© Yeni Arayış

‘İklimi Korumama’ Yasası: İklim değişikliği bahane, Emisyon ticareti düzenlemesi şahane

Kurumlar, söz konusu yasa tasarısının, iklim krizine neden olan tarım, enerji ve madencilik sektörlerinde mevcut politikaları değiştirmediğini, iklim krizinin yol açtığı afetlere karşı önlemler getirmediğini, ayrıca gençlerin gelecek hakkı, işçi hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve iklim adaleti konularında hiçbir güvence sunmadığını belirtiyor.

Türkiye’nin ihtiyaçlarından ve küresel iklim krizi gerçeklerinden uzak, sivil toplumu sürece dahil etmeyen, iktidarın yine sazı eline alıp bildiğini okuduğu, kömürlü termik santrallerin kapatılmasından, emisyon azaltım hedeflerinden bahsetmeyen, adil geçiş sürecini ve iklim adaletini görmezden gelen, sorunun kaynağını ortaya koymadan emisyon ticaretini düzenlemeyle yetinerek yeni bir piyasa yaratmaya çalışan güdük bir teklifle karşı karşıyayız…

Türkiye iklim meselesiyle ilgili her zamanki alışkanlığı “mış gibi yapma” hastalığına yine tutuldu. Neden diyecek olursanız, hemen anlatalım. Bugüne kadar hazırlıkları gizlilikle içinde yürütülen ve geçtiğimiz yıllarda taslak hali medyaya yansıyan İklim Kanunu teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu.

Ekim 2021’de Paris Anlaşması’nı onaylayan ve ardından 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi belirleyen Türkiye’nin iklim kanunu, o tarihten bu yana hazırlık aşamasındaydı. Zaman zaman taslak halleri kamuoyuna yansıyan İklim Kanunu Teklifi, AKP Grup Başkanı Abdullah Güler tarafından Meclis Başkanlığı’na sunuldu. 

Eğer, teklif ilgili komisyonlardan geçirilerek Genel Kurul’da kabul edilirse, Türkiye’nin ilk İklim Yasası olacak. Ancak, kanun teklifi beklentilerin çok çok gerisinde…

20 maddeden oluşan Türkiye’nin ilk İklim Yasası olma yolundaki teklif, fosil yakıtlardan çıkışa dair bir politikadan söz etmezken mutlak emisyon azaltım hedefine de yer vermemesi açısından tartışma konusu oldu. Dolayısıyla, iklim değişikliğiyle mücadeleye dair somut düzenlemeler veya ara hedefler içermeyen metnin, bu haliyle bir iklim kanunu olarak nitelendirilemeyeceği konusunda hakim bir görüş mevcut.

Dediğimiz gibi İklim Yasası’nın iklim değişikliği ile mücadelenin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin nihai ve ara hedefler içeren, hukuki bağlayıcılığı olan bir yol haritası ortaya koymak üzere hazırlanması beklenir. Ancak, Meclis’e sunulan İklim Kanunu teklifinin Türkiye’nin karbon emisyonlarının ne zamana kadar ve ne şekilde azaltılacağına dair yeterli bir çerçeve sunmadığı ve bu haliyle bir iklim kanunu olmaktan uzak olduğu görülüyor.

Kanun teklifi petrol, kömür ve gaz kaynaklı temel fosil yakıtlarla mücadeleye yönelik herhangi bir hedef içermezken, iklim mücadelesi meselesinin sadece bir ticari konuymuş gibi salt parasal bir alana indirgendiği görülüyor. Bu arada çevre ve yaşam alanları mücadelesi içinde yer alan sivil toplum kuruluşlarının teklif hazırlanırken davet edilmediği, onlarla herhangi bir istişare yapılmadığı ve görüşlerinin alınmadığı da kritik bir nokta olarak öne çıkıyor.

Sonuç ortada… Türkiye’nin ihtiyaçlarından ve küresel iklim krizi gerçeklerinden uzak, sivil toplumu sürece dahil etmeyen, iktidarın yine sazı eline alıp bildiğini okuduğu, kömürlü termik santrallerin kapatılmasından, emisyon azaltım hedeflerinden bahsetmeyen, adil geçiş sürecini ve iklim adaletini görmezden gelen, sorunun kaynağından bahsetmeden emisyon ticaretini düzenlemeyle yetinen güdük bir teklifle karşı karşıyayız.

Maalesef, yıllardır Türkiye’deki iklim politikaları doğayı ve toplumu değil, ticareti korumak üzerine inşa edildi. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlerin rant uğruna araçsallaştırılan doğal varlıklar yok etmesine, dereleri kurutmasına, tarım arazilerini yok etmesine, ormansızlaştırmaya, havanın, suyun, toprağın kirletilmesine, işçinin, emekçinin, çiftçinin, tarımla uğraşanın sömürülmesine neden oldu.

İKLİM KANUNU TEKLİFİ’NDE NELER VAR?

* Her ilde vali başkanlığında İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulacak.

* Sera gazı emisyonları, Ulusal Katkı Beyanı, net sıfır emisyon hedefi ile İklim Değişikliği Başkanlığının strateji ve eylem planları doğrultusunda azaltılacak.

* İklim Değişikliği Başkanlığı, ulusal, sektörel ve tematik raporlar hazırlayacak, teşvik mekanizmaları geliştirecek, Türkiye Yeşil Taksonomisini kuracak

* İthal edilen malların gömülü sera gazı emisyonlarını ele almak için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kurulabilecek.

* İklim Değişikliği Başkanlığınca Emisyon Ticaret Sistemi kurulacak.

* Karbon Piyasası Kurulu, ulusal tahsisat planını onaylayacak, ETS piyasasında ücretsiz tahsisatların dağılımına karar verecek.

* Doğrudan sera gazı emisyonlarına neden olan faaliyetleri yürüten işletmelerin, İklim Değişikliği Başkanlığından sera gazı emisyon izni alması zorunlu olacak.

* Sera gazı emisyonlarının takibine ilişkin yasaklara veya sınırlamalara aykırı olarak, doğrulanmış sera gazı emisyonu raporunu süresi içerisinde sunmayanlara, 500 bin TL’den 5 milyon TL’ye kadar idari para cezası verilecek.

* Ozon tabakasını incelten maddeleri kullanan, ithal eden, ticaretini yapan ve piyasaya arz edenlere 2,5 milyon TL, bu maddeleri içeren ürünlere veya ekipmana bakım, onarım ve servis amaçlı hizmet veren gerçek ve tüzel kişilere 250 bin TL, bu maddeleri içeren ürünlerin veya ekipmanın etiketlenmesi hükümlerine uymayanlara 120 bin TL idari para cezası verilecek.

* Florlu sera gazlarına ilişkin usul ve esaslara, yasaklara veya sınırlamalara aykırı olarak, florlu sera gazlarını kullanan, ticaretini yapan ve piyasaya arz edenlere 2,5 milyon TL idari para cezası verilecek ve 3 aydan 6 aya kadar Hidroflorokarbon Kontrol Belgesi verilmeyecek.

* Doğrulanmış yıllık sera gazı emisyon raporu bulunmayan işletmelere 1 milyon Türk lirasından 10 milyon TL’ye kadar idari para cezası verilecek.

* ETS kapsamındaki tahsisatlarını teslim etme yükümlülüklerini her yıl için en az yüzde 80 kadarını süresi içinde 3 yıl üst üste yerine getirmeyen işletmelerin sera gazı emisyon izni iptal edilecek.

* Mevzuata ve planlama araçlarına ilişkin hazırlama ve uyarlama yükümlülükleri ilgili kurum ve kuruluşlarca en geç 31 Aralık 2027'ye kadar yerine getirilecek, Cumhurbaşkanı, bu süreyi bir yıla kadar uzatmaya yetkili olacak.

* Düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 yıl içinde ETS kapsamı dahilinde yer alacak işletmeler sera gazı emisyon izni almak zorunda olacak.

Bilim insanları, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak için emisyonların bugünden itibaren hızla azaltılması gerektiğini söylüyor. Ancak kanun teklifinde, sera gazı emisyonlarını bugünden itibaren azaltmayı taahhüt eden mutlak bir azaltım hedefi bulunmuyor. Türkiye'nin sera gazı emisyonlarını hangi seviyeye kadar ve hangi hızla azaltacağı net bir şekilde ortaya konmuyor.

KÖMÜR, PETROL VE GAZ TÜKETİMİNİ BİTİRME HEDEFİ YOK

İklim değişikliğiyle mücadelede en önemli adım fosil yakıtların terk edilmesi. Ancak, kanun teklifi kömür, petrol ve gaz kullanımının sonlandırılmasına dair bir hedef içermiyor. Bunun yerine, azaltım yöntemleri olarak henüz uygulanabilirliği kanıtlanmamış karbon yakalama ve depolama gibi teknolojileri vurguluyor ve bu teknolojilerin gelişmesine dayanarak iklim değişikliğiyle mücadeleyi erteliyor.

ETS, EMİSYON AZALTIMINA HİZMET EDEBİLİR Mİ?

Teklif, esasen Emisyon Ticaret Sistemini (ETS) düzenlemeye odaklanıyor. Ancak, sera gazı emisyonlarının azaltımını hedeflemeden devreye alınacak bir ETS, düşük karbon fiyatlarının oluştuğu, sığ bir emisyon piyasasına dönüşme riski taşıyor. Ayrıca, mevcut teklifle önerilen “denkleştirme” yöntemiyle tesisler, emisyonlarını azaltmak yerine fidan dikmek gibi uygulamalarla emisyon bedeli ödemekten kaçınabilir.

ADİL GEÇİŞİN ADI VAR, MEKANİZMASI YOK

Kömürlü termik santraller gibi fosil yakıta dayalı sektörlerin kademeli olarak ortadan kalkmasıyla etkilenecek çalışanların ve geçim kaynakları bu sektörlere dayalı olan hane halklarının mağdur olmaması için adil bir geçiş mekanizması kurulması gerekiyor. Ancak, kanun teklifinde adil geçiş kavramı yer alsa da buna yönelik somut bir mekanizma sunulmuyor.

GELİRLER ŞİRKETLER İÇİN DEĞİL, TOPLUM İÇİN KULLANILMALI

ETS'den elde edilecek gelirlerin çalışanlar ve hane halkları yararına kullanılmasına yönelik bir düzenleme bulunmuyor; gelirler yalnızca özel sektörün yeşil dönüşümüne ayrılıyor.  Oysa iklim adaletinin bir gereği olarak iklim değişikliğinin olumsuz etkileri (taşkınlar, fırtınalar, orman yangınları vb.) nedeniyle bireylerin maruz kaldığı kayıp ve zararların karşılanmasına yönelik bir mekanizma tanımlanması ve bu mekanizmanın ETS gelirleriyle finanse edilmesi gerekiyor.

Kanun teklifi beklentilerin çok altında ve iklim değişikliği gerçekliğinden çok uzakta olunca Türkiye’de çevre ve yaşam alanları mücadelesi yürüten 100 civarında kuruluş change.org üzerinden bir imza kampanyası başlattı. Kurumlar, söz konusu yasa tasarısının, iklim krizine neden olan tarım, enerji ve madencilik sektörlerinde mevcut politikaları değiştirmediğini, iklim krizinin yol açtığı afetlere karşı önlemler getirmediğini, ayrıca gençlerin gelecek hakkı, işçi hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve iklim adaleti konularında hiçbir güvence sunmadığını belirtiyor.

Doğayı korumayan, toplumun taleplerini yok sayan bir düzenlemenin meşru kabul edilemeyeceğini belirten aktivistler, “Bizler, nefes alabileceğimiz ormanların, içebileceğimiz berrak suların, sağlıklı ve adil bir dünya sorumluluğunu hissediyoruz. Bu nedenle halkın katılımını içermeyen, tamamen şirketlerin çıkarlarına hizmet eden bir yasa tasarısını kabul etmiyoruz” diyerek tepki gösterdi.

Meseleye bir de hukuksal açıdan bakalım…

Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hayvan ve Doğa Hukuku Laboratuvarı Kurucu Direktörü Doç. Dr. Serkan Köybaşı, İklim Kanunu teklifini, ‘‘adı iklim kanunu olsa da, aslında iklim değişikliğini durdurmaya yaraması mümkün olmayan, yalnızca bir piyasa yaratılmasına yarayacak bir kanun düzenlemesi’’ olarak nitelendirdi.

Net sıfır hedefi tarihi olan 2053’ün dahi yalnızca gerekçe kısmında verildiğine dikkat çeken Köybaşı, bu kısmın hukuki bağlayıcılığının ikincil olduğuna dikkat çekiyor. Köybaşı’na göre, kanun teklifinde 2030, 2040, 2050 ve 2053 için emisyon azaltım hedeflerinin açıkça yazılması gerekirdi. 

Köybaşı’nın konuyla ilgili görüşleri şöyle:

“Öncelikle ben bu teklifi bir iklim değişikliği kanunu teklifi ya da iklim kanunu teklifi olarak okumazdım veya öyle kabul etmiyorum. Bu bir emisyon ticareti düzenlemesi kanunu.

Kanunun içeriğine baktığımız zaman, iki bölüme ayrıldığını görüyoruz. İlkinde iklim değişikliğinin ne kadar önemli olduğuna dair güzel cümleler ve ‘iklim adaleti’ veya ‘adil geçiş’ gibi süslü kavramlar yer alıyor. Ancak bunlarla ilgili hiçbir somut düzenleme yok. İklim değişikliğinin önlenmesi için emisyon azaltımından bahsediliyor ancak net sıfır için bir tarih bile verilmemiş. 

Net sıfır hedefi tarihi olarak 2053, yalnızca gerekçe kısmında geçiyor; ana metinde, yani kanun metninde ise bu tarih geçmiyor. Gerekçe kısmının hukuki bağlayıcılığı ikincil; tarihe yalnızca o kısımda yer vermek, sorumluluktan kaçmanın bir yolu.’’

Özetle, Türkiye’de iktidarın iklim kriziyle mücadeleden anladığı biz iklim değişikliğinden nasıl bir piyasa yaratırız, şirketlere nasıl bir kazanç kapısı sağlarız gibi bir yere çıkıyor. İklim mücadelesinin araçsallaştırılıp yeni bir piyasa yaratılması hedefleniyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER