Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi ve İran’ın yol ayrımı
DIŞ POLİTİKANasrallah, “İsmail Haniye’nin öldürülmesi, İran’ın ev sahibi olduğu düşünüldüğünde, İran’ın onuruna leke sürdü” demişti ve şimdi kendisi de aynı kaderi yaşadı. Eğer İran, 32 yıldır arkasında durduğu, kurduğu, silah ve mühimmat sağladığı, para akıttığı, Şii mezhebi doktrinle geliştirdiği Hizbullah’ın liderinin öldürülmesine etkili bir cevap vermezse vekil örgüt ve gruplar üzerindeki ağırlığını kaybetmekle karşı karşıya kalabilir.
Seyyid Hasan Nasrallah; kimine göre “Mukavemetin Seyyidi”, kimine göre “Mukavemetin Şeyhi”, kimine göre “Siyonizm’in yeminli düşmanı”, kimine göre “Suriye’de Selefi cihatçıların amansız düşmanı”, kimilerine göre ise “İran’ın kuklası eli kanlı bir savaş lordu”ydu.
Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’a dair Ortadoğu halklarının birbirinden çok farklı hisleri ve görüşleri olsa da şu net; Nasrallah, öldürüldüğü güne kadar Ortadoğu’nun son 30 yılındaki en önemli askeri ve siyasi aktörlerinden biriydi. Yani; bugüne kadar varlığı belirleyici bir unsur olduğu gibi bundan sonra yokluğu da bölgede pek çok şeye gebe olacak.
İsrail savaş uçakları cuma günü hava kararmak üzereyken Lübnan’ın Dahiye bölgesinin göbeğinde Hizbullah’ın gizli karargâhı olan 6 binanın üzerine tam 80 ton Amerika yapımı sığınak delici bomba bıraktı. Saldırıda Hasan Nasrallah’la birlikte toplantıda bulunan çok önemli komutanlar da hedef alındı. Bunlardan en önemlisi İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun tüm operasyonlarından sorumlu olan, Devrim Muhafızları’nın Suriye ve Lübnan’daki komutanı olan, Devrim Muhafızları Ordusu’nun en güçlü ve etkin beş komutanı arasında gösterilen Tuğgeneral Abbas Nilforuşan da vardı.
New York Times’a göre, Hasan Nasrallah öldürülmeden önce aylardır zaten İsrail’in takibi altındaydı. İsrail Kanal 12’e göre, suikast aslında pazartesi günü planlandı. Çarşamba günü ise İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Mossad Başkanı David Barnea, Şin Bet Başkanı Ronen Bar ve Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın katıldığı bir toplantıda suikast oybirliğiyle onaylandı. Sonrasında yapılan kabine toplantısında Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Bölgesel İşbirliği Bakanı David Amsalem’ın suikasta Gazze’deki duruma zarar verebileceği gerekçesiyle itiraz etmelerine rağmen kabineden Nasrallah suikastına şartlı onay çıktı.
Netanyahu suikasta New York’da onay verdi ve ardından BM kürsüsüne çıkarak konuşmasını yaptı. Netenyahu’nun konuşmasının bitmesinden bir saat sonra da İsrail Hava Kuvvetleri Beyrut’ta Hasan Nasrallah’a yönelik hava saldırısını başlattı.
NETANYAHU SUİKASTA NEW YORK’TA KARAR VERDİ
Suikast koşullarının hazır olduğunun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na hitap etmek için New York’ta bulunan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya iletilmesiyle birlikte Netanyahu suikasta New York’da onay verdi ve ardından BM kürsüsüne çıkarak konuşmasını yaptı. Benyamin Netenyahu’nun konuşmasının bitmesinden bir saat sonra da İsrail Hava Kuvvetleri Beyrut’ta Hasan Nasrallah’a yönelik hava saldırısını başlattı. Yani; İsrail, Lübnan’da ateşkes ihtimalini ABD’yle müzakere ettiği esnada Nasrallah’ı öldürmüş oldu.
7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısından sonra bölgede yıllar içinde oluşan savaş konsepti tamamen değişti ve taraflar arasında hiçbir kırmızı çizgi gözetilmemeye başlandı. İsrail’in Gazze ve Beyrut’a yönelik insanlık dışı saldırıları, İran ve İsrail’in ilk kez birbirlerinin içine direkt bir saldırı gerçekleştirmesi, İsmail Haniye’nin Tahran’ın göbeğinde İsrail tarafından öldürülmesi, İsrail’in Hamas ve Hizbullah’ın en kilit komuta kademesine yönelik nokta atışı suikastları, arka arkaya yapılan siber saldırıların geldiği noktanın doruğu ise Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi oldu.
İsrail, sadece iki hafta içinde Hizbullah’a yönelik akıl almaz operasyonların altına imza attı. İsrail, 17 Eylül’de Hizbullah unsurlarının iç haberleşme için kullandıkları “Pager” adı verilen çağrı cihazlarına sızarak eş zamanlı olarak patlattı. Henüz bu olayın şoku atlatılmamışken bir gün sonra bu kez de Hizbullah unsurlarının kullandıkları telsizler eş zamanlı olarak patlatıldı. Bu saldırılarda 55 kişi öldü, 3300 kişi yaralandı. Böylelikle; Hizbullah’ın haberleşme sistemi felç edildi, aktif ve yedek güçlerinden onlarca kişi öldürüldü ve binlercesi yaralandı.
Sonrasında 19 Eylül’de İsrail’in Lübnan’ın güneyine saldırıları başladı. Bu saldırılarda 600 kişi öldü, 16 bin kişi yaralandı ve 500 bin kişi evlerini terk ederek Lübnan’ın kuzeyine göç etmek zorunda kaldı. İsrail, 20 Eylül’de Beyrut’a yaptığı hava saldırısında Hizbullah’ın özel kuvvetleri olan Rıdvan Gücü’nün komandolarına yönelik operasyon yaptı ve Rıdvan Gücü’nün başkomutanı olan İbrahim Akil’i öldürdü.
İsrail, son bir yılda yaptığı operasyonlarda Genel Sekreter Hasan Nasrallah da dahil olmak üzere Hizbullah’ın tüm üst düzey askeri ve siyasi yöneticilerini öldürdü: Rıdvan Birimi Komutanı İbrahim Akil, Hizbullah Askeri Kanat Sorumlusu Fuad Şukr, Hizbullah Güney Cephe Komutanı Ali Karaki, Rıdvan Gücü komutanlarından Wissam Al-Tawil, Nasser Birimi Komutanı Taleb Sami Abdullah, Aziz Birimi Komutanı Mohammad Naser, Rıdvan Gücü Eğitim Komutanı Mohammad Kasım Al-Attar, Rıdvan Gücü Operasyon Komutanı Hassan Yusuf Abed Al-Sattar, Rıdvan Gücü Mühimmat Sorumlusu Hassan Ahmad Hadri, Hizbullah Deniz Operasyonları Komutanı Abdullah Abbas Taghazi, Hizbullah Mühendislik Birimi Komutanı Abu Hassan Sayyed, Rıdvan Gücü Operasyon ve Savaş Birimi Komutanı Muhammed Issam Hamad, Hizbullah Sınır Saldırıları Komutanı Abbas Sami Mussalmani, Hizbullah Golan Tepeleri Sınır Saldırıları Komutanı Samer Abdel Al-Halim Talawi, Rıdvan Gücü Kuzey Komutanı Muhammed Ahmed Rizqa, Rıdvan Gücü Kuzey Sınır Operrasyonları Komutanı Hassan Hussein Al-Mazzi, Rıdvan Gücü Lojistik Komutanı Hassan Ali Hassan, Hizbullah Önleyici Hizmetler Komutanı ve Merkez Yürütme Konseyi Üyesi Nabil Qavuq
Ortada çok net bir tablo var; İsrail’in istihbarat birimleri Hizbullah’ın adeta kılcal damarlarına kadar sızmış durumdalar. Öyle ki İsrail istihbaratı Hizbullah’ın mühimmat depolarına, roket ve füze rampalarına, iç iletişim çağrı ve telsiz cihazlarına bomba yerleştirmeye, en kilit komutanlarının burnunun dibine ve hatta Hasan Nasrallah gibi ekstra tedbirlerle korunduğu bilinen bir liderin birkaç adım ötesine kadar sızıp “anlık istihbaratla” Nasrallah’ı öldürmeyi başardı. İsrail yaptığı saldırılarla Hizbullah’a yapısal olarak çok ağır bir darbe vurmayı başardı ve yıllar içinde oluşan liderlik kadrosunu yok etti.
Nasrallah 2006’dan buyana temkinli davranıyordu, çok özel tedbirlerle korunuyordu, hareket alanı kısıtlıydı ve çok dar çevrede kişilerle görüşüyordu. Buna rağmen suikasttan kurtulamadı çünkü İsrail’in Nasrallah’ın en dar çevresine bile sızmayı başardığı aşikâr.
İSRAİL, NASRALLAH’IN EN DAR ÇEVRESİNE BİLE SIZMAYI BAŞARDI
Reuters’in haberine göre, İsrail 20 yıldır Hizbullah üzerinde istihbarat ve sızma çalışmaları yapıyor ve bundan dolayı da Hasan Nasrallah’ın yerini tespit etmekte güçlük çekmedi. Nasrallah 2006’dan buyana temkinli davranıyordu, çok özel tedbirlerle korunuyordu, hareket alanı kısıtlıydı ve çok dar çevrede kişilerle görüşüyordu. Buna rağmen suikasttan kurtulamadı çünkü İsrail’in Nasrallah’ın en dar çevresine bile sızmayı başardığı aşikâr.
Bu durum Hizbullah açısından derin bir istihbarat ve güvenlik zafiyetini ortaya koyuyor çünkü Nasrallah’ın yaptığı toplantının yeri bile “anlık istihbarat” ile İsrail tarafından tespit edilebildi. Hizbullah sadece son 12 günde çok ağır bir insani, ekonomik, askeri ve liderlik kaybı yaşamış oldu ve böylelikle İsrail 7 Ekim’den sonra kaybettiği istihbarat ve caydırıcılık prestijini yeniden kazanmış görünüyor.
Hizbullah’ın içinden veya yakın birileri tarafından İsrail’e istihbarat sağlanmaksızın Hasan Nasrallah’a böylesi bir suikast düzenlenebilmesi hayatın olağan akışına aykırı. Çok dillendirilen iddialardan biri de sızmanın toplantıda bulunan İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun tüm operasyonlarından sorumlu olan, Devrim Muhafızları’nın Suriye ve Lübnan’daki komutanı olan Tuğgeneral Abbas Nilforuşan’ın ekibinden olabileceği.
Olaya İran açısından bakıldığında, Hasan Nasrallah İran rejimi için İsmail Haniye’yle kıyaslanamayacak kadar önemli bir isimdi çünkü Nasrallah Şii bir din adamıydı, bölgesel kararların belirleyicilerindendi, sözü İran’da dinlenen ve önemsenen bir isimdi. Kimilerine göre Hasan Nasrallah, Kasım Süleymani’den bile İran rejimi için daha değerleydi çünkü Nasrallah özgül ağırlığı olan, İran’a bağlı “Mukavemet Ekseni” grupları içerisinde karşılığı olan, güçlü hitabeti ve liderlik karizmasıyla sözü geçen, çok saygı duyulan, hem politika belirleyen bir siyasal stratejist hem de uygulayan bir askerdi.
Nasrallah’ın öldürülmesi şüphesiz İran müesses nizamını bugüne değin örneği pek görülmemiş bir yol ayrımına sürüklemiş durumda ve bu duruma nasıl tepki vermesi gerektiği hala İran rejimi için muallak çünkü sıcak bir savaşın sonuçları çok ağır olabilir.
İRAN MÜESSES NİZAMI YOL AYRIMINA SÜRÜKLENDİ
Hasan Nasrallah, henüz 21 yaşındayken dönemin İran İslam Devrimi Önderi İmam Humeyni tarafından Lübnan’daki temsilcisi olarak atanmıştı ve böylesi bir görev ve paye o dönemde daha önce hiçbir Lübnanlı Şii lidere İran tarafından verilmemişti. Bu durum Nasrallah’ın İran için alelade bir isim olmadığını tek başına bile ortaya koyuyor. Nasrallah’ın öldürülmesi şüphesiz İran müesses nizamını bugüne değin örneği pek görülmemiş bir yol ayrımına sürüklemiş durumda ve bu duruma nasıl tepki vermesi gerektiği hala İran rejimi için muallak çünkü sıcak bir savaşın sonuçları çok ağır olabilir.
İran, henüz Hamas Lideri İsmail Haniye’nin Tahran’ın göbeğinde İsrail tarafından öldürülmesine yanıt verememişken şimdi de kucağında Hasan Nasrallah bombasını buldu. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, “İsmail Haniye’nin öldürülmesi, İran’ın ev sahibi olduğu düşünüldüğünde, İran’ın onuruna leke sürdü” demişti ve şimdi kendisi de aynı kaderi yaşadı.
Eğer İran, 32 yıldır arkasında durduğu, kurduğu, silah ve mühimmat sağladığı, para akıttığı, Şii mezhebi doktrinle geliştirdiği Hizbullah’ın liderinin öldürülmesine etkili bir cevap vermezse bölgede kendisine bağlı vekil örgüt ve gruplar üzerindeki kontrolünü, etkisini ve ağırlığını kaybetmekle karşı karşıya kalabilir. Görüleceği üzere bu gruplardan İran’a yönelik irili ufaklı sesler yükselmeye başladı bile çünkü İran’ın kendilerine sahip çıkacağına, koruyacağına ve bir gün intikamlarını alacağına yönelik inançları zedelendi.
İran’ın bu konudaki politikasını ve yanıtının şiddetini belirleyecek olan kişi Rehber Ayetullah Hameneyi’dir. Nisan ayında İran ve İsrail bir savaş konsepti değişikliğine gittiler ve ilk kez birbirlerinin toprakları içerisine vekil örgütler üzerinden değil de direkt bir saldırı gerçekleştirdiler. Bölgesel ve küresel aktörlerin devreye girmesiyle her iki taraf da kontrollü bir savaşı ve krizi tırmandırıp devamlı ve direkt bir sıcak savaşa girmediler ancak önce İsmail Haniye’nin Tahran’da öldürülmesi ve şimdi de Hasan Nasrallah gibi bir aktörün İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun tüm operasyonlarından sorumlu olan, Devrim Muhafızları’nın Suriye ve Lübnan’daki komutanı olan, Devrim Muhafızları Ordusu’nun en güçlü beş komutanı arasında gösterilen Tuğgeneral Abbas Nilforuşan ile birlikte öldürülmesinin yarattığı olağanüstü şartlar direkt bir sıcak savaş da dahil olmak üzere tüm seçenekleri yeniden masaya getirmiş durumda.
İran, çok ciddi bir istihbarat ve güvenlik zaafı içerisinde. İsrail hem İran devleti içinden hem yerel halktan hem de İran’ın içindeki rejim karşıtlarından çok kolay ajan devşirebiliyor, yerel işbirlikçiler bulabiliyor, operasyonlarına mühimmat ve insan gücü bularak lojistik destek sağlayabiliyor. Bu durum sıcak bir savaş durumunda İran devletinin en kilit yerlerinden İsrail’e istihbarat sızabileceği anlamına geliyor.
Reformist ve ılımlı kanadın desteğiyle iktidara gelen İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan, batı dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesinden yana ve İsrail’le direkt bir sıcak savaştan yana değil çünkü sıcak savaşta karşılarında kaçınılmaz olarak ABD’yi de bulacaklarını biliyor. Öte taraftan İran halkının önemli bir kesimi savaş istemiyor, Hizbullah dahil İran’ın bölgedeki vekil örgütlerinden adeta nefret ediyor, rejime destek vermiyor ve seçimlere katılmayarak kopuşunu ortaya koyuyor. Ülke içindeki ağır ekonomik kriz de sıcak bir savaşı rejimin beka sorununa çevirebilir.
İran Hasan Nasrallah’ın öldürülmesiyle birlikte daha önce hiç olmadığı kadar sıkışmış durumda. Burada yanıt verilip verilmeyeceği, verilirse nasıl ve hangi şiddetle yanıt verileceği, İran’ın vekil örgütleri üzerinden mi yoksa kendi unsurlarıyla direkt bir cevap mı vereceği, verilecek yanıtın İsrail içindeki can kaybının hangi seviyede olacağı, bölgesel ve küresel aktörlerin sınırlı bir saldırı için arabuluculukta ne denli başarılı olacağı gibi pek çok belirleyici olgu var.
Hizbullah, çok dinli ve çok mezhepli olan Lübnan siyasetinde karşılığı olan, siyasi ve toplumsal karşılığı olan, güçlü ve girift bağları olan, sadece askeri değil kültürel ve sosyolojik tabanı olan ideolojik bir yapıdır.
HİZBULLAH, LÜBNAN SİYASETİNDE KARŞILIĞI OLAN BİR YAPI
Nasrallah, 1992’de Hizbullah Genel Sekreterliğine seçildiğinden öldürüldüğü güne kadarki 32 yılda Hizbullah’ı bölgesel bir yapılanmadan Ortadoğu’nun en büyük ve en güçlü silahlı ve siyasi bir paramiliter örgütüne dönüştürmeyi başardı. Hizbullah sadece önderlik ve liderlik örgütü değildir; Hizbullah, çok dinli ve çok mezhepli olan Lübnan siyasetinde karşılığı olan, siyasi ve toplumsal karşılığı olan, güçlü ve girift bağları olan, sadece askeri değil kültürel ve sosyolojik tabanı olan ideolojik bir yapıdır. Hizbullah’a yönelik çok sert tepkilerin varlığıyla birlikte Lübnan ordusunun zayıflığından dolayı Hizbullah’ın askeri kanadının varlığını destekleyen bir kesimin varlığı da Lübnan’da söz konusu.
Yani; Hasan Nasrallah’ın yokluğu şüphesiz Hizbullah’a her alanda büyük bir zarar verecek ancak bu durum Hizbullah’ın biteceği ve yoluna devam edemeyeceği anlamına gelmiyor. Şu an Hasan Nasrallah’ın halefliği için üç isim öne çıkmış durumda; Hizbullah’ın İcra Başkanı, Nasrallah’ın kuzeni de olan Seyyid Haşim Safiyuddin, Lübnan’ın önemli Şii alimlerinden ve Şii hareketinde karşılığı olan Şeyh Muhammed Yozbak ve Hizbullah’ın ikinci adamı konumunda olan Şeyh Naim Kasım.
Bu süreçte elbette İran’ın tavrı da belirleyici olacağından en güçlü aday Seyyid Haşim Safiyuddin gibi görünüyor. Kendisi daha önce İran Kum’da eğitim almış, İran Devrim Muhafızları’yla yakın ilişkileri olan, ABD tarafından öldürülen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin kızı Zeynep Süleymani’nin oğluyla evli olmasından dolayı İran’ın müesses nizamıyla aile ilişkileri olan ve Hizbullah içinde de sevilen görece daha genç bir isim.
Son tahlilde; İran’ın Hasan Nasrallah’ın öldürülmesine nasıl ve ne şiddette yanıt vereceği, Hizbullah’ın yeni liderinin İsrail’e nasıl cevap vereceği, bölgedeki İran’a bağlı vekil örgütlerin tutumu, bölgesel ve küresel aktörlerin arabuluculukta ne denli başarılı olacağı gibi öngörülmesi mümkün olmayan pek çok olgu Ortadoğu’nun bundan sonraki kaderini belirleyecek…
İlginizi Çekebilir