Herkül Millas ile Atina’da
GEZİHerkül Millas ile Atina’da
HEYBELİ’DEN, BAŞKALAŞAN ADALARDAN KONUŞTUK
Yahu tevatüre kansam, Herkül Bey ile Evi Hanım’ın seksenlerinde olduğunu düşüneceğim. Seksenlerindeki insanlar “kapsül kahve” mi içer, evlerinde kapsül kahveleri mi olur -mesela, bende yok. Herkül ve Evi Millas ile bolca Türk iç politikasının kısır çekişmelerinden, biraz edebiyattan, Atina’dan, tam gezemediğimiz Atina’nın güzelliklerinden, eski İstanbul’dan, yitip giden Heybeli’den, başkalaşan adalardan, kimliğini kaybeden şehirden, kent kültürünün nasıl eridiğinden konuştuk. Çok sevdiği, kendini ait hissettiği Heybeli’yi bir daha göremeyeceğinden söz ederken Evi Hanım’ın gözleri doldu; ama biz derebeyleri gözyaşlarımızı saklama konusunda daha hünerliyizdir. “Bilge insan” Herkül Millas’tan çok şeyler öğrendim. Edebiyattan siyasete, yaşama, azınlıklar meselesine, milliyetçiliğe… Ama sanırım beni en etkileyen ve çeşitli yazılarda defalarca yazdığım şekilde, insanın sadece tanımadığından -yani, soyuttan- nefret edeceği tespitiydi. Burada bir kez daha anlatmak istiyorum. Koyu bir Türk milliyetçisi, misal Ermenilerden -soyut- ölesiye nefret edebilir ama Ermeni kuyumcusunu -somut- o nefretin dışında tutar, o başkadır çünkü, diğerleri gibi değildir. Çünkü onunla bir iletişim kurmuş ve etkileşim içine girmiştir, o kişi, sadece kimliğiyle değil, fiziğiyle, sevinciyle, gülüşüyle, yaklaşımıyla, acısıyla, ailesiyle, mesleğiyle ve sayısız özelliğiyle o kişinin hayatında yer etmiştir. Tanımadığı Ermeniler ise onun için can düşmanı olabilir, hepsi aynı amaca hizmet ediyordur vs… O söyleşimizde, ailece 6-7 Eylül pogromunun muhataplarından biri olduklarını anlatmıştı. Üstelik babası manto ve kışlık kıyafetler diken bir terzi olduğu için eylül başı ailece borca girip kumaş falan aldıkları bir döneme denk düşüyordu. 7 Eylül’de evden çıkmış babası. Gene de arkadaşlarının ve ülkesinin kendisine zarar vermeyeceğinden eminmiş, ta ki Gümüşsuyu’ndan Taksim’e geldiğinde etiketlerini yerlerde görene kadar. Yağmadan payına düşeni almışlar, bir süre sonra da Atina’ya göçmüşler. Babası bir daha Türkçe konuşmamış, Türklerden nefret etmiş, ama, hayat bu ya, gene de en yakın arkadaşları Türkler olarak kalmış. O günlerde, Türk Milli Atletizm Takımı’nın rekortmen sporcusu ise Herkül Millas adını taşıyormuş. İstanbul’un vitrinlerinin diğer hiçbir şehre benzemeyen bir ölçüde simetrik olduğunu fark edince, çeşitli örnekleri fotoğraflayıp bir albüm yapmış. Tatlılar, midyeler, simitler, kumaşlar, ayakkabılar, aklınıza gelen ne varsa, hepsi askeri bir disiplinle sıralanmış gibi. Doğduğumdan beri İstanbul’un vitrinleriyle iç içe yaşarım, Millas’ın gördüğünü ben görememiştim.MİLLAS’IN GÖRDÜĞÜNÜ BEN GÖREMEMİŞTİM
Herkül Millas, bu ziyaretimizde çok ilginç bir kitap projesinden bahsetti: İstanbul Simetrik Satar. İstanbul’un vitrinlerinin diğer hiçbir şehre benzemeyen bir ölçüde simetrik olduğunu fark edince, çeşitli örnekleri fotoğraflayıp bir albüm yapmış. Tatlılar, midyeler, simitler, kumaşlar, ayakkabılar, aklınıza gelen ne varsa, hepsi askeri bir disiplinle sıralanmış gibi. Doğduğumdan beri İstanbul’un vitrinleriyle iç içe yaşarım, Millas’ın gördüğünü ben görememiştim. Neyse, yemekten sonra tam evden çıkacağız, bir baktık Herkül Millas ortalarda yok… Nerede demeye kalmadan en alt katta olduğu anlaşıldı, beş kat merdivenden ışık hızıyla inivermiş! Sonradan anladım, Yunanistan’ı da kandırıyormuş -buradan yetkililere ihbar ediyorum, sayın savcılar iyi dinleyin. Veteran bir atlet olduğunu iddia eden ve -güya- kendi yaş kategorisindeki bütün atletizm ödüllerini toplayan Herkül Millas beyan ettiği yaşta değildir. Hadi koşuyu falan geçtim, uzun atlama yapıyormuş, uzun atlama, seksendört yaşında! Neyse, ben büyük oyunu fark ettim, artık sıra Yunan adaletinin bu hatayı düzeltmesine geldi. Kırk yaşında olduğu şüpheli adama seksendört yaşında dersen tabii bütün rekorları kırar.İlginizi Çekebilir