Hepimiz narsistiz
GENELŞule Öncü kitaba bu konuda doğru sanılan yanlışları sıralamakla başlamış. Çoğumuz narsistin egosu çok güçlüdür, öz güvenlidir, kendini çok sever ve çoğunlukla başarılı ve karizmatiktir diye düşünebiliriz. Oysa işin gerçeği pek de öyle değil.
Bu başlığı ben bulmadım, bu bir kitabın adı. Klinik psikolog, yazar, psikodramatist Şule Öncü’nün bu kitabı son günlerde sürekli yeni baskı yapan bir çok-satar oldu.Son yıllarda sosyal medyada politikadan sonra en çok öne çıkan başlıklardan biri psikoloji diğeri de astroloji. Belki de siyasetin sorunlarımızı çözmek yerine hayatımıza sürekli yenilerini eklediği şu günlerde hayatla baş etmek için ruhsal destek arıyor, biraz da geleceğimize dair kehanetlerin peşine düşüyoruz.
Yazar kitabın bir yerinde “narsisizmi anlamadan ruh sağlığını anlamak mümkün değildir” diyor. Bunun gerekçesi narsisizmin sadece “hasta, toksik ya da kötü öteki”ne özgü bir oluş değil, hepimizin benliği ve bütün etkileşimlerimizi belirleyen temel insani niteliklerden biri olması.Özetle “narsist”in sadece çatışmada karşı tarafa yapıştırılacak bir yafta değil, bazı kendi örüntülerimiz içinde de aramamız gereken bir olgu olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor.
Şule Öncü kitaba bu konuda doğru sanılan yanlışları sıralamakla başlamış. Çoğumuz narsistin egosu çok güçlüdür, öz güvenlidir, kendini çok sever ve çoğunlukla başarılı ve karizmatiktir diye düşünebiliriz. Oysa işin gerçeği pek de öyle değil.
Hayat bizleri ruhsal anlamda zorlar, kendimize ördüğümüz kabukları kaldırıp içeride ne olup bittiğini bazen biz bile anlayamayız. Hatta etrafımızdan gelen mesajlara da kulak tıkarız, olan biteni kabul etmek istemeyiz. Savunma mekanizmalarımıza öyle güçlü tutunuruz ki bazen kendimizi anlayabilecek son kişi biz oluruz, dertleri dışarıdan görmek içeriyi görmekten daha kolay bile olabilir.
BAZEN KENDİMİZİ ANLAYABİLECEK SON KİŞİ BİZ OLURUZ
Çünkü tam tersine narsisizm aslında zayıf, yetersiz ve değersiz olarak algılanan benliğe duyulan nefretle tanımlanıyor. Alacaklı oluş ve rekabet, utanç ve suçluluk, onay bağımlılığı, habis kıskançlık, sahte özgüven… Kitapta dokunulmadık yer bırakmamış yazar.
Hayat bizleri ruhsal anlamda zorlar, kendimize ördüğümüz kabukları kaldırıp içeride ne olup bittiğini bazen biz bile anlayamayız. Hatta etrafımızdan gelen mesajlara da kulak tıkarız, olan biteni kabul etmek istemeyiz. Savunma mekanizmalarımıza öyle güçlü tutunuruz ki bazen kendimizi anlayabilecek son kişi biz oluruz, dertleri dışarıdan görmek içeriyi görmekten daha kolay bile olabilir.
Bir insanın kendi benliğiyle böyle karmaşık bir ilişkisi olması ve bunun farkında olmadan yaşaması, yaşayabilmesi nasıl mümkün olabilir diye düşündürüyor insana. Kendine iş arayana kendi gerçek benliğini tanıma gayreti bir ömür yeter desek çok da yanlış olmaz sanıyorum. Şule Öncü yine de bunları kırk yaşından önce halletmenin psikolojik sağlığımız için önemli olduğunu söylemeden geçmiyor.
Epeydir yazmayı bırakmıştım, aslında kendime yazmayı sürdürüyor ama paylaşmaya yanaşmıyordum. Sanırım son yıllarda yaşadığım süreçler beni yine getirip bir eşiğe bıraktı. Editörüm arada bir ne var ne yok diye yoklayan mesajlar attığında üstümdeki ataleti aşmak için bir bahaneye ihtiyacım olduğunu hissediyor, yine de dur bakalım zamanı gelirse yazarım diyordum. Şule Öncü kitabıyla elimden tuttu ve onu okudukça yeni bir başlangıca dair cesaret buldum kendimde. Öyle ya madem hepimiz narsistiz kabuğu kaldırıp içeri tekrar bakmak için yazmak belki de en garantili yol…
Eğer becerebilirsem her Pazartesi bu köşede buluşacağız, düzenli yazmaya epey ara vermiş olduğumdan disiplin konusunda pek iddialı sayılmam. Yazılara dair yorumlar beni bir sonraki yazı için teşvik edecek, birlikte yürüyelim isterim. Tekrar gönülden bir merhaba…
İlginizi Çekebilir