© Yeni Arayış

İliç’te çanlar kimin için çalıyor?

İliç’te çanlar kimin için çalıyor?

Nedense “doğal” deyip suçu failden arındırdığımız bütün felaketlerde olduğu gibi bu coğrafyada kimse hesap vermiyor, herkesin yaptığı yanına kalıyor. Depremler, orman yangınları, seller, toprak kaymaları, kuraklıklar ve bütün “doğal” felaketlerde had safhada insan kusuru bulunuyor. Biz hataların hesaplarını sormayıp bedelleri ödetmedikçe, “çanlar kimin için çalıyor?” diye sormamıza gerek yok, çanlar bizim için çalıyor.

Geçtiğimiz hafta, 13 Şubat 2024’te Erzincan’ın İliç ilçesinde faaliyette gösteren bir altın madeninin arazisinde bir toprak kayması yaşandı. Yetkililerin açıklamalarına göre bu kaza sonucunda dokuz işçi yaşamını kaybetti, ancak farklı kaynaklar bu sayının daha fazla olabileceğini söylüyor. Bu konuda gerçek bilgiye ulaşıp ulaşamayacağımızı bize zaman gösterecek. İliç maden kazasının önemli bir sonucu da toprak kayması sonucunda yaşanacak çevre kirliliği.

Başta şirket yetkilileri olmak üzere konuyla ilgili taraflar kayan toprak yığınının “siyanür ve sülfürik asit ile yıkanmış malzemelerden oluştuğunda” uzlaşmış gibi gözüküyor. Şirket yetkilileri gerekli tedbirlerin alındığını belirtseler de Fırat nehrine ve verimli tarım topraklarına 800 metreden kısa bir uzaklıkta bulunan bu toprak kaymasının çevresel açıdan vahim sonuçları olabileceğine inananlar çoğunlukta. Bugün itibariyle madenin faaliyetleri durdurulmuş durumda, çevre izin ve lisans belgesi iptal edildi ve maden yöneticileri arasından gözaltına alınan ve tutuklananlar oldu. Toprak altında kalan işçilerin cenazelerine henüz ulaşılmış değil, bölgede hazin bir bekleyiş devam ediyordu en son gelen bilgilere göre. İliç’teki maden, Anagold Madencilik tarafından işletiliyor, şirketin %80’i Kanadalı SSR Mining’e (Alacer Gold), %20’siyse Çalık Holding’e ait. SSR Mining Türkiye, ABD, Kanada ve Arjantin’de üretim tesislerine sahip, bu alanlar arasında ikinci en büyüğü İliç’teki Çöpler projesi.

Çöpler projesinin toplam değerinin 1.6 milyar ABD doları olduğu hesaplanmış, yıllık 200 bin ons civarında bir üretim yapılıyor, yeni yatırımlarla bu üretimin artması bekleniyor, Türkiye’nin altın üretiminin beşte biri bu madende yapılıyor. Bu açıdan hem SSR için hem de Türkiye için iyi bir gelir kapısı olduğu kesin, malum bu üretimden elde edilen gelirin bir kısmı devlete veriliyor, son açıklanan rakam bu oranın %8 civarında olduğunu gösteriyor, bugün kadarsa 426 milyon ABD dolarlık bir aktarım yapılmış. Böyle baktığınız zaman taşı toprağı altın bir iş bu iş. Zamanında bir gazetede yayınlanan köşe yazısına göre Anagold sayesinde İliç ilçesi ihya olmuş, Doğu’nun Paris’i haline gelmiş. Şirket 2700 kişiyi istihdam etmekle kalmamış, bölgedeki 150 firmaya gelir kapısı olmuş. Üstüne kurulan bir Sosyal Kalkınma Fonu ile de ons başına iki ABD doları bölgesel kalkınma projelerine aktarılmaya başlanmış. İliç ilçesi 2022 yılında yapılan ilçe Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi (SEGE) çalışması verilerine göre 973 ilçe arasından 498’inci sırada yer alıyor, 2004’te bu sıralamada 635’inciymiş, bu ilerlemenin ne kadarı madencilik faaliyetinden kaynaklanıyor söylemek zor ama araştırılması gerek.

Bu tür “herkesin keyfinin yerinde” olduğu işlerin tek sakıncalı tarafı işlerin bozulduğunda kökten bozulması… Görüldüğü üzere can kaybı yaşandı, madenin faaliyeti durduruldu, ciddi bir ekolojik felaket olasılığıyla karşı karşıyayız. Başta sermaye sahipleri olmak üzere herkes eline geçeni kaybetmek üzere.

İliç maden faciasının üzerinden çok fazla geçmedi, kaybedilen canları yerine koymak imkânsız ancak çevreye verilen zararın büyüklüğünü ya öğreniriz ya da asla öğrenemeyiz, sumen altı olur. Altın, petrol gibi aşırı sermaye yatırımı gerektiren işlerde yatırımın geri dönüşü de çok yavaş olduğundan yatırımcı şirketler şöhretlerine halel gelmesini istemezler. Hele SSR örneğinde olduğu gibi şirketin hisselerinin tamamı borsada işlem görüyorsa, yatırımcıları üzmenin bedeli ağır olabilir, bir hafta içerisinde şirketin hisse senetlerinin değeri yarı yarıya azaldı, değer kaybı şimdiden 1 milyar doları geçti. Lisansın iptal edilmesi üzerine cezai bir yaptırımla karşı karşıya kalınması bu zararı muhtemelen daha da arttırır, göreceğiz.

Aslında çok standart bir şablon ile karşı karşıyayız. İşler yolunda giderken herkesin yaşamından memnun olduğu bir ortam ile karşı karşıyayız. Kanadalı şirket, yöneticileri ve ortakları gayet memnun, kârlı bir operasyonu yürütüyorlar. Kanadalı şirketin Türkiyeli ortakları da bu işbirliğinden memnun olsalar gerek. Dağı taşı toprağı boş duracağına kullanıma açan ve bundan hem doğrudan gelir hem de ekonomik canlanma elde eden hükümetin şikayetçi olduğunu söyleyemeyiz. İliçli vatandaş da memnun olsa gerek ki, Cumhur İttifakı en son seçimlerde %60 oy almışlar, 2019 yerel seçimlerinde AKP ve MHP oylarının toplamı %80’i geçiyor. İliç “gitmediğimiz, görmediğimiz” bir ilçe olduğundan ülke nüfusunun geride kalanı da neden şikâyet etsin ki? Bu saadet zincirini bozan ve şikayetçi olanlar da yok değilmiş. 2022 yılında yaşanan bir siyanür sızması sonucunda TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası konuyu takibe almış ve olası risklere dikkat çekmiş. Bunun haricinde olaya müdahil olan bir çevreci kuruluş var mı, ben arşivleri taradığımda bulamadım, ülkede sayısı zaten az olan çevreyle ilişkili sivil toplum kuruluşlarının nefesi yetmemiş olabilir bu işe. Bu tür “herkesin keyfinin yerinde” olduğu işlerin tek sakıncalı tarafı işlerin bozulduğunda kökten bozulması…

Görüldüğü üzere can kaybı yaşandı, madenin faaliyeti durduruldu, ciddi bir ekolojik felaket olasılığıyla karşı karşıyayız. Başta sermaye sahipleri olmak üzere herkes eline geçeni kaybetmek üzere. Sermaye için fazla üzülmeyelim, en azından Kanadalı şirket bir kenara yedek akçe ayırmış ve risklerini sigortalatmıştır, en fazla birkaç şirket yöneticisi koltuğundan olur, o da çok yukarıya sirayet etmez. Hükümet buradan elde ettiği geliri kaybetti, devlet muhasebesinde çok da büyük bir rakam sayılmaz.

Esas kayıp bölgesel ekonomide ve dahi hükümete olan destekte olabilir, yerel seçim öncesinde pek arzu edilmez bu tür kayıplar. Ha, bu tür durumlarda her zaman başvurulabilecek dikkat dağıtma yöntemleri var, popülist yöneticiler iyi bilirler bu stratejileri. Ne kadar başarılı olacaklarını 31 Mart’ta görürüz. Ölenlerin yeri doldurulmaz, hiçbir maddi-manevi tazminat yeterli olmaz, bu süreçte en fazla kaybedenler onlar. Siyanür sızıntısı nedeniyle toprağından olan çiftçiyi de ikinci sıraya yazalım belki nesiller boyu gelir kalemleri ellerinden gitti. Sızıntı büyüdükçe kaybedenlerin sayısı da artacak.

Bir de esas kim kaybetti biliyor muyuz? Biz. İliç’teki toprak kayması bizim çevresel güvenliğimizin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi, bu kez felaket ucuz atlatılmış olabilir ama daha beterinin olmayacağını kim söyleyebilir? Mühendisler Odası’nın hatırlatmasını bir de biz yapalım, “orası fay hattı, farkında mıyız?”

Bir de esas kim kaybetti biliyor muyuz?

Biz. İliç’teki toprak kayması bizim çevresel güvenliğimizin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi, bu kez felaket ucuz atlatılmış olabilir ama daha beterinin olmayacağını kim söyleyebilir?

Mühendisler Odası’nın hatırlatmasını bir de biz yapalım, “orası fay hattı, farkında mıyız?”

Yarın öbür gün koca bir coğrafyayı baştan aşağı yok edecek bir felaket olabilir, buna hiç mi hiç hazır değiliz. Tek sorun olası felaketlere -ki bir felaket olasılığı gün be gün artıyor, akıllanmadık mı? - hazır olmamamız değil. Ayrıca nedense “doğal” deyip suçu failden arındırdığımız bütün felaketlerde olduğu gibi bu coğrafyada kimse hesap vermiyor, herkesin yaptığı yanına kalıyor. Depremler, orman yangınları, seller, toprak kaymaları, kuraklıklar ve bütün “doğal” felaketlerde had safhada insan kusuru bulunuyor, malum “deprem öldürmez, bina öldürür”. Ancak bu kusurların sahipleri hiçbir zaman hesap vermiyorlar, en fazla alt düzeyde birkaç gariban cezalandırılıyor, geri kalanları ya siyaset ya da ticaret aklıyor.

Oysa sorumluluk silsilesini sergileyip en yukarıya kadar sorumluluğu olanları cezalandırabilsek, itibarlarını “sıfırlayabilsek” belki Osmangazi Köprüsü’nde geciken inşaat yüzünden “harakiri” yapan Japon mühendis kadar olmasa bile biraz onur sahibi olabilirler. Biz hataların hesaplarını sormayıp bedelleri ödetmedikçe, “çanlar kimin için çalıyor?” diye sormamıza gerek yok, çanlar bizim için çalıyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER