İlişkilerde sadakat mi, güven mi?
PSİKOLOJİSonuç olarak bir ilişkide aslolan, insanın karşısındaki insanın aklına, mantığına, vicdanına, kişiliğine, dürüstlüğüne, samimiyetine, olaylar karşısındaki tavırlarına, verdiği kararlara duyduğu güvendir. Bu doğrultuda eğer bir insan ilişkide olduğu kişinin her olayda, o koşullar içinde verilebilecek en doğru kararı vereceğinden emin olursa o zaman sadakatsizlik de dahil olmak üzere hiçbir konuda kaygı duymasına, endişe yaşamasına gerek kalmaz.
İkisi de aynı şey değil mi diye sorulabilir? Bence değil. Neden farklı olduklarını aşağıda tartışmaya çalışacağım.
İnsanlık tarih boyunca üzerinde en çok yazılan, çizilen, konuşulan, düşünülen konulardan birisi de herhalde ihanet ya da aldatma konusudur. Bu kavramın yarattığı duygunun insanlar için ne anlama geldiğini ve bu bahaneyle insanların birbirlerine (özellikle kadınlara) ne acılar çektirdiklerini hepimiz biliyoruz. Özellikle ikili ilişkilerde insanların bu kavramı ne kadar önemsediklerini, hatta çoğunlukla ilişkideki en önemli kavram olarak gördüklerini de görüyoruz, biliyoruz. Dolayısıyla ihanet ya da aldatma deyince toplumsal yaşamda oldukça önem taşıyan bir olgudan bahsediyoruz.
Konuyla ilgili uzmanlar, ilişkilerdeki ihanet ya da aldatma konusuyla ilgili -belki tam karşılığı olmamakla birlikte- doğru ifadenin sadakatsizlik olduğunu söylüyorlar. Bu anlamda aralarında küçük farklılıklar olmakla birlikte bu üç kavramı genel olarak ilişki ya da evlilik başlangıcında varılan sözleşmeye (bu bazen evliliklerde olduğu gibi yazılı olabiliyor bazen sözlü, bazen de konuşulmamış olsa bile toplumsal yapıdan gelen bir ortak kabul) uymama hali olarak ifade edebiliriz sanırım. Yazının geri kalanında aralarındaki farkları göz ardı ederek üçünün yerine sadakatsizlik kavramını kullanacağım.
Öte yandan başlıkta da belirttiğim “güven” kavramını nasıl tanımlamak gerekir ve belirttiğimiz diğer kavramlardan neden ayırdım?
Güven, TDK’na göre “Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu; emniyet, itimat” ya da “yüreklilik, cesaret” olarak tanımlanıyor. Bu tanımın oldukça geniş olduğunu düşünürsek ben bu yazı kapsamında “güven” kavramını, “karşıdakinin doğru yapacağına duyulan inanç” anlamında kullanacağım.
Peki ilişkilerde güven ne demektir?
Çok çeşitli nedenleri olmakla birlikte bugün toplumdaki insanların çok büyük bölümünün “güven” ifadesini ilişkilerde karşıdaki kişinin sadakatsizlik yapmaması olarak anladığını görüyoruz. Günlük hayatta da ilişkiler söz konusu olduğunda çoğunluğun güven denince eşin ya da sevgilinin daha çok duygusal ya da cinsel anlamda sadık olması, başka bir insanla yakınlaşmaması şeklinde anladığını görüyoruz.
Dolayısıyla aslında görüldüğü gibi ilişkilerde sadakatsizlik kavramı kullanılırken neredeyse tümünde duygusal ve/veya cinsel olarak bir bağlılık beklentisi ifade ediliyor. Bu beklentinin olması son derece anlaşılır. Ancak benim sormak ve tartışmak istediğim konu, yalnızca bu şekliyle anlaşılan kavramın ilişkileri mutluluk verici hale getirip getirmediği ya da bir ilişkide mutluluk için sadakat kavramının yeterli olup olmadığı.
Bir ilişkinin en temel dinamiği, o ilişkinin mutluluk verici olup olmadığıdır. Hayatta yaptığımız her iş gibi ilişkilerde de mutlu olmayı istiyor, mutlu olmak için bir ilişkiyi yaşıyoruz. Dolayısıyla aslında ilişkimizin temel motivasyonunun mutluluk olması gerekir.
İLİŞKİMİZDE TEMEL MOTİVASYONUN MUTLULUK OLMASI GEREKİR
Örneğin uzun süren evliliği sırasında eşinin kendisine karşı sadakatsizlik yaptığını düşünen bir arkadaşıma şu soruyu sormuştum: “Sadık bir eş fakat mutsuz bir evlilik mi yoksa sadakatsizlik yapan ama mutlu bir evlilik mi?” Tabii ki bu sorunun en kestirme ve arzulanan yanıtı: “Sadık bir eş ve mutlu bir evlilik.” Fakat şunu biliyoruz ki her ilişki ve her eş böyle değil. Dolayısıyla ilk soruda belirttiğim türden ilişkilerle de toplumda bir şekilde karşılaşılıyor.
Aslında söylemek istediğim şey şu: Bir ilişkinin en temel dinamiği, o ilişkinin mutluluk verici olup olmadığıdır. Hayatta yaptığımız her iş gibi ilişkilerde de mutlu olmayı istiyor, mutlu olmak için bir ilişkiyi yaşıyoruz. Dolayısıyla aslında ilişkimizin temel motivasyonunun mutluluk olması gerekir. Ama zaman zaman bundan sapıp ilişkinin temel motivasyonunun sadakat/sadakatsizlik konusuna indirgendiğini görüyoruz. Yani çoğunlukla insanların ilişkiden ve karşısındaki insandan temel beklentisinin sadakat olduğunu, çoğu zaman bunun ötesinde bir beklentiye girmediklerini ya da daha ötesinde bir beklentiden vazgeçtiklerini düşünüyorum.
Halbuki biliyoruz ki mutlu olmak için tek kriter sadakatli olmak değildir. Sadakatsizlik yaşanmadığı halde mutsuz olan çok sayıda kişi ve ilişki var yaşamda. Dolayısıyla ilişkide mutlu olmak için karşıdan beklentinin yalnızca sadakat/sadakatsizlik boyutuna indirgenmesi, bu beklenti gerçekleşse bile mutluluk getirmeyecek bir durumdur.
Bu durumda sağlıklı ve mutluluk verici bir ilişki için temel dinamik ne olabilir? Benim bu konudaki görüşüm, böylesi bir ilişki için yukarıda tanımladığım anlamda bir güven ilişkisinin olması gerekliliği şeklinde. İlişki içerisindeki insanların “doğru zamanda, doğru hareketi yapacak” şekilde bir güven ilişkisine ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Peki ama bu ne demektir?
Yaşam içinde bazen bilerek bazen bilmeyerek sayısız kararlar veriyoruz. Gittiğimiz okuldan, seçtiğimiz işten, yediğimiz yemekten, görüştüğümüz insanlardan, izlediğimiz filmden kurduğumuz cümlelere kadar her gün, her ay, her yıl irili ufaklı binlerce karar veriyoruz. Verdiğimiz ya da vermediğimiz her bir karar, bizi, kişi olarak mutluluğumuzu, etrafımızdaki insanlarla ilişkilerimizi, onların mutluluğunu doğrudan etkiliyor. Dolayısıyla hayat yolunda yürürken önümüze çıkan küçük ya da büyük her olayı akılcı, mantıklı, objektif, vicdanlı, merhametli bir şekilde değerlendirmemiz, bizi olduğu gibi ilişkide bulunduğumuz kişileri (eşimiz, sevgilimiz, ailemiz, arkadaşlarımız vd.) de doğrudan etkiliyor. İlişkide olduğumuz kişinin biz olmadan da biz yanındayken de aldığı her kararın ve attığı her adımın o koşullardaki yapılabilecek en doğru iş olduğundan emin olmak, bir ilişkinin mutluluk verici olmasını doğrudan etkileyen en önemli etkendir. Dolayısıyla insanların ilişkilerinde belki en az sadakat kadar bu noktayı da göz önünde bulundurmaları gerektiğini, en az diğeri kadar bu konuda da duyarlı olmalarının kendi mutlulukları açısından kritik olduğunu düşünüyorum.
Peki her olayda doğru, mantıklı, akılcı karar vermek mümkün mü? Kısa, orta, uzun vadede etkileri düşünüldüğünde tabii ki mümkün değil. Ama herhangi bir kararı verirken “O verili koşullar içinde ben doğruyu yaptım, benim yerimde aklı başında, mantıklı, vicdanlı, sağlıklı düşünen kim olsa o durumda aynı şeyi yapardı.” diyebilmek çok önemli. Belki verilen karar o anda doğru olsa bile sonradan koşullar değiştiği için yanlış hale gelebilir. Ya da zaten baştaki koşullar geleceğe yönelik doğru bir kararı vermek için uygun olmayabilir. Doğaldır ki gelecekteki koşulların neler olacağını zaten kimse bilemez. Ayrıca herhangi bir zamandaki bilgi ve görgümüzle her kararı doğru vermemiz de mümkün değil. Bütün bunlara biraz da şans, kader, kısmet vs diyoruz zaten. Ancak yine de kendini sürekli geliştiren, değişen, hatalarından ders alan, okuyan vs. bir insan olabilirsek, bir karar anında en doğru karar verme olasılığımız gittikçe artacaktır.
Sonuç olarak bir ilişkide aslolan, insanın karşısındaki insanın aklına, mantığına, vicdanına, kişiliğine, dürüstlüğüne, samimiyetine, olaylar karşısındaki tavırlarına, verdiği kararlara duyduğu güvendir. Bu doğrultuda eğer bir insan ilişkide olduğu kişinin her olayda, o koşullar içinde verilebilecek en doğru kararı vereceğinden emin olursa o zaman sadakatsizlik de dahil olmak üzere hiçbir konuda kaygı duymasına, endişe yaşamasına gerek kalmaz. Ancak tersi durumda, eğer insanlar arasında bu tür bir güven ilişkisi yoksa (yani doğru zamanda doğru kararı verecek, doğru hareketi yapacak şekilde aklına, mantığına, vicdanına, kişiliğine, dürüstlüğüne vs. güven duyamıyorsa) insanlar duygusal ve cinsel olarak birbirlerine sadakatsizlik yapmasalar da bunun mutluluklarına çok katkısı olmaz. Onun için herkes hayatta karşılaşılan her olayda, verilen her kararda o koşullar içindeki en doğru hareketi yapacak şekilde kendini donatırsa (akıl, mantık, vicdan, merhamet, bilgi, kültür, kendini geliştirme vd. yönlerden), o zaman -başka bir sürü faydasının yanında- kimsenin aklına herhangi bir aldatma, ihanet ya da başka bir deyişle sadakatsizlik kuşkusu gelmez ve herkes her zaman mutlu olur.
İlginizi Çekebilir