© Yeni Arayış

Herkes için adalet! İnsan olmayanlar için de...

Herkes için adalet! İnsan olmayanlar için de...

Onlar için de adalet istemeliyiz. Eğer onlarla, köpeklerle adil bir ilişki kuramazsak, kendi aramızda da kuramayız. İnsan olmayanların haklarının insan olanlar (ya da iktidarlar) tarafından tanımlandığı bir dünya adil olamaz. Bu meselenin köpekler, canlılar kadar insanların geleceğini ilgilendirdiğini artık fark etmek zorundayız. Sokakta yaşayan hayvanların sahiplendirilmedikleri takdirde öldürülmelerini öngören yasa teklifi sivil toplumdan gelen itirazlara rağmen TBMM’den geçiyor. Yasa bu hafta TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’na getirildi. (Burada dikkatinizi çekmek isterim, konunun hangi ihtisas alanı sınırları içinde görüldüğüne. Neden Adalet Komisyonu değil, mesela?) İlk üç madde geçtiğimiz hafta meclisten alelacele geçirildi. Sonraki oturum 22 Temmuz Pazartesi. 2004 tarihli Hayvanları Koruma Kanunu sokakta yaşayan hayvanları aşılamak, kısırlaştırmak ve yaşam alanlarında hayatlarını sürdürmelerini sağlamak için belediyeleri görevlendiriyor. 20 yıllık süre içinde bu görevin yeterince yerine getirilmediği düşünülerek bu yasa teklifi hazırlanmış. Mevcut yasayı ve uygulama biçimlerini iyileştirmek ya da nelerin neden aksadığını araştırmaya çalışmak yerine yeni yasa ile bir çözüm bulunacağı zannediliyor.  Ne olacağını tahmin etmek zor değil: Köpekler, kediler başta olmak üzere, sahiplenilmedikleri takdirde bütün sokak hayvanları "itlaf" edilecekler! Bu yasa ile birlikte belki de ülke tarihindeki en büyük hayvan katliamı yaşanacak.  (Birden aklıma bizim sokakta yaşayan kirpiler geliyor.)  Hiç şüphesiz bu yasa bir kırılma noktası.  Geçmişten günümüze kalan ne kadar bir arada yaşama deneyimi, on binlerce yıllık ilişki varsa bunların hepsi tarihe gömülecek. Ama yeni bir durum değil. Aşağı yukarı kapitalist modernleşme tarihinin, insan merkezci şehircilik deneyimlerinin başlangıcından beri var.  Tıpkı şeyleştirilen dünyaya, ormanlara, denizlere, çevreye dair birçok yönetim pratikleri gibi. Hayvan “uyutma” (ya da hayvan “ötenazi”si) yani hayvan katli için bir dolu ticari ilan var. Fiyatlar daha “özenli” olduğu takdirde (ya da sosyetenin yaşadığı semtlerde) yüksek. Bu suç teşkil etmiyor. Diyelim ki bir köpek satın alınıyor. Bir süre sonra “sahibi” sıkılınca, ya da yaşlanınca ondan kurtulmak istiyor. Tıpkı bıkılan, modası geçen bir eşyadan vazgeçmek gibi. Ama sorun şurada: Köpekler, kediler eşyalar gibi çöpe atılamıyorlar. 

ÖNCE YASADA GEÇEN “UYUTMA” METAFORUNDAN BAŞLAYALIM

Bu sözcük, ya da metafor (mecaz) yeni piyasaya sürülmüş değil. Hayvanların hayatına son verme işlemini iyi bir şeymiş gibi göstermek için kullanılıyor. Piyasadaki kimi ticari kuruluşlar ve kimi veterinerler insan merkezci bir bağnazlığın içine hapsolmuşlar ki, hayvanlar için “ötenazi” kavramını kullanıyorlar. (Sahibi karar veriyorsa, demek ki böyle adlandırılabiliyor.) Hayvan “uyutma” (ya da hayvan “ötenazi”si) yani hayvan katli için bir dolu ticari ilan var (*). Fiyatlar daha “özenli” olduğu takdirde (ya da sosyetenin yaşadığı semtlerde) yüksek. Bu suç teşkil etmiyor. Diyelim ki bir köpek satın alınıyor. Bir süre sonra “sahibi” sıkılınca, ya da yaşlanınca ondan kurtulmak istiyor.  Tıpkı bıkılan, modası geçen bir eşyadan vazgeçmek gibi. Ama sorun şurada: Köpekler, kediler eşyalar gibi çöpe atılamıyorlar.  İşte bu yeni yasa sahiplendirilemeyen hayvanlar için bunu öngörüyor. Bu uygulamanın suç olarak tanımlanması yerine. Köpekler avcı-toplayıcı toplumlarda insanların en büyük yardımcıları. İnsan yerleşimlerinin geliştiği dönemlerde, binlerce yıl boyunca köpekler mahallenin sınırlarını belirliyor, yabancıları sokmuyor. 

KÖPEKLERLE İNSANLARIN YOLDAŞLIĞI ON BİNLERCE YILA UZANIYOR

Kimi araştırmacılar köpeklerin avcı toplayıcı toplumlarda insanlara eşlik ettikleri düşünülüyor. Kimi araştırmalar otuz bin ile on bin yıl arasında değişen tarihlere uzanıyor.  İstanbul’da sokak köpeklerinin bulunması tarihte de birçok yabancının ilgisini çekmiştir. Bu hayvanlar insan yararı için kullanılan, sömürülen, öldürülen birçok canlıdan farklı olarak kamusal alanlarda bulunmaktaydı. İstanbul'da ve diğer şehirlerde insanlarla köpekler ve kediler binlerce yıldır birlikte yaşadılar.  Köpekler avcı-toplayıcı toplumlarda insanların en büyük yardımcıları. İnsan yerleşimlerinin geliştiği dönemlerde, binlerce yıl boyunca köpekler mahallenin sınırlarını belirliyor, yabancıları sokmuyor. Atıkları yiyerek temizliği sağlıyorlar.  Köpeklerle insanların ilişkisini konu alan “Dört Ayaklı Belediye” başlıklı bir sergi açılmıştı. Modernleşme ile birlikte köpeklerle olan bu tarihi “anlaşma” (zannedersem bu karşılıklı ilişkiyi böyle adlandırmak mümkün) tek taraflı olarak feshediliyor. Neden? Çünkü "modern" insan yerleşimlerinde, şehirlerde köpeklere ihtiyaç kalmıyor. İhtiyaç kalmadığı görülünce, temizlik, çöp toplama gibi yerel hizmetleri sağlayan belediyeler onları (yani rakiplerini) yok etmek için “önlem” almaya başlıyorlar. Köpekler toplanıyor, zehirleniyor, özel alanlara hapsediliyor, yaşamları sınırlandırılıyor.  Köpek itlafı (öyle deniyor) bir çeyrek asır öncesine kadar belediyelerin rutin işlerinden biri. Belediyeler sokak köpeklerini zehirlemek için ihale açıyordu. Sokaklara zehirli mamalar yerleştiriliyordu. Sonra ihaleyi alan kuruluş bunları topluyordu. Belediyeler bu işi meşrulaştırmak için “halktan gelen şikayet üzerine” diye bir açıklama yapıyorlardı. Sorun zaman zaman sahiplenilmiş köpeklerin de bu mamaları yemeleri durumunda ortaya çıkıyor. Zannedersem bu uygulama ile ilgili kırılma noktasını 1996 yılında İstanbul’da düzenlenen Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Zirvesi oluşturuyor.  Sivil toplum örgütleri, bütün baskılara, tehditlere rağmen konferansa katılmak üzere, B.M. uygulamalarında sürekli yapıldığı gibi uluslararası sivil toplumla işbirliği yaparak, dayanışarak Habitat 2 Ev sahibi Komitesi’ni kuruyorlar.  Hiçbir kaynak, destek olmadığı için önce, 1994 yılında evlerde başlıyor, hazırlıklar. Sonra, ev ortamları yeterli olmamaya başlayınca son derece isabetli bir karar verilerek Cihangir’de Bilsak adı verilen yerde bir kat kiralıyorlar. Bilgisayarları her sabah hiç üşenmeden evlerinden taşıyarak, haberleşmeyi sağlıyorlar. Bilsak’ın tiyatro salonu toplantılar için kullanılmaya başlanıyor. Sivil toplum kuruluşlarının önce de bir deneyimi de var: Çevre, insan hakları, LGBTİ + ların katıldığı toplantılar zaten burada yapılıyor. Hayvan hakları ile ilgili kuruluşların toplantıları da.  Ancak ne olursa oluyor. Büyük bir pervasızlıkla Büyükşehir Belediyesi işgüzarlık yaparak (B.M. Zirvesi’nde şehre gelecek olan yabancılara şirin gözükmek için) “sokak hayvanlarını ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Beyoğlu’nda, herkesin gözünün önünde büyük bir itlaf gerçekleştiriyor. Hayvan hakları savunucusu “Panter Emel” beni aradı. Toplantı için mekanı kullanıp, kullanamayacaklarını sordu. Ben de “burası sizin mekanınız, istediğiniz toplantıyı elbette ki yapabilirsiniz” dedim. Ertesi gün basın toplantısı için hayvan hakları savunucuları ellerinde büyük çuvallarla geldiler. Çuvalların içi zehirlenmiş sokak köpeklerinin cesetleriyle doluydu. Topladıkları köpek cesetlerini masaların üzerine yerleştirdiler. Tahmin edeceğiniz gibi dünyanın gözü tam da İstanbul’dayken büyük bir skandal patlak verdi. 

KÖPEK KATLİAMI YAŞANAN FELAKETİ İNSANLARIN YÜZÜNE ÇARPTI

Olayın bir de özel bölümü var. Müsaadenizle onu da bir tanık olarak burada aktarayım. Bu olay üzerine hayvan hakları savunucusu “Panter Emel” beni aradı. Toplantı için mekanı kullanıp, kullanamayacaklarını sordu. Ben de (bütün topluluklara verdiğimiz cevapta olduğu gibi) “burası sizin mekanınız, istediğiniz toplantıyı elbette ki yapabilirsiniz” dedim.  Ertesi gün basın toplantısı için hayvan hakları savunucuları ellerinde büyük çuvallarla geldiler. Çuvalların içi zehirlenmiş sokak köpeklerinin cesetleriyle doluydu. Topladıkları köpek cesetlerini masaların üzerine yerleştirdiler. Tahmin edeceğiniz gibi dünyanın gözü tam da İstanbul’dayken büyük bir skandal patlak verdi.  Basın toplantısı olağanüstü bir ilgi gördü. Neredeyse bütün medya olaya geniş yer verdi. Olay bir anda televizyonların tartışma programlarının ana konusu oldu. Bir de bu olayın tatsız bir tarafı oldu. Büyükşehir’in yaptığı bu uygulamadan hiç haberi olmayan, kararda bir sorumluluğu da bulunmayın Zirve’yi düzenlemekten sorumlu TOKİ Başkanı’nın mide kanaması geçirerek hastaneye kaldırıldığını hatırlıyorum. Bu katliam adeta bir yarıktan dışarıya fırlayan gerçekleri insanların yüzüne çarptı.  Uluslararası boyuttaki skandal ülkedeki insan hakları ihlalleriyle ilgiliydi. O günün koşullarında bunun içerdeki yansıması "itlaf" edilen köpekler oldu. O tarihlerde "falanca topluluğun hakları için ne düşünüyorsunuz, onların vatandaşlık hakları olmayacak mı" diye sorsanız alacağınız cevap tüyleri diken diken etmeye yeterdi: Çözüm onları “itlaf” etmektir.” Siyasal haklar istediklerinde “itlaf" etmek zorunludur. Resmi politika aşağı yukarı böyleydi. O tarihlerde Güneydoğu Anadolu’da büyük bir şiddet yaşanıyordu. Yaşanan bu şiddet sıkıyönetim uygulamaları, baskılar nedeniyle tahmin edilebileceği gibi kamuoyuna yansımıyordu. Köpek katliamı bir anda, sanki yaşanan bütün şiddet olaylarını "faş" edecek bir şekilde siyasal gündemin birinci konusu oluverdi.  Tam da o tarihlerde dünya kamuoyu zorla tahliyeler, köy boşaltmalar ve yakmalar gibi devlet kaynaklı şiddet olayları nedeniyle İstanbul’da düzenlenecek İnsan Yerleşimleri Konferansı’nı boykot etmeyi tartışıyordu. Köpek katliamının bir anda kamuoyunu meşgul eden bir skandala dönüşmesi üzerine birkaç akademik çalışmanın yapıldığını da hatırlıyorum.  Hatta yüzyıl başında İstanbul’da yaşanan köpeklerin Hayırsızada’ya sürgün edilmeleri ve burada çan çekişerek ölmelerini konu alan filmler yapıldı, tarihteki başka şiddet olaylarını, kırımları hatırlatır şekilde.  Köpek katliamı böylece kendisi de bir felaket olmanın yanında başka birçoklarını da temsil eder hale geldi, gerçeğin bir parçası olarak. İnsan olmayanların haklarının insan olanlar tarafından tanımlandığı bir dünya adil olamaz. Bu yasa ile bugün belki de fark etmediğimiz binlerce yıllık birlikte yaşama kültürü tehdit altına girecek. Farklı, şiddetsiz, kalıcı bir deneyim geliştirme imkanı kalmayacak.  Bu tarihi, hafızayı kazıyacak olan katliam yasası aynı zamanda bütün ilişkilerimizi, kamusal hayatımızı da belirleyecek. Bu nedenle TBMM’deki yasa derhal geri çekilmelidir.  Sonra da birlikte yaşayabilmek için neler yapabileceğimizi, bunu nasıl sağlayabileceğimizi tartışmak, öğrenmeye çalışmak olabilir.  Onlar için de adalet istemeliyiz. Eğer onlarla, köpeklerle adil bir ilişki kuramazsak, kendi aramızda da kuramayız  İnsan olmayanların haklarının insan olanlar (ya da iktidarlar) tarafından tanımlandığı bir dünya adil olamaz.  Bu meselenin köpekler, canlılar kadar insanların geleceğini ilgilendirdiğini artık fark etmek zorundayız. *“Uyutulma” adı verilen işlem, sokak köpeklerinin (ya da bıkılan, bakılmak istenmeyen köpeklerin) enjeksiyon yoluyla “acısız” bir şekilde hayatlarına son verilmesi işlemi. Bu yöntem, genellikle “ötenazi” olarak da adlandırılıyor. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER