© Yeni Arayış

İngiltere’de seçmen davranışını hangi faktörler belirledi?

İngiltere’de seçmen davranışını hangi faktörler belirledi?

İngiltere’de İşçi Partisi’nin büyük bir seçim zaferine imza atması seçmen davranışı üzerine yoğunlaşan çalışmalar açısından ülkeyi ilginç bir vaka haline getirdi. Yaş, cinsiyet, eğitim, mülkiyet, ikamet edilen bölge, kent/kır farkı gibi seçmen davranışı üzerinde ayrıştırıcı etkisi bulunan faktörleri tartışmak ve sosyal demokrat partilerin iktidarı hedeflediği Türkiye gibi diğer ülkelere aktarılabilecek gözlemler ve çıkarımlar yapmak adına İngiltere seçimlerini bir laboratuvar olarak görmek de mümkün. İngiltere’de 2010’dan beri süren 14 yıllık Muhafazakar Parti iktidarı son seçimle birlikte son buldu. Muhafazakarlar kan kaybederken İşçi Partisi bölünen sağ oylar, düşen katılım ve dar bölgeli çoğunlukçu sistem sayesinde 1997’den bu yana en büyük zaferini kazandı. 411 sandalye kazanıp meclis çoğunluğunu elde eden İşçi Partisi ülkeyi tek başına yönetme hakkını elde etti. Birçok Batı ülkesinde merkez partiler gerileyip sistem karşıtı partiler yükselirken İngiltere’de İşçi Partisi’nin büyük bir seçim zaferine imza atması seçmen davranışı üzerine yoğunlaşan çalışmalar açısından ülkeyi ilginç bir vaka haline getirdi. Yaş, cinsiyet, eğitim, mülkiyet, ikamet edilen bölge, kent/kır farkı gibi seçmen davranışı üzerinde ayrıştırıcı etkisi bulunan faktörleri tartışmak ve sosyal demokrat partilerin iktidarı hedeflediği Türkiye gibi diğer ülkelere aktarılabilecek gözlemler ve çıkarımlar yapmak adına İngiltere seçimlerini bir laboratuvar olarak görmek de mümkün. Bu çerçevede YouGov’un 35 bin kişilik araştırmasından sunduğu bulgular ışığında İngiltere’deki seçmen davranışını inceleyeceğim. İşçi Partisi genç ve orta yaşlılarda açık ara lider. 50 yaş üzerinde oyu azalıyor, 60 yaş üzeri seçmende ikinci sıraya düşüyor. Bir diğer genç partisi Yeşiller. Partinin oyu 18-24 yaş aralığında %18’e çıkan parti oyu kademeli şekilde azalarak 50 yaş üzerinde %5 ve aşağına düşüyor. Liberal Demokratlar da genç yaş gruplarında daha çok oy oranı elde ediyor. Muhafazakar Parti’de durum tam tersi.

NESİL FAKTÖRÜ

İşçi Partisi’nin başını çektiği solu ve Muhafazakar Parti’nin önde olduğu sağı ayrıştıran en önemli faktörlerin başında yaş geliyor. İşçi Partisi genç ve orta yaşlılarda açık ara lider. 50 yaş üzerinde oyu azalıyor, 60 yaş üzeri seçmende ikinci sıraya düşüyor. Bir diğer genç partisi Yeşiller. Partinin oyu 18-24 yaş aralığında %18’e çıkan parti oyu kademeli şekilde azalarak 50 yaş üzerinde %5 ve aşağına düşüyor. Liberal Demokratlar da genç yaş gruplarında daha çok oy oranı elde ediyor. Muhafazakar Parti’de durum tam tersi. Parti tamamen 50 yaş üzeri partisi haline gelmiş durumda. 30 yaş altında %8’e, 30-49 yaş aralığında %15 seviyesine geriliyor. Brexitçi reaksiyoner seçmenlerin toplanmış olduğu Reform Partisi en yüksek oy oranına 50-70 yaş aralığında ulaşıyor. İşçi Partisi seçmenleri arasında ortanca yaş 46. Yani İşçi Partisi seçmenlerinin yarısı 46 yaş üzerinde, yarısı 46 yaş altında. Bu sınır Yeşiller’de 39’a inerken, Liberal Demokratlarda 48 olarak ölçülüyor. Ortanca yaş sağ partilerde çok daha yüksek. Reform Partisi’nde 56, Muhafazakar Parti’de 63. Sol, merkez-liberal ve sağ-milliyetçi blokları ikiye ayıran nesil faktörü iki ana dinamiğe işaret ediyor. Bunların birincisi kültürel farklılıklar. Yeni nesiller içine doğdukları çağın koşulları itibarı ile evrenselliğe daha açıklar, etnik çeşitlilik yaşlı nesillere göre daha görünür ve farklı sosyal gruplar arasında temas daha yoğun. Bu durum gençlerde ötekileştirme ve reaksiyonerliği azaltıyor.  İkincisi, yeni nesillerin sosyo-ekonomik açıdan prekaryalaşması, yani güvencesiz kitlelere dönüşmesi. Alım gücü düşen, daha önceki kuşakların yararlandığı sosyal haklardan ve kamu hizmetlerinden yararlanamayan, mülkiyet sahibi olma hayalinden giderek uzaklaşan nesiller “değişim”e daha meyilliler. Gençlerdeki yaş-cinsiyet ana ayrışma hattı Yeşiller ve Reform arasında. Evrensel ideolojik temellere oturan feminizm ve ekoloji (iklim aktivizmi) sol ideolojiyle birleşirken, bu kombinasyon haliyle kadın seçmene daha çok hitap ediyor. Bu duruma reaksiyoner tutum sergileyen, katı modernist, kültürel ve demografik korumacı, maskülen, milliyetçi ve Brexitçi Reform Partisi ise genç erkeklerde daha popüler. 

YAŞ VE CİNSİYET

Parti tercihlerini ayrıştıran nesil faktörü aynı zamanda cinsiyet faktörüyle de etkileşime giriyor ve karşımıza karşılaştırılması gereken farklı sonuçlar çıkıyor. Gençlerdeki yaş-cinsiyet ana ayrışma hattı Yeşiller ve Reform arasında. Evrensel ideolojik temellere oturan feminizm ve ekoloji (iklim aktivizmi) sol ideolojiyle birleşirken, bu kombinasyon haliyle kadın seçmene daha çok hitap ediyor. Bu duruma reaksiyoner tutum sergileyen, katı modernist, kültürel ve demografik korumacı, maskülen, milliyetçi ve Brexitçi Reform Partisi ise genç erkeklerde daha popüler. Gençlerin çalışma hayatına daha az dahil olması ve ideolojik kimliklerinin henüz oturmaması, merkezin solunda ve sağında bulunan partilerin basit ve net söylemlerle bu grupta daha başarılı olmasını açıklıyor. Ayrıca prekaryalaşan gençler, maddi, kültürel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayama tehlikesinden kaynaklı anksiyetenin etkisiyle eleştirel veya reaksiyoner partilere daha kolay yönelebiliyor. 25 yaş üzeri gruplarda Yeşiller’in oyu kadınlar arasında daha yüksek olsa da İşçi Partisi sol seçmenin ana adresine dönüşüyor. Fakat daha üst yaş gruplarında sağ blok içinde Reform Partisi’nin erkeklerde daha çok oy almaya devam ettiği gözlemleniyor. Nigel Farage’ın önderliğindeki Brexit siyasetiyle 2010 ve 20’lere damga vuran parti, alt sınıf, düşük eğitimli ve taşralı erkekler arasında daha popüler olmaya devam ediyor. Çünkü parti bu kitledeki öfke ve hınç duygularını siyasi söyleme dönüştürüp bir reaksiyon adresi olmakta halen çok başarılı. Göç, güvenlik, ekonomik ve sosyal alanlarda sorunların devam etmesi de bu partinin gücünü canlı tutuyor. Eğitim ve gelir düzeyine paralel biçimde sol ve merkez partilerin oyu yükselirken, sağ partilerin oyu azalıyor. Son 50 yıldır küreselleşmeyle birlikte üretimin emek değerinin daha ucuz olduğu ülkelere kayması, hizmet ve finans sektörünün gelişmiş ülkelerde piyasaya hakim olmasıyla birlikte sol artık mavi yakadan çok beyaz yakalı çalışanların ve çalışan adaylarının (öğrenci ve işsizler) değişim taleplerine dayanır hale gelmiş vaziyette.

KENT-KIR AYRIMI: GELİR VE EĞİTİM GÖSTERGELERİ

Sol ve sağı ayıran en büyük faktörlerden biri kent-kır ayrımı. Daha kozmopolit ve değişime açık seçmenlerin yaşadığı kentlerde sol partiler, reaksiyonerliğin yayıldığı taşra ve küçük şehirlerde sağ partiler daha güçlü. Kentleşmeye paralel olarak eğitim ve gelir düzeyi arttıkça sol partilerin oy oranı artıyor. Sanayileşme tecrübesinin taşradan çok daha önce yaşandığı, iç ve dış göçlerle geleneksel kültürün aşındığı, hızlı nüfus değişimi ve artan ekonomik faaliyetlerle birlikte yaşamın kozmopolitleştiği, aynı zamanda arsa değeri ve fiyatların daha yüksek seviyelere çıktığı şehir merkezlerine yaklaştıkça gelir ve eğitim düzeyi yükseliyor. Bu şartlara uyum göstermiş olan çalışan ağırlıklı kitleler arasında kültürel değişime açık siyaseti savunan sol ve merkez partilere oy verme eğilimi daha güçlü.    İngiltere’de de durum farklı değil. Eğitim ve gelir düzeyine paralel biçimde sol ve merkez partilerin oyu yükselirken, sağ partilerin oyu azalıyor. Son 50 yıldır küreselleşmeyle birlikte üretimin emek değerinin daha ucuz olduğu ülkelere kayması, hizmet ve finans sektörünün gelişmiş ülkelerde piyasaya hakim olmasıyla birlikte sol artık mavi yakadan çok beyaz yakalı çalışanların ve çalışan adaylarının (öğrenci ve işsizler) değişim taleplerine dayanır hale gelmiş vaziyette. Nitekim sol ve merkez partiler öğrenciler, çalışanlar ve işsizler arasında güçlüyken, emeklilerde Muhafazakar Parti açık ara lider. Eğitimli olmasına rağmen istediği gelire ulaşmakta zorlanan, hatta istediği gelir seviyesine yaklaşsa bile bile yüksek fiyatlar nedeniyle kent merkezine yakın konut sahibi olmanın hayalini kuramayan kitlelerden söz ediliyor. Bu nedenle söz konusu kitlede yer alan seçmenler arasında “değişimi” vaat eden sol partiler, “statüko” yanlısı sağ partilere nazaran daha popüler. İngiltere bu bozulmanın seçmen davranışını sol lehine ayrıştırdığı en özgün örneklerden birini teşkil ediyor.

EV SAHİPLİĞİ

Birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede gözlemlendiği gibi yüksek eğitim, gelir ve ev sahibi olabilme arasındaki pozitif ilişkinin sürdürülebilir olmaktan çıkması, konut fiyatlarının artmasıyla birlikte İngiltere’de de gözlemlendi. Eğitimli olmasına rağmen istediği gelire ulaşmakta zorlanan, hatta istediği gelir seviyesine yaklaşsa bile bile yüksek fiyatlar nedeniyle kent merkezine yakın konut sahibi olmanın hayalini kuramayan kitlelerden söz ediliyor. Bu nedenle söz konusu kitlede yer alan seçmenler arasında “değişimi” vaat eden sol partiler, “statüko” yanlısı sağ partilere nazaran daha popüler. İngiltere bu bozulmanın seçmen davranışını sol lehine ayrıştırdığı en özgün örneklerden birini teşkil ediyor. Sol ve merkez partiler, ev sahipleri dışında kalan tüm gruplarda önde (ailesi ya da arkadaşıyla yaşamak zorunda olanlar, kirada bulunanlar, düzenli Mortgage kredisi ödeyenler). Buna karşılık Muhafazakar Parti ev sahipleri arasında açık ara birinci sırada. Ev sahipliğinin güvencesizlik ve prekaryalaşmayı azaltması Muhafazakar Parti’nin bu grupta önünü açmış görünüyor.

ÇOCUK YOKSULLUĞU

Ev sahipliği ile birlikte maddi koşulları doğrudan ölçen ve seçmen davranışındaki ayrıştırmaları gösteren bir diğer faktör de çocuk yoksulluğu. Aslında bu iki faktör de refah seviyesinin etkisini gösteren aracı değişkenler olarak da düşünülebilir. Geleneksel olarak kamuculuğu ve sosyal harcamaları savunan İşçi Partisi’nin you çocuk yoksulluğunun yüksek olduğu bölgelerde artarken, özel sektör vurgusunu daha çok öne çıkaran Liberal Demokratlar ve Muhafazakarlar için durum tam tersi. Yine güvencesizlik yükseldikçe solun, düştükçe sağın ve liberallerin güçlendiğini söylemek mümkün.

SONUÇ

20.yüzyılda hızlı endüstriyelleşmeyle birlikte kentlerin nüfusu artmış, şehirlere yığılan işçiler sınıf siyaseti yapan sosyal demokrat partilerin temel seçmen grubunu oluşturmuştu. Fakat 20. yüzyılın sonlarına doğru küreselleşmeyle birlikte üretim sektörünün Asya ülkelerine kayması sanayi sektörünün payının azalmasına ve işgücünün üretimden hizmet ve finans sektörlerine kaymasına neden oldu ve seçmen sosyolojisi değişti. Bu değişim sadece İngiltere gibi merkez Batı ülkelerinde değil, Türkiye gibi hızlı modernleşen yarı-çevre ülkelerinde de yaşandı. Kentlerin merkezlerinde yoğunlaşan, eğitim ve gelir seviyesi yüksek özel sektör çalışanları bireyselleşme ve özgürlüklere dayalı küresel kültürün taşıyıcısı haline gelirken, kentlerin periferilerinde ve kırsal alanlarda yaşayanlar bu hızlı değişime tam anlamıyla ayak uyduramadı. Yaşanan bu hızlı dönüşümler, parti siyaseti ve seçmen davranışının sınıf çatışmasından kültür savaşına taşınmasına neden oldu. Fakat küreselleşme 21. Yüzyılda kendi sorunlarını doğurdu. Refah devletinin yerini özel sektörün almasına karşı siyasal ve ekonomik elitler çözüm üretemedi. Küresel kültüre karşı reaksiyoner/radikal hareketler ve terörizmin küresel bir akıma dönüşmesi, küresel eşitsizliklerden kaynaklı iç savaşların göç hareketlerini tetiklemesi aşırı sağ siyasetin önünü açtı. İngiltere ve Türkiye örneklerinde sol ve merkez siyasetin 2000’li yıllarda bu tıkanıklığa çözüm üretememesi seçmeni sağı tercih etmesine yol açtı. Ancak kültür savaşının reaksiyoner tarafını temsil etmekte ısrar eden sağ siyaset kültürel alanda ve dış politikada hamasete yönelirken, politik ekonomi cephesinde de neoliberal model paradigmasının dışından bakma cesareti gösteremedi ve güvencesizliğin yükselmesine seyirci kaldı. 2020’lere gelindiğinde kentlerde yaşayan iş gücünü oluşturan yeni nesiller, refah devleti döneminde ve neoliberalizmin hemen öncesinde sosyal kazanımlar elde eden önceki nesillerin gerisinde kalmaya başladı. İktidardaki sağ partiler bu soruna çözüm üretemedi. Bunun sonucu olarak, iyi eğitimlerine rağmen maddi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan, mülk sahibi olamayan, çocuklarına iyi bir gelecek hayali sunamayan yeni nesiller arasında sağ partilerin oy oranı giderek azalmaya başladı. Bu eğilim sadece iyi eğitimlilerle sınırlı kalmadı, mülk sahibi olmayan yeni kuşak mavi yaka seçmende de gözlemlendi. Özetle, sol-sağ ayrışması artık sadece kültür savaşının yaşandığı bir alan olmaktan çıktı. İngiltere ve Türkiye’deki 2024 seçimleri, sol partilerin büyükşehirlerde yaşayan, kendilerini gelir ve servet adaletsizliğin kurbanı gibi hisseden, prekaryalaşmış, güvencesizleşmiş kentli işgücünün adresine dönüştüğünü gösterdi.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER