İktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek
SÖYLEŞİ19 Mart’tan sonra Türkiye’de sadece siyaset değil toplum da başka bir evreye geçti. CHP sokağa inmedi ama sokakla, toplumla siyaset yapmayı öğrenmeye başladı. Peki bundan sonra ne olacak, CHP ne yapmalı? Toplumun farklı kesimlerinden akademisyen ve yazarlara birbirine benzer sorular sorduk. Bazıları doğrudan sorulara cevap verdi bazıları konu bağlamında müstakil yazılar yazdılar. Dosyamızın ilk konuğu 28. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Taşkın.
CHP’nin 19 Mart sonrası süreçteki siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Partimiz 19 Mart darbe girişiminin siyasi tarihimiz ve geleceğimiz açısından nasıl bir kırılma anı olduğunu çok iyi kavrayarak ciddi bir toplumsal tepkiyi örgütlemeye, önünü açmaya gayret etti. Diğer otoriter rejimlerdeki muhalefet tecrübesinden de yararlanarak yaratıcı eylemlilikler ortaya koydu. Şimdiden siyasi tarihimize geçen Saraçhane direnişi, Maltepe Mitingi, 15.5 milyon yurttaşımızın CHP’nin önseçimine katılarak İmamoğlu şahsında milli iradeye yapılan darbeye itirazlarını ortaya koymaları, gençlik eylemlilikleri, yine ilk kez boykotlarla tüketimden gelen gücümüzün devreye sokulması ve bu alandaki potansiyelin fark edilmesi, yine devam eden mitingler ve imza kampanyası, son derece etkili müdahalelerdi. Şu ana kadar toplumsal destek ve enerji muhafaza edilebildi.
Toplumsal tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplumun makul çoğunluğunun, en değerli kazanımlarından birisi olan seçme ve seçilme haklarının tehdit altında olduğunu kavrayarak sahaya inmeleri de elbette CHP’nin süreci toplumsallaştırmasını kolaylaştırdı. Deyim yerindeyse “asıl hakemin” sahaya inmesi ve itirazını farklı şekillerde ortaya koyması çok değerliydi. Ortaya çıkan toplumsal enerjinin son mitinglerde de muhafaza edilmiş olması ayrıca önemli.
Bu süreç başarılı olacaksa toplumun kritik anlarda devreye girmesi hayati önemde. Siyaset, profesyonel siyasetçilere bırakılmaması gereken son derece yaşamsal bir faaliyet. Son süreçte toplum, sahaya inerek kendi gücünü fark etti. Belirleyici olabileceğini hissetti.
Kendilerini dev aynasında gören muktedirler elbette afalladılar. Fakat bu süreçten ders çıkardılar mı? Bana kalırsa başladıkları darbeyi daha da ileri taşımak adına fırsat kollayan bir akıl ve vicdan tutulması yaşıyorlar. Milletle inatlaşıyorlar. O nedenle önümüzdeki süreçte de toplumsal itiraz ve baskıyı yoğun biçimde örgütlemek ve diri tutmak hayati öneme sahip olacak. Bu bir iki yılda ülkemizin demokratik geleceğinin belirleneceğini aklımızda tutmalıyız. Ya demokrasi ya otokrasi ikileminde kritik bir dönemeçteyiz.
Liselere kadar inen bir tepkisellik oluştu tüm Türkiye’de bunu nasıl değerlendiriyoruz?
Uzun süredir gençlik çalışan ve gençlik çalışmalarını izleyen birisi olarak, üniversite öğrencilerinin ve lise öğrencilerinin sahaya inmelerine çok şaşırmadım. Özellikle İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin barikatları aşarak Saraçhane’ye gelmeleri, Saraçhane direnişinin başarısına ciddi katkı verdi. Üniversiteliler sadece kendilerinin katıldığı 15 bin kişilik mitingler yaptılar. Şimdiden tarihe geçtiler.
Gençler, yaşadıkları sorunlarla Tek Adam Rejimi arasındaki ilişkiyi giderek daha net görüyorlardı. Umutsuzluk ve öfke duyguları çok yoğundu. Bir de sağda ve solda hep onlar adına konuşanlardan da bıkmışlardı. Neredeyse yüzde 75’i Erdoğan’a olumsuz bakan bir gençlikten söz ediyoruz. Sahaya inerek güçlerini fark ettiler. Birbirlerini güçlendirdiler. Ceberrut devlet zihniyetinin gençliğe bakışındaki “potansiyel tehdit” algısını da fark ettiler.
Gençlerin ısrarla vurguladıkları bir nokta da “sahaya sadece Ekrem İmamoğlu için inmedikleri” vurgusudur. Onlar yaşananların bir otoriter rejimden çıkış veya otoriterliğin derinleşmesi bakımından bir kader anı olduğunun farkındadırlar ki bu onların gelecek umutlarını da çok yakından ilgilendirmektedir.
Elbette toplumsal mücadelelerin yoğunlaştığı anlar, hızlı öğrenme süreçleridir de. Kısacası bu iktidar gençliği anlayamamakta, sorunlarını çözememekte ve bu çağda artık yeri kalmayan çok basit bir pedagojiyle onları devşirebileceğini sanmaktadır. Önümüzdeki seçimlerde gençliğin enerjisi iktidar için çok ciddi bir handikap oluşturacaktır, tıpkı önceki seçimler gibi ama öncekilerden çok daha yoğun.
Gençliğin 19 Mart sonrasındaki siyasal değişimlerini de iyi çalışmak şarttır.
Her hafta yapılacak ilçe/il mitingler bu toplumsal tepkiyi canlı tutar mı?
Şu ana kadar İstanbul Gece Mitingleri ve Samsun Mitingi’nde toplumsal enerjinin halen yüksek seyrettiğini gözlemledik. Sahaya inenler sonuç istiyor. CHP’ye ve İBB’ye kayyum atanması hesapları boşa çıkarılmış gibi görünüyor. Bunlar elbette önemli kazanımlar ama bu süreçte aktifleşenler, İmamoğlu ve arkadaşları adına bir kazanımın olmasını çok istiyorlar.
Erdoğan, Putin’in Rusya’da yaptığı gibi bir hamleyi deniyor. En güçlü muhalifini hapse atıp toplumsal tepkiyi göğüsleyebileceğini, zamanla sönümlendirebileceğini ve ekonomideki bazı “kazanımlarla” ve Barış Sürecinin yarattığı iklimle seçimleri alabileceğini hesaplıyordu. Şu ana kadar işlerin istediği gibi gitmediği açıktır.
İmamoğlu’nun artan popülaritesi, yargı sürecinin geçmişteki kumpas davalarının benzeri olduğuna dair güçlü algı, toplumsal rüzgarı arkasına alan CHP’nin yakaladığı güçlü ivme, diğer siyasi aktörlerin sürece dair eleştirelliği (Elbette bu noktada MHP’nin tutumu çok önemlidir) ve muhtemelen AKP içerisindeki bazı rahatsızlıklar Erdoğan’ı düşündürmekte. Erdoğan’ın hamlesini bu aşamada tutması, geri adım atması veya hamlesini daha da derinleştirmeye yönelmesi mümkündür. Bu üç durumda da toplumsal muhalefet İmamoğlu şahsında seçme ve seçilme hakkına açılan bu saldırıyı asla kabul etmemelidir.
Elbette izinli mitingler belli bir rutinleşme riski barındırır. Süreci ciddi bir enerji ve kararlılıkla götüren Genel Başkanımız Özgür Özel de mitingleri “eylem” olarak nitelendirerek, yer yer açık hava oylamaları yaparak ve boykotla ilişkili süreçleri değerlendirerek sıradan miting görüntüsünü aşmaya gayret etmektedir.
Aslında siyaseten en değerli faaliyet, sabırla yüz yüze ilişkiler kurmak ve meseleleri gündelik hayat rutininde insanlarla paylaşmaktır. Milletin içinde olmak her zamankinden çok daha değerlidir.
CHP farklı olarak ne yapabilir ve neler yapmalı?
CHP’nin şu anda en fazla öncelik vermesi gereken husus İmamoğlu’nun adaylaşması ve erken seçim için başlattığı imza kampanyasını güçlendirmektir. Parti örgütüyle gönüllülerin yan yana gelebilmeleri çok daha iyi olurdu. Gönüllüler biraz da kendi inisiyatifleriyle imza topluyorlar ve çok inanılmaz bir katkı veriyorlar ama kamusal alanlarda daha görünür olmaları daha etkili olabilir. Son günlerde Parti Örgütü tarafından imza kampanyasına çok daha büyük bir enerji verildiğini görüyoruz.
Yine İstanbul mitingleri ve Türkiye mitingleri devam etmeli. 23 Nisan ve 19 Mayıs’ın sembolik anlamlarıyla milyonların sokağa akacağı anlar yaşanacaktır. İki tarih de çok ama çok ciddi sembolik öneme sahiptir. Birisi Milli İradeyle diğeri gençlikle ilişkili iki gün çok ciddi mesajlar verilebilecek anmalara dönüşebilir.
Meclis zemininde CHP’nin nöbet sistemine geçmesi yerinde olacaktır. Meclis’te sadece 30 nöbetçi vekil bırakılması, diğer vekillerin sahada yaşanan süreci topluma anlatmaları, toplumsal gösterilere katkı sunmaları çok daha önemlidir. Ne olursa olsun anlatmaktan vazgeçemeyeceğimiz husus, otoriter rejimin ekonomiye verdiği hasardır.
Yine boykot sürecinin çok daha derli toplu olmasında da yarar vardır. Bana kalırsa önce medya boykotuyla başlanmalıydı. Miting enerjisi düştüğünde, etkili ve sonuç getirici boykotlar yapmak, toplumsal enerjiyi diri tutmak adına çok daha olumlu olabilirdi. “Seküler cenah” tüketici olarak sırtından geçinenlerin en temel haklarına saygısız oldukları algısını sahiplendi. Tüketimden gelen gücümüzü daha konsantre ve etkili kullanmayı öğrenmeliyiz.
AKP lideri ve yöneticileri, etkileri sarsıcı olmaya aday tarihi bir hata yapmışlardır. Diploma iptali ve İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmaları, yakın siyasi tarihimizi şekillendirecek çok büyük bir kırılma anıdır. Siyasetçiler, her hamlelerini on sene sonra bunların nasıl algılanacağı sorusu üzerinden yapmalıdırlar.
Son hamleyle ne öğrendik? Erdoğan’ın en güçlü rakibinin seçime girmesinden endişe ettiğini gördük. Bunu Millet de gördü. Atanmışların seçilmişleri sınırlamak istediği vesayetçi refleksler yine devrede ve toplum bunu geçmişte de püskürttü. AKP seçkinleri, tarih açısından bakıldığında nasıl bir tutarsızlık içine sürüklenlendiklerini göremiyorlar mı? Toplumsal rıza statik bir algı değildir, dinamiktir ve her gün verilen mücadelelerle yeniden şekillenir.
AKP’liler kendilerini halen “Sessiz Çoğunluğun” temsilcisi olarak görüyorlarsa ciddi olarak yanılıyorlar. Onlar artık bürokratik vesayetin ve ceberrut devlet zihniyetinin sahipleridir. Demek ki geçen yerel seçimlerin mesajını tam kavrayamamışlar. Yine Ekrem İmamoğlu’na atanmışlar üzerinden yaptıkları olanca baskıya rağmen son seçimde oylarını daha da arttırmasıyla Millet’in verdiği mesajı hiç anlamamışlar.
“Ne yaparsak yapalım Millet bizimledir” yanılgısı, iktidarı kibre ve kine yöneltti. Düşündükleri kadar güçlü değiller. Millet bu darbenin hesabını sormak için sadece sabırla sandığı beklemeyi de tercih etmedi. Bu kabul edilemez darbenin neticelerinin hızla giderilmesi arzusunu açık biçimde gösterdi ve göstermeye devam ediyor. İktidar CHP’lileri marjinal göstermeye çalışarak bu işten sıyrılacağını sanıyor anlaşılan ama bu “yabancılaşma tezleri” de tarihsel miadını doldurdu ve iş görmüyor. Milletle CHP’nin bağları yıllardır güçlenmekteydi. CHP ülkenin en eski ve kurucu partisidir ve Millet, kendisiyle demokrasisi ve refahı arasında takoz olmayı seçen AKP’ye karşı CHP’ye yönelmekte hiç de tutuk davranmayacaktır.
Muhalefete bir bütün olarak baktığınızda ne görüyorsunuz?
Yukarıda vurguladığım gibi bu tarihsel kırılma ve utanç anına karşı MHP’nin tavrı önem taşımaktadır. On yıl sonra bu darbenin yanında konumlanmak ister mi MHP liderliği? Buna kendileri karar verecekler. Bazı itirazlar dile getirmekle beraber henüz toplum tarafından anlaşılır netlikte bir tutumları olmadı.
Bahçeli’nin yürüttüğü “Terörsüz Türkiye” veya daha doğru bir ifadeyle Barış Süreci, 19 Mart Darbesinin gölgesinde nasıl başarılı olacak? CHP’yi Kent Uzlaşısı üzerinden terörle ilişkilendirenler, DEM Parti’ye çok daha ağır soruşturmalarla yüklenebilirler. CHP dışlanarak ve toplumsal güven inşasını sarsıcı adımlar atarak bir barış sürecini başarılı kılmak ne kadar mümkündür?
Genel olarak DEM Parti’nin İmamoğlu ve arkadaşlarına yönelik operasyonlara ilkesel bir itiraz dillendirdikleri söylenebilir. Bu itiraz sahaya çok yansımamış olabilir. Ama DEM Parti ve CHP seçmenlerinin mevcut iktidara yönelik tepkisellikleri ve demokratik değerler bakımından benzerlikleri de asla küçümsenmemelidir çünkü bu değerler oy verme davranışını da etkiler.
İYİ Parti ve Zafer Partisi’nin muhalefete çok daha proaktif destek verdiklerini, Altılı Masa’nın diğer aktörlerinin desteklerinin söylemsel düzeyde kaldığını görebiliriz. Yine de destek destektir.
19 Mart süreciyle ilgili beklentiniz nedir?
Bu süreç şu ana kadar Darbecilerin ummadıkları güçlü bir itiraz üretti. İmza kampanyasının hemen ardından, bir yandan mitingleri/eylemleri Türkiye’nin her köşesine taşırken, bir kazanım elde etmeden rutinleşmeye asla izin verilmemelidir.
Bu anlamda tüketimden ve üretimden gelen güçlerimizi çok daha etkili kullanmayı denememiz gerekebilir. Yukarıda TBMM’de rutin işleyişi fazlaca önemsemenin Darbeyi unutturma etkisi olabileceğini vurgulamıştım. Nöbetçi vekiller dışımdaki tüm vekiller ülkeyi adım adım gezmelidir. Ana mesaj, “Hürriyet yoksa ekmek de yok!” olmalıdır. Tek Adam rejiminin mağdurları artık makul çoğunluktur. Bu özgüvenle siyaset yapmalıyız.
Yine asla kabul görmeyen diploma iptaline dair hukuki süreci tüm topluma açmamız elzemdir. Bu asla kabul edilemez bir rezalettir ve bumerang gibi Erdoğan iktidarına çarpma potansiyeli vardır. Bu rezaleti hergün bıkmadan anımsatmakta yarar vardır.
Yaptığımız her eylemin bir anlamlı siyasi hedefi olmalıdır. Hedefleme olmazsa veya yanlış olursa toplumsal rıza üretimi zorlaşır. Şu anda Yozgatlı da Kadıköylü de yaşananları vicdanen kabul etmemektedir ve bu güç karşısında hiç kimse duramaz.
Son olarak İmamoğlu ve arkadaşlarının beraat etmeleri ve İmamoğlu şahsında Milletin seçme ve seçilme hakkının geri iade edilmesi başarının asıl çıtasıdır. Bunun altındaki kazanımları asla yeterli bulmayız, bulmamalıyız…
19 Mart’tan sonra Türkiye’de sadece siyaset değil toplum da başka bir evreye geçti. CHP sokağa inmedi ama sokakla, toplumla siyaset yapmayı öğrenmeye başladı. Peki bundan sonra ne olacak, CHP ne yapmalı? Toplumun farklı kesimlerinden akademisyen ve yazarlara birbirine benzer sorular sorduk. Bazıları doğrudan sorulara cevap verdi bazıları konu bağlamında müstakil yazılar yazdılar. Yazıları ve söyleşileri okumak için yukarıdaki görsele ya da buraya tıklayınız.
İlginizi Çekebilir