Hannah Arendt, Stefan Zweig, Pariah ve Parvenu
KÜLTÜR SANATArendt için bilinçli pariah, dışlanmış bireyin bu dışlanmışlık durumunu bir başkaldırı ve düşünsel özgürlük zeminine dönüştürmesidir. Bu birey toplumun dayattığı normlara boyun eğmez. Kendi dışlanmış pozisyonunun farkındadır ve bunu inkâr etmez. Bu konumu bir politika yapma ve düşünme alanı olarak benimser. Yalnızlıktan korkmazçünkü düşünmenin ve ahlaki muhakemenin bu yalnızlıkta geliştiğini bilir.
Bilinçli pariah diğer dışlanan gruplarla dayanışma ve evrensel haklar temelinde mücadele arayışındadır. Normların dışında kalmanın verdiği eleştirel düşünce avantajına sahiptir. Toplumun baskılayıcı mekanizmalarını dışarıdan analiz etme gücünü taşır. Bu nedenle bilinçli pariah toplumu dönüştürebilecek en güçlü aktörlerden biri olabilir.
Hannah Arendt’in 1948 yılında kaleme aldığı “Stefan Zweig: Dünün Dünyasındaki Yahudiler” başlıklı denemesi, Zweig’ın Avrupa’nın kültürel ve politik dönüşümlerini otobiyografik bir çerçevede anlattığı Dünün Dünyası isimli kitabına eleştirel bir bakış ortaya koyar. Arendt’in denemeyi kaleme almaktaki gayesi Zweig örneğinden yolaçıkarak, kültür merkezli asimilasyon stratejilerinin Yahudi halkı için nasıl siyasal bir körlüğe yol açtığını ortaya koymaktır. Arendt’e göre Zweig ve çağdaşları kültürün koruyuculuğuna sığınarak siyasal gerçeklikten uzaklaşmışlardır.
Zweig kendisini bilinçli olarak siyasetten uzak tutmuştur. Arendt, bu tavrı onurlu apolitiklik olarak değil, etik bir sorumsuzluk ve tarihsel körlük olarak değerlendirir. Nazi rejiminin yükselişini neredeyse doğaüstü bir olay gibi ele alan Zweig bu gelişmeyi insani iradenin ve siyasal mücadelelerin dışına yerleştirir. Halbuki bu gibi tarihsel kırılma anlarında, entelektüelin en temel sorumluluğu, politik bilinç ve kolektif dayanışmadır. Zweig’in suskunluğu siyasal tavır almaktan kaçınmasından kaynaklanır.
Hannah Arendt’in “Pariah Olarak Yahudi: Gizlenmiş Bir Gelenek” başlıklı, Nisan 1944 tarihinde Jewish Social Studies’de yayınlanan yazısı, pariah (pariah) ve parvenu kavramları üzerinden şekillenen politik bir eleştiriyi içermektedir. Tarih boyunca içinde yaşadıkları toplumların dışına itilen Yahudiler, Arendt’e göre bu durumu bastırmak yerine sahiplenmek suretiyle dönüştürdüklerinde anlamlı bir direniş ortaya koymuşlardır. Bu nedenle pariah yalnızca dışlanmış bir birey değil; aynı zamanda bu dışlanmışlığı bir siyasal bilinç ve entelektüel pozisyon hâline getiren figürdür. Arendt bu çerçevede Heine, Bernard Lazare, Kafka ve Chaplin gibi isimleri bilinçli pariah örnekleri olarak ele alır. Özellikle Bernard Lazare’nin Dreyfus Davası’ndaki tutumu, Yahudi kimliğinin yalnızca kültürel değil, kolektif bir siyasal sorumluluk alanı olarak ele alınabileceğini gösterir. Parvenu ise, toplumda kabul görme uğruna kendi kimliğini bastıran ve bireysel başarıyı kolektif onurun önüne koyan kişidir.
Zweig’in eşi Lotte ile birlikte Brezilya’da gerçekleştirdiği intihar, Arendt tarafından bireysel bir trajedi olarak değil, bir kuşağın tarihsel teslimiyeti olarak okunur. Zweig hayatta kalmayı değil, zerafetle ölmeyi seçmiştir. Bu Arendt’in siyasal sorumluluk anlayışıyla doğrudan çelişir: yaşamak, bir mücadele alanıdır; ölüm ise ancak onurun korunduğu yerde anlam kazanır. Arendt’e göre Zweig’ın intiharı estetik değerlerle siyasal gerçeklik arasında kurulan kırılgan ilişkinin çöküşünü simgeler.
Hannah Arendt’in pariah kavramı yalnızca tarihsel bir Yahudi deneyimine ait değildir; modern dünyada kimliklerinden ötürü dışlanan, marjinalleştirilen ya da bastırılan birey ve gruplar için güncellik taşıyan bir düşünme çerçevesi sunar. Günümüzde göçmenler, azınlık toplulukları, LGBTQ+ bireyler ya da sistemli bir şekilde dışlanmaya maruz kalanlar, Arendt’in çizdiği bilinçli pariah figürüyle özdeşleşebilir. Bu figür, dışlanmışlığın sessiz bir kabulleniş değil, politik bir duruş ve dayanışma zemini olarak yeniden tanımlanabileceğini gösterir.
Arendt için bilinçli pariah, dışlanmış bireyin bu dışlanmışlık durumunu bir başkaldırı ve düşünsel özgürlük zeminine dönüştürmesidir. Bu birey toplumun dayattığı normlara boyun eğmez. Kendi dışlanmış pozisyonunun farkındadır ve bunu inkâr etmez. Bu konumu bir politika yapma ve düşünme alanı olarak benimser. Yalnızlıktan korkmazçünkü düşünmenin ve ahlaki muhakemenin bu yalnızlıkta geliştiğini bilir.
Bilinçli pariah diğer dışlanan gruplarla dayanışma ve evrensel haklar temelinde mücadele arayışındadır. Normların dışında kalmanın verdiği eleştirel düşünce avantajına sahiptir. Toplumun baskılayıcı mekanizmalarını dışarıdan analiz etme gücünü taşır. Bu nedenle bilinçli pariah toplumu dönüştürebilecek en güçlü aktörlerden biri olabilir.
İlginizi Çekebilir