© Yeni Arayış

İran'da "Sabah Ezanı" sesi eşliğinde "idam" cinayetleri!

İran'da "Sabah Ezanı" sesi eşliğinde "idam" cinayetleri!

Bir kişinin idam edilmesi insanlık suçudur, neresinden bakarsanız bakın devlet eliyle “yasa” ve “din” kalkanıyla işlenen bir cinayettir, insanlık onur ve haysiyetini darmadağın etmektir. İran rejimi dünyada en çok idam cezası veren ve idamları infaz eden ülkelerin başında geliyor. Bu idamların ezici çoğunluğu siyasidir.  İnananlar için sabah ezanı genelde bir huzur, sakinlik ve dinginlik hissini tarif eder. Sabah ezanının okunmasından kimse korkmaz; aksine bir sükûnet hali yaşatır sabah ezanları. Ama söz konusu İran’da okunan sabah ezanları olunca durum hiç de böyle değil, özellikle de İran’ın muhalif akımı için. Yakınları İran’ın cezaevlerinde olanlar için sabah ezanı ölümü, korkuyu, dehşeti, kalp çarpıntısını, endişeyi, telaşı ve kâbusu temsil eder çünkü İran rejimi cezaevlerinde yaptığı idamların infazını sabah ezanının okunmasıyla birlikte güneş doğmadan “abdestli cellatlar” vasıtasıyla derhal yapar!

SABAH EZANIYLA GELEN İDAM

İran’daki muhalifler sabah ezanının okunmaması için neredeyse dua eder hâle gelirler çünkü ezanın okunması demek yakınlarının darağacına çekilmesi ve katledilmesi demektir. Geçtiğimiz günlerde İran’ın en dehşetli cezaevlerinden olan Kızıl Hisar Cezaevi’nde tam da böyle bir şey yaşandı. Mahsa Amini’nin katledilmesinden sonra İran’daki özgürlük protestolarına katılan 23 yaşındaki Mohammad Ghobadlou isimli genç “protestolar sırasında arabayla bir polisi ezerek öldürdüğü” gerekçesiyle bir yıl süren göstermelik bir yargı komedisinden sonra, İran’ın en kirli yargıçlarından olan ve “İdam Kontu” olarak bilinen Abulkasım Salavati’nin kararıyla idam cezasına çarptırılmıştı. Sivil toplumun ve uluslararası insan hakları örgütlerin baskısıyla Mohammad Ghobadlou’nun idam cezası temyizde bozuldu ve dosya yeniden değerlendirilmek üzere yeni bir mahkemeye gönderildi ancak süreç devam ederken idam cezası sabah ezanıyla birlikte infaz edildi. Mohammad Ghobadlou’nun ikinci temyiz talebinin reddedildiğine yönelik mahkeme kararı idamın gerçekleştirilmesinden tam 15 saat sonra avukatına tebliğ edildi. Yani İran rejimi önce idamı infaz etti, sonra mahkeme kararını sundu. Pek çok hukukçuya göre dosyada en başından beri derin hukuk ihlalleri vardı. Mohammad Ghobadlou’nun sabah ezanıyla birlikte idam edilebileceği haberi düştükten sonra gece yarısından itibaren İranlı muhalifler cezaevi önüne giderek, sosyal medyadan kampanyalar yaparak idamı engellemeye çalıştılar. Cezaevi yönetiminden sürekli çelişkili bilgiler verilerek insanlar ve aile oyalanmaya çalışıldı ve sabah ezanının okunmasına müteakip Ghobadlou’nun asılarak idam edildiği bilgisi verildi. Hâliyle bu durum İran’ın çeşitli muhalif mecralarında uluslararası çapta büyük bir infiale sebep oldu ama iş işten geçmişti artık. Bir kişinin idam edilmesi insanlık suçudur, neresinden bakarsanız bakın devlet eliyle “yasa” ve “din” kalkanıyla işlenen bir cinayettir, insanlık onur ve haysiyetini darmadağın etmektir. İran rejimi dünyada en çok idam cezası veren ve idamları infaz eden ülkelerin başında geliyor. Bu idamların ezici çoğunluğu siyasidir. İdam cezası İran rejiminin tüm muhaliflerine karşı kullandığı bir toplu yok etme mekanizmasıdır. İran rejimi dünyada en çok idam cezası veren ve idamları infaz eden ülkelerin başında geliyor. Bu idamların ezici çoğunluğu siyasidir. İdam cezası İran rejiminin tüm muhaliflerine karşı kullandığı bir toplu yok etme mekanizmasıdır. İran rejimine göre, Şiilerin 12. İmamı Mehdi’nin zuhur etmediği süre içerisinde İslam Peygamberi’nin ve Mehdi’nin “sorgulanamaz, mutlak temsilcisi” ve “Allah’ın yeryüzündeki meşru siyasi temsilcisi” olarak tüm dünya Müslümanlarının her nevi yönetim yetkisi Veli-i Fakih’in (Rehber) sorumluluğundadır. Bundan dolayı da rejime karşı yapılan itirazları ve protestoları “Allah ve Resulüne karşı işlenmiş” sayıyorlar. Burada İran rejimi tüm idam cezalarını Yeryüzünde Fesat Yaymak (İfsad Fil-Arz) ve Muharebe (Allah ve Resulüne karşı savaş açmak) olguları üzerinden veriyor. Rejim bu iki “suç unsurunun” meşruiyeti de Kuran’daki Maide Suresinin 33. ayetine dayandırıyor. Maide Suresinin 33. ayeti şunu söyler: “Allah ve elçisiyle savaşanların (Muharebe) ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların (İfsad Fil- Arz) cezası: (ya) öldürülmeleri ya asılmaları ya ellerinin, ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette ise onlara büyük bir azap vardır.” İşte İran rejimi bu ayeti referans alarak kendisine karşı yapılan protestoları “Allah ve Resulüne karşı savaş açmak” olarak değerlendirip uydurma “yargı” süreçleriyle idam cezaları veriyor. Protestocuların diledikleri avukatı tutmak ve kendilerine isnat edilen “suçların” detaylarını görmek gibi bir şansları bulunmuyor. Savunma hakları da zaten gözetilmiyor. Pek çok uydurma suçu ağır işkence altında kabul etmeye zorlanıyorlar. 23 yaşındaki Mohammad Ghobadlou da işkenceyle itirafa zorlananlardandı. Tüm bu idamlara ve infazlara rağmen hâlâ geri adım atmayan İran’ın protestocu muhalif damarı elbette ne bu idamları ne de “kalemi kıranları” unutacak. Zulümle abat olmaya çalışanların ahirlerinin nasıl berbat olacağı elbet görülecek…

HİÇ, BİR İDAMIN İNFAZINI GÖRDÜNÜZ MÜ? BEN GÖRDÜM

Hiç hayatınızda halka açık yapılan bir idamın infazını gördünüz mü? Ben gördüm. Uzun yıllar önce yirmili yaşlarımın başında İran’ın Batı Azerbaycan ilinin Urumiye bölgesinde hasbelkader şehir meydanlarından birinde yapılan bir idama tanıklık ettim. O gün hayatımda çok şey değişti ve kategorik bir idam karşıtına dönüştüm. İran’da idam cezaları ve infazları sınıfsal ve politiktir. Kimsenin idam edilmesini istediğim yok ancak siyasi mahpusların yargılanmaları, idam cezası almaları, cezalarının temyizde onanması ve idam edilmeleri bir ayı zar zor bulurken Babaek Zencani gibi İran halkının 3.2 milyar avrosunu zimmetine geçiren “ensesi kalın para babası” bir devlet mafyası mensubunun idam cezasının onanmasının üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen hâlâ idam edilmiş değil. Üstelik pandemi döneminde izin alıp Tahran’daki ultra lüks villasında yaşamaya devam etti. Tüm bu idamlara ve infazlara rağmen hâlâ geri adım atmayan İran’ın protestocu muhalif damarı elbette ne bu idamları ne de “kalemi kıranları” unutacak. Zulümle abat olmaya çalışanların ahirlerinin nasıl berbat olacağı elbet görülecek…

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER