© Yeni Arayış

Herkül Millas’la Atina’da

Yunanistan’da Milli Mitoslar, biraz eşeleyince ezberlerin ne kadar kof olduğunu anlamamızı sağlıyor ama bir mitosun yanlış olduğunun gösterilmesi, hatta büsbütün palavra olduğunun ispat edilmesi bir şeyi değiştirmiyor, birçok zaman inananların kör inançlarına daha sıkı bağlanmasına bile yol açıyor.

Herkül Millas’ın çıkacak yeni kitapları Biz Bize mi Benzeriz? Yoksa Yunanlılara mı? ile Zamane Rumlar’a dair de epey konuştuk. Seneye yolumuz yeniden Atina’ya düşerse, Herkül Millas’ın Dünya Şampiyonluğu ile birlikte yeni çıkan kitaplarını kutlarız belki.

Şimdi size Herkül Millas’ın en büyük derdini anlatacağım, muhtemelen siz de benim gibi gülmekten katılacaksınız.

85 yaşındaki Millas’ın, her Atinalıda olmasını beklediğim ama neredeyse hiçbirinde göremediğim bilgelik ve yazarlık haricindeki özelliklerinden biri rekortmen bir atlet olmasıdır.

Geçenlerde idmana gitmiş, yüksek atlamada bir metrelik engeli ancak üçüncü seferde geçebilmiş.

Skandalın boyutunu gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz bilemem ama yüksek atlamada bir metreyi ilk atlayışta geçememek nedir öyle?

Üstelik gençliğin baharında…

Millas, bir metreyi geçemediği gün sporu bırakacakmış.

Yeni çıkan kitabı Yunanistan’da Milli Mitoslar’ı imzalatmak için yanımda getirmiştim ama ben nereden bileyim Herkül Millas’ın derdinin ancak denizdeki kum sayısıyla ölçüşebileceğini.

Yarışmalar bu yakınlarda başlıyormuş -galiba insan iki ayak üzerine çıktığından beri bu bölgede yarışıyorlar.

Hedef, Yunanistan değil çünkü kendi ülkesinde şampiyon olmak kolaymış, Avrupa ya da Dünya Şampiyonluğunu gözüne kestirmiş.

Sonra bir de diyor ki, “benim yaşım 85, ortalama insan ömrü; yani benim yaşımdakilerin yarısı bu dünyada değil, onlar doğal yollardan eleniyor…”

Devamı şöyle: “Eskiden on yaş bir kategoriydi, bu yaşta beşe düşüyor, yani baştan bir yarısı daha eleniyor. Diğer yarısının en az yarısı hasta olduğundan yarışamaz, kalan yarının yarısının sporla işi yok, kalanın en az yarısı da bu işleri ciddi bulmaz…”

Millas’ın hesabına göre ayakkabının bağcığını bağlayabilene kupa veriyorlar.

Normal olanın aslında kendisi olduğunu iddia etse de bu “normlar” nedense bize hiç uğramıyor, ben bir metreden atlasam insanların aklına en son gelecek şey kupa vermektir; ya ambulans çağırırlar ya imam.

Masanın üstüne bir iskemle koymuşlar, Millas da kanguruları imrendirecek şekilde üstünden sıçrayıvermiş. Ertesi gün, bisiklete ters binme iddiasına tutuşmuşlar, bu kez Millas’ı ters bindiği bisikletin üstünde turlarken görmüşler. Birkaç gün sonra, bir direk görmüş, demiş ki, “elimi arkadan bağlayın, ben bu direğin tepesine tırmanırım.”

MİLLAS’I TERS BİNDİĞİ BİSİKLETİN ÜSTÜNDE TURLARKEN GÖRMÜŞLER

Aliağa’da mühendislik yaparken bir gün arkadaşlarıyla iddiaya girmiş.

Masanın üstüne bir iskemle koymuşlar, Millas da kanguruları imrendirecek şekilde üstünden sıçrayıvermiş.

Ertesi gün, bisiklete ters binme iddiasına tutuşmuşlar, bu kez Millas’ı meydanda ters bindiği bisikletin üstünde turlarken görmüşler.

Birkaç gün sonra, bir direk görmüş, demiş ki, “elimi arkadan bağlayın, ben bu direğin tepesine tırmanırım.”

Yaptıklarını gören arkadaşlarından hiçbiri Millas’la iddiaya girmeye cesaret edememiş; oysa, pek tabii ki, o şekilde direğe tırmanması imkânsızmış.

Öğrenilmiş çaresizlik mi demeli yoksa sürekli iddia kaybetmekten bezmişler mi, kesin bir şey söyleyemiyorum.

Atletizmi bir kenara bırakıp biraz “ciddi” meselelere eğilelim; edebiyat, siyaset ve tarih üçgenine girelim.

Millas, Ali Mezarı’nda Sait Faik’i Burgaz’da değil de Heybeli’de ikamet ettirir.

Herkül Millas, sıkı bir Sait Faik hayranıymış, bütün öykülerini okumuş, hatta yanlış yazılan Rumca kelimeler için bir düzeltme sözlüğü hazırlamış.

Sait Faik’in öykülerinde yer verdiği Rumları bilinçli bir şekilde seçerek tepede din adamları, en altta balıkçılar olmak üzere bir sosyal piramit oluşturduğunu yine bu buluşmamızda öğrendim.

Mitoslar kitabında ise Millas, Yunanistan’ın ezberlerini bozmaya koyuluyor.

Bu sorgulayışın başında “gizli okul” mitosu geliyor.

Resmi tarihyazımına göre, Osmanlı egemenliği altında geçen üçyüz küsur yıl Turkokratia’dır; okul kitaplarında falan bahsi pek geçmez, her şeyi en kötüsü, zulmün en korkuncu hep bu dönemde geçmiştir.

Osmanlı egemenliği altındaki Yunanistan’da insanlar “gizli okullar” kurarak dillerini, dinlerini ve kültürlerini korumaya çalışmışlar.

1821’deki Mora İsyanı’na giden süreçte toplumun bilinçlenmesi bu okullar aracılığıyla sağlanmış.

Gelgelelim, Herkül Millas, basit bir soruya bu mitosu alaşağı etmekle kalmıyor, bunu bir efsaneye dönüştürüyor.

Gizli okullardan birinin açıldığı söylenen yerde, Osmanlı döneminde bir Rum okulu vardı ve hatta Patrik oradan çıkmıştı.

Peki, aynı yerde Patrik mezun eden bir Rum okulu varsa, gizli okullara neden ihtiyaç duyulsundu?

Millas’ın sorusuna dişe dokunur hiçbir cevap verilememiş.

Yunanistan’da Milli Mitoslar, biraz eşeleyince ezberlerin ne kadar kof olduğunu anlamamızı sağlıyor ama bir mitosun yanlış olduğunun gösterilmesi, hatta büsbütün palavra olduğunun ispat edilmesi bir şeyi değiştirmiyor, birçok zaman inananların kör inançlarına daha sıkı bağlanmasına bile yol açıyor.

Flaubert’in “putlara dokunma, yaldızı elinde kalır” sözünü hatırlatırcasına, Herkül Millas, Yunanistan’ın milli mitoslarının başlıcalarını sorgulamaktan çekinmiyor.

Derken kapı çaldı, kalamarlar, barbunlar, balıklar geldi; şarap da açıldı.

Yemeğin sonunda, Evi Millas, Nihan’ın çok sevdiği “portakal pidesini” de -portokalopita- sofraya çıkarmasın mı…

Herkül Millas’ın çıkacak yeni kitapları Biz Bize mi Benzeriz? Yoksa Yunanlılara mı? ile Zamane Rumlar’a dair de epey konuştuk.

Seneye yolumuz yeniden Atina’ya düşerse, Herkül Millas’ın Dünya Şampiyonluğu ile birlikte yeni çıkan kitaplarını kutlarız belki.

Bizi Nea Smyrna’dan Syntagma’ya götüren taksiye bindiğimizde, o yaşları görebilirsem şayet, Millas’ın derdiyle dertlenmek istediğimi geçiriyordum içimden.

Gözüm öyle yükseklerde değil, yarım metreyi aşsam bana fazlasıyla yeter.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER