© Yeni Arayış

Hodri meydan: Aday belirlemek mi, stratejik bir hata mı?

Kamusal alan teorisi de bu fikri derinleştirerek, kararların meşruiyetinin yalnızca kapalı kapılar ardında alınan kararlarla değil, kamusal tartışmaların niteliğiyle sağlandığını vurgular. "Bir şey söylenmeli" ("Something must be said") ilkesi ise siyasal belirsizliklerin ve boşlukların maliyetli sonuçlar doğurabileceğine işaret eder. Son günlerde, ülkedeki geniş muhalefet adına sözcülük hakkını kendinde gören grubun, süreci tartışma olgunluğuna yönlendirme çabası, gelecekle ilgili muhtemel alınacak kararların konsensusa erişmesini tehlikeye sokmaktadır.

CHP'nin önünde duran soru şudur: "Hodri Meydan!" demek kolaydır; önemli olan, o meydanda hangi stratejiyle ve hangi vizyonla hangi değerlerin üretilebileceğidir.

Kamusal Alanın Gücü ve Siyasi İletişim

“Klasik demokrasi teorisine göre demokrasi, kamusal tartışma ve halk iradesi yoluyla ortak iyinin belirlenmesi sürecidir. Bu yaklaşımda temel fikir, kamusal alanın bireylerin farklı görüşlerini rasyonel bir tartışma zemini üzerinden birleştirerek ortak bir akıl üretmesi ve bu ortak aklın siyasal karar alma süreçlerine yön vermesidir.” (Ryan, 797).

Kamusal alan teorisi de bu fikri derinleştirerek, kararların meşruiyetinin yalnızca kapalı kapılar ardında alınan kararlarla değil, kamusal tartışmaların niteliğiyle sağlandığını vurgular. "Bir şey söylenmeli" ("Something must be said") ilkesi ise siyasal belirsizliklerin ve boşlukların maliyetli sonuçlar doğurabileceğine işaret eder. Son günlerde, ülkedeki geniş muhalefet adına sözcülük hakkını kendinde gören grubun, süreci tartışma olgunluğuna yönlendirme çabası, gelecekle ilgili muhtemel alınacak kararların konsensusa erişmesini tehlikeye sokmaktadır.

Bu bağlamda, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci yalnızca hukuki bir prosedür değil, aynı zamanda kamusal tartışmanın derinleştiği ve ortak siyasal iradenin şekillendiği bir siyasi iletişim sınavıdır.

Geçmişten Dersler: CHP Yönetiminin Hatalı Adımları

Aday için erken mi? sorusu bugün tekrar gündemde. Geçmiş dönemlerde geç aday açıklamaları ve bazı adayların da bu geç kalışı doğrulamaları bu tartışmaları beraberinde getiriyor. 2014'ten bu yana yapılan üç Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar, bu sorunun zamansal tercih meselesi olduğunu da ortaya koyuyor:

* 2014 Seçimi: Ekmeleddin İhsanoğlu adaylığı, parti tabanında geniş bir uzlaşı sağlanmadan, tepeden inme bir kararla belirlendi. Bu karar, CHP'nin kimlik krizine sürüklenmesine neden oldu.

* 2018 Seçimi: Muharrem İnce’nin adaylığı yine geç belirlenerek, kampanya sürecine yeterli zaman tanınmadı. Stratejik planlama eksikliği, seçim başarısızlığının ana nedenlerinden biri oldu. İnce, seçimdeki başarısız sonucu parti yönetiminin adayını geç belirlemesine bağladı.

* 2023 Seçimi: Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı uzun süren tartışmaların ardından belirlendi. Bu süreçte yaşanan belirsizlik, ittifak stratejilerini ve seçmen motivasyonunu oldukça olumsuz etkiledi.

Bu üç örnekte de ortak olan, adayların belirlenmesinin son ana bırakılması ve kriz yönetimindeki eksikliklerdi. Şimdi bu riski elimine etmek için muhtemelen 2028 yılında yapılacak ve YSK’nın belirleyeceği takvimden çok ama çok öncesinden bir aday belirleme sürecine girildi. Bu durum nazarımda, önceki seçimlerde yaşanan travmanın bir sonucu olsa da geçmiş hataların da maalesef hatalı bir şekilde değerlendirildiğinin de bir göstergesi.

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci, sadece bir tarih meselesi değil, aynı zamanda bir siyasi iletişim ve hükmetme sanatı. Bu noktada önemli olan, adayın kim olduğundan ziyade, o adayın hangi siyasi hikâyeyi temsil edeceği ve bu hikâyenin topluma nasıl anlatılacağıdır.

Güncel Siyasi Evren: Mansur Yavaş’ın Açıklaması ve Stratejik İkilem

Hafta başında ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın “Aday belirlemenin çok erken olduğu düşüncesindeyim” açıklamasının yanında CHP bir önceki dönem Genel Sekreteri Akif Hamzaçebi’nin deklarasyonu da CHP içindeki hiç de göz ardı edilmeyecek endişelerin varlığına işaret ediyor:

Kısaca;

Erken aday belirlemek:

* Adayın kamuoyunda tanınmasını ve güven inşa etmesini sağlar.

* Seçim kampanyası için daha geniş bir hazırlık süresi yaratır.

* Parti içi belirsizlikleri azaltır, motivasyonu artırır.

Ancak bu süreç iyi yönetilmezse:

* Parti içi hizipçiliği körükleyebilir.

* Aday, yıpratma kampanyalarına açık hale gelebilir.

* Değişen siyasi konjonktüre uyum sağlamak zorlaşabilir.

Stratejik Bir Yaklaşım: Ne Erken Ne Geç, Doğru Zamanlama

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci, sadece bir tarih meselesi değil, aynı zamanda bir siyasi iletişim ve hükmetme sanatı. Bu noktada önemli olan, adayın kim olduğundan ziyade, o adayın hangi siyasi hikâyeyi temsil edeceği ve bu hikâyenin topluma nasıl anlatılacağıdır.

Mansur Yavaş’ın açıklamaları, Mehmet Akif Hamzaçebi’nin deklarasyonu ve Kılıçdaroğlu’nun çıkışı, CHP’nin yalnızca hukuki prosedürlerle değil, etkin bir siyasi iletişim stratejisiyle hareket etmesi gerektiğini güçlü bir kez daha  hatırlatıyor. Bu kırılgan sürecin bir kırılmaya evrilmeden demokratik ve akılcı bir tartışma zeminine ulaşması oldukça önemli.

Hukuki Zemin: Aday Adayı ile Aday Arasındaki İnce Ayrım

Akif Hamzaçebi’nin X (eski Twitter) üzerinden yayımladığı “basın açıklaması”, bu tartışmanın hem hukuki hem de siyasi boyutunu yeniden gündeme taşıyarak, partinin gelecekteki aday belirleme sürecine dair önemli ipuçları sunmakta:

Hamzaçebi’nin vurguladığı temel nokta şu cümlede özetlenebilir:

" Üyelerle yapılacak örgüt denetiminde ön seçimi kazanan kişi, sonrasında CHP Grup Genel Kurulu tarafından Cumhurbaşkanı Adayı olarak ilan edilse dahi Cumhurbaşkanı Adayı değil, CUMHURBAŞKANI ADAY ADAYI olur."

Hamzaçebi’nin eleştirileri, CHP içinde genel başkanın Cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağına dair süreklilik arz eden tartışmaların bir uzantısıdır. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde, genel başkanın doğal aday olma durumu bir zorunluluk değil, siyasi konjonktüre bağlı bir olgudur. Bu noktada belirleyici olan, partinin Cumhurbaşkanı adayını belirlerken 2023 seçimlerinde izlenen politikaları sürdürüp sürdürmeyeceği sorusudur.

Bu bağlamda, Türkiye’nin gelecekte parlamenter sisteme mi döneceği yoksa partili Cumhurbaşkanlığın süreceği sorusu, yalnızca siyasi sistemi değil, adayın niteliğini ve liderlik stratejisini de belirleyecektir. Parlamenter sisteme dönüş senaryosunda Cumhurbaşkanı daha sembolik bir rolde konumlanacakken, mevcut sistem devam ederse, yürütmenin etkin aktörü olma niteliği taşıyacaktır.

Erken Aday Belirlemenin Riskleri ve Olası Fırsatlar

Hamzaçebi’nin erken aday belirlemenin risklerine dair uyarıları dikkate değerdir. Bu durum, parti içi fraksiyonların etkinliğini artırabilirken, siyasi iletişim stratejileri doğru yönetildiğinde adayın tanınırlığını artırmak ve seçmen tabanını mobilize etmek için bir avantaja dönüşebilir.

Bu durum da partinin kaderini bir grup insana vermek yerine tartışma ve ikna süreçlerinin doğru bir şekilde işlemesi açısından bir öneme sahip olacaktır. Mansur Yavaş ve çevresince dile getirilen geniş katılımlı bir kamuoyu ve ön seçim yoklamasının CHP TBMM Grubuna önemli bir veri sunacağını söylemek gerekir. Aday belirleme süreci, bireysel liderlik yarışından öte, toplumsal meşruiyeti sağlayacak bir “toplumsal mutabakat” arayışına evrilmelidir.

Farklı Sesler, Ortak Mesaj: Yavaş, Hamzaçebi ve Kılıçdaroğlu

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci, yalnızca bir isim belirleme tartışmasından ibaret olmamalıdır. Esas mesele, bu adayın hangi siyasal vizyonu temsil ettiği, Türkiye için hangi gelecek perspektifini sunduğu ve bu vizyonu topluma nasıl aktaracağıdır.

CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun -bu metni yazdığım akşam olan 7 Şubat’taki- açıklamaları aday belirleme konusunda CHP TBMM Grubu’nu işaret etmesi, dağılan bir millet ittifakını sorununu ve parlamenter sistemin ihyasını vurgulaması yalnızca bir yöntem tercihi değil, aynı zamanda siyasetin temel ekseninin kişi odaklı polemiklerden ziyade, halkın sıcak gündemine çevrilmesi gerektiğinin güçlü bir ifadesiydi.

Bu bağlamda, Mansur Yavaş’ın açıklamaları, Mehmet Akif Hamzaçebi’nin deklarasyonu ve Kılıçdaroğlu’nun çıkışı, CHP’nin yalnızca hukuki prosedürlerle değil, etkin bir siyasi iletişim stratejisiyle hareket etmesi gerektiğini güçlü bir kez daha  hatırlatıyor. Bu kırılgan sürecin bir kırılmaya evrilmeden demokratik ve akılcı bir tartışma zeminine ulaşması oldukça önemli.

CHP'nin önünde duran soru şudur: "Hodri Meydan!" demek kolaydır; önemli olan, o meydanda hangi stratejiyle ve hangi vizyonla hangi değerlerin üretilebileceğidir.

----

Kaynakça
Ryan, Alan. Heredotus'tan Günümüze Siyasal Düşünceler Tarihi. İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2021.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER