerini, çözüm önerilerini hatta ideolojilerini anlatmak için uygun bütün koşullar hükümetin yanlış politikaları ve kibri yüzünden kendiliğinden oluşturulmuş durumda. Ancak bu kadar siyasi fırsat, beraberinde ciddi siyasal riskleri de barındırıyor. Siyasal riskleri tolere edebilmenin ve/veya göğüste yumuşatarak egale etmenin tek yolu doğru stratejik iletişim. Anti-Erdoğanist cephe son yerel seçimlerdeki heyecanını ekonomik zorlukların yaşadığı sıkıntılara feda etmiş durumda. O heyecanı tetiklemek, umut yaratmak için de yapılması gereken en önemli şey, önce seçmeni ayrı hedef kitleler halinde bölerek örgütlü bir tepki yaratılmasına alan açmak. Bu alanı doğru kullandıktan sonra da hükümete verilecek tepkinin konsolide edilmesini sağlamak olmalı. CHP, temalı mitinglerle tam da bu stratejiyi uyguladı. Ancak tüm tepkilerin konsolide edilmesi için yapılan ışıkları açma kapama eylemi halkta karşılık bulmadı. Her ne kadar bu tür eylemler zamanla büyüyen eylemler olsa da, eylem çağrısının, eylem içeriğinin ve hedefinin doğru anlatılmadığı ve daha önemlisi bu eylemin doğru planlanmadığı da bir gerçek. Eylem planlarken; eylemin amacının doğru anlatılması, eyleme katılacak kitlelerin doğru tanımlanması, eylemin ne kadar süreceğinin belirtilmesi cevaplanması gereken ilk sorular. Işık açma kapama eylemi, planlanmadan halkta olması beklenen coşkuyu yaratmadan başladı. Siyasilerin çoğu zaman düştüğü önemli bir tuzak var; içgörüyle hareket etmek, “bence şimdi doğru zaman” demek. Oysa vatandaş bireysel olarak tepki gösterdiği konularda dahi toplumsal bir tavır koyma konusunda çekingen davranır. Üstelik, toplumsal muhalefet tabanı homojen bir taban değil. Muhafazakârlar, milliyetçiler, liberaller, sosyalistler, sekülerler Türkiye’nin temel sorunlarından benzer şekilde etkilenebilirler, bireysel olarak da aynı sesi yükseltebilirler. Ancak bu seçmen kümelerinin hepsini aynı eylemde buluşturmak için seçmenlere eylemi çok iyi anlatmak, hedefi doğru tanımlamak gerekir. Son yerel seçimlerdeki dinamiklerin genel seçimlerde de geçerli olabilmesi için öncelikle emanet oyların kalıcı hale getirilmesi gerekir. CHP’nin kemik kitlesi olmayan seçmen gruplarının partinin devleti yönetebilecek donanım ve iradeye sahip olduğunu görmeleri, heyecan duymaları, bir memleket meselesi olarak iktidarın değişmesine ikna olmaları gerekir. Toplumun harekete geçme dürtüsüne alan açmak, tepki verme iştahını kabartmak muhalefetin en temel görevidir. Ancak yıllardır tek adam rejimiyle yönetilen ülkemizde, toplum tepkisini yönetmek de stratejik iletişim planının bir parçası olmak zorunda. Erken seçimin zamanlaması kesin olmasa da seçimin 2028’de olmayacağı kesin. Bu durumda, bu zor ve çok bilinmeyenli denklemde muhalefetin hata payı olmamalı. Siyasette üç yanlış bir doğruyu değil, bir yanlış çok sayıda doğruyu götürebilir. O yüzden atılacak her yeni adımı bir seçim kampanyası gibi kurgulamak gerekir.  

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER