© Yeni Arayış

İmamoğlu vakası: Ekip siyasetini kurgulamak

İmamoğlu vakası: Ekip siyasetini kurgulamak

İmamoğlu, sadece bireysel karizmasıyla ve keskin zekasıyla değil, aynı zamanda ekip kurma ve organizasyon becerisiyle de büyük bir hikaye yazmaya aday. Türkiye’nin böyle bir hikayeye çok ihtiyacı var.  Ekrem İmamoğlu’nun büyükşehir adaylığı duyurulduğunda dillendirilen ilk tepkilerin çoğu, İstanbul’un dış ilçelerinden birinden gelen, deneyimsiz ve genç bir ismin bu işin altından kalkamayacağı öngörüsüne dayanıyordu. Bu nedenle İmamoğlu’nun isminin CHP adayı olarak duyurulduğu ilk haftalarda genel bir tedirginlik ve öngörülemezlik hali vardı. Gelin görün ki İmamoğlu sahadaki performansıyla bu kaygıları kısa sürede giderdiği gibi, belediyecilikte gösterdiği başarılı performansla eleştirileri de kaygıları da haksız çıkarmayı bildi. Derken 2023 yılı geldi ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı için İmamoğlu’nun ismi basında ve kamuoyunda sıkça geçmeye başladı. Bu süreçte de sıkça, "İmamoğlu’nun Ankara tecrübesi yok, İstanbul’da belediyeciliğe benzemez ülke siyaseti" tezlerini işittik. Oysa büyükşehir belediye başkanlığı sürecinde İmamoğlu, standart bir belediye başkanı olmanın epey ötesine geçen işler yapmış ve yeri geldiğinde Erdoğan’dan bakanlara, üst düzey bürokratlardan AKP elitlerine kadar herkesle mücadeleye girmekten çekinmemişti. 5 yıllık süreçte Ankara’nın baskısını her boyutuyla hisseden ve bununla ustalıkla mücadele eden İmamoğlu, Ankara’ya gitmeden Ankara siyasetinin stajını İstanbul’da fazlasıyla yapmıştı ve başarılı olmuştu.  Buna rağmen 2028’e giden yolda muhalif siyasi figürler içerisinde en güçlü potansiyel aday olarak görülen İmamoğlu için, "Ankara siyasetini bilmez, dünya siyasetini bilmez" eleştirilerini dillendirenleri görmeye devam ediyoruz. Peki sahiden 2028’de İmamoğlu Cumhurbaşkanı seçilirse bir bocalama, siyaset gömleğinin bol gelmesi gibi bir riskimiz var mı? Son beş yıldır Türkiye siyasetinin parlayan yıldızı haline gelen İmamoğlu’nun en belirgin özelliği, hemen her konuyla ilgili en doğru isimleri bulması ve onlara icraat alanı açabilmesi. Bu yönüyle İmamoğlu, doğru mevkilere doğru oyuncuları yerleştirip bunları başarıyla idare edebilen iyi bir teknik direktörden farksız.

EKİP KURUCU BİR LİDER OLARAK İMAMOĞLU

Son beş yıldır Türkiye siyasetinin parlayan yıldızı haline gelen İmamoğlu’nun en belirgin özelliği, hemen her konuyla ilgili en doğru isimleri bulması ve onlara icraat alanı açabilmesi. Bu yönüyle İmamoğlu, doğru mevkilere doğru oyuncuları yerleştirip bunları başarıyla idare edebilen iyi bir teknik direktörden farksız. Sözgelimi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde İmamoğlu ile öne çıkan ve parlayan, akla gelen ilk iki ismi düşünelim: Sinem Dedetaş ve Mahir Polat. Ya da İstanbul’un şu meselelerine ve altyapısına nokta atışı dokunuşlar gerçekleştiren İSKİ genel müdürü Şafak Başa’yı anımsayalım. Örnekleri çoğaltmak mümkün. İmamoğlu, daha önce kamuoyunun pek tanımadığı başarılı isimleri buldu, onlara doğru yerlerde görevler verdi ve bugün geldiğimiz noktada bu isimler kamuoyunda bilinen, icraatları beğenilen, saygın siyasi figürlere dönüştü. İzmir’in eski büyükşehir belediye başkanı Burhan Özfatura’nın sıkça dillendirdiği bir ifade vardır: “Bir belediye başkanı her şeyi bilmek zorunda değildir, bilmesi de gerekmez. Ama her işle ilgili, o işi iyi bilen birilerini bulmak zorundadır.” İmamoğlu’nun yaptığı da esasen tam olarak bu. Doğru isimleri bulan ve her ismi doğru görev ve sorumluluklarla eşleştiren, ekibine doğru şekilde yön verebilen bir lider olarak İmamoğlu, yeni koşullara ve sorunlara karşı böylece dayanıklılık elde ediyor. Tutarlı ve profesyonel siyaset metodolojisiyle İmamoğlu, sözgelimi pek az fikrinin olduğu bir konuyla ilgili çok iyi işler yaratabilecektir, çünkü arkasında iyi oluşturulmuş bir ekip olacaktır. İmamoğlu’nun siyasi karizmasının yüksek oluşu, kimi insanlarda onun esasen bir ekip insanı olduğu gerçeğini unutma yanılgısına ve yersiz eleştirilere yol açıyor. Yukarıdaki izahı netleştirmek adına şöyle bir örnek verelim: Farz edelim ki İmamoğlu Cumhurbaşkanı oldu ve görevine başladı. Ve aradan 1 hafta geçmeden Asya-Pasifik hattında ABD – Çin ilişkileri Tayvan nedeniyle epey gerildi ve savaş ihtimali hiç olmadığı kadar yakın hale geldi. Böyle bir durumda kendi güvenliğimiz ve ulusal çıkarlarımız adına İmamoğlu’na güvenebilir miyiz? El cevap: Fazlasıyla güvenebiliriz. Böyle bir senaryoda İmamoğlu ne yapardı, düşünelim. Muhtemelen Asya-Pasifik coğrafyasının uluslararası ilişkilerdeki güncel anlamına ilişkin çok az şey bilen İmamoğlu, her konu başlığıyla ilgili doğru ve pratik insanları bulma becerisiyle bu meseleyi en iyi şekilde değerlendirebilecek insan ya da insanları bulacak, onlarla kapsamlı istişarelerde bulunup Türkiye’nin bu krizde iyi bir pozisyon almasını sağlayacaktır. İmamoğlu, sadece bireysel karizmasıyla ve keskin zekasıyla değil, aynı zamanda ekip kurma ve organizasyon becerisiyle de büyük bir hikaye yazmaya aday. Türkiye’nin böyle bir hikayeye çok ihtiyacı var.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER