© Yeni Arayış

Hamza Dağ’ın bıyığı ve seçmen ontolojisi

Hamza Dağ’ın bıyığı ve seçmen ontolojisi

Hamza Dağ’ın bıyıklarını kesmesinin İzmir’de seçim kazanmasını sağlayacağından şüpheliyim. Ancak özellikle kemik siyaset bölgeleri için, önümüzdeki seçimlerde iki olumlu senaryo görüyorum. Geçtiğimiz haftalarda katıldığı bir YouTube programında Rasim Ozan Kütahyalı, AKP İzmir Adayı Hamza Dağ için son derece ilginç bir tespit/öneride bulundu. Kütahyalı’nın önerisi, Hamza Dağ’ın İzmir’de belki kazanmak değil ama, daha çok oy almak istiyorsa, bıyığını kesmesi üzerineydi. Bu tespit, siyasetin karşıt-sezgisel (counter-intuitive) niteliğiyle ilgili. Yani bir nevi, seçmenin oy kullanırken yalnızca kapsamına ideolojik pozisyonları da alabileceğimiz bir rasyonalite ile hareket etmediği, aksine, özellikle Türkiye’nin gittikçe daha çok kutuplaşan siyasal atmosferini de hesaba katarak, bitiş çizgisine kalan milimleri tamamlamanın çerçeve dışı yollarını aramakla alakalı. Özellikle son yıllarda Dünya siyasetinde, çok daha fazla dans eden, şarkılar söyleyen, mitinglerde sıradışı hareketler yapan ve söylemleriyle formal siyaset çerçevesinin dışına çıkan siyasetçiler görüyoruz. Hamza Dağ’ın bıyığı da, tıpkı bu hamleler gibi benzer bir karşıt-sezgisel nitelik taşıyor. Nitekim Dağ, Kütahyalı’nın tavsiyesine uydu ve bıyığını gerçekten de kesti. Ne zaman “İzmirli seçmen”, “Çankaya seçmeni”, “Karadeniz seçmeni” gibi ifadeleri kullanıyorsak, aslında seçmenlerin tabii olduğu grupların sosyal ontolojisini dikkate alıyoruz demektir.

SEÇMEN ONTOLOJİSİ BİR GERÇEKLİK

Seçmen ontolojisi, bugün Türkiye siyasetinde üstü kapalı biçimde eleştirilen, ancak adı koyulamayan bir gerçeklik. Buna göre, oy kullanan gruplar için bireysel rasyonal tercihler kadar, içinde bulunduğu grubun kolektif bilinç ve iradesi de önemli bir rol oynuyor. Ne zaman “İzmirli seçmen”, “Çankaya seçmeni”, “Karadeniz seçmeni” gibi ifadeleri kullanıyorsak, aslında seçmenlerin tabii olduğu grupların sosyal ontolojisini dikkate alıyoruz demektir. Bu da, doğru veya yanlış olmasından öte, dikkat çekilmesi gereken bir problem. Eleştiriler de, genellikle bu seçmen ontolojisinin kalıplaşmış doğasına karşı oluyor. İzmir’de CHP’nin adayının kim olduğuna, açıkladığı projelere, hatta rakibinin açıkladığı projelere bakılmaksızın seçmenin tercihini CHP’den yana yapacağı tespiti, bu anlamda İzmirli seçmenin sosyal ontolojisini bize işaret ediyor. Burada da özellikle bu grubun dışında kalan siyasetçilerin hamleleri iki yöne ayrılıyor. Adaylar, ya bu ontolojinin tamamen dışında kalıp rasyonal seçmene hitap etmeye çalışıyor, ya da sosyal ontolojinin içine dahil olmaya çalışıyorlar. Sözünü ettiğimiz ontolojinin dışında kalanlar, açıkladığı projelerle rasyonal seçmenin oy tercihini kendilerinden yana değiştirmeye çalışırken, diğer yönü tercih edenler ise kendilerini bu sosyal ontolojinin dışında olmayan bir aktör olarak lanse etmeye gayret ediyorlar. Eleştiriler ise, özellikle Belediye seçimleri gibi proje odaklı siyasetin ön plana çıktığı durumlarda yoğunlaşıyor. AKP’ye yakın yorumcuların söylediklerine dikkat ettiğimizde, İzmir’de geçtiğimiz seçimlerde AKP adaylarının açıkladığı projelere rağmen, (üstü örtülü olarak) bu ontolojik sebeplerden dolayı seçmenin yine bildiğini okuduğunundan dem vuruluyor. Bu da, seçim kazanmak isteyen herhangi bir aktör için zoraki bir kampanya değişimi anlamına geliyor. Eğer “daha iyi” projeler açıklayarak seçim kazanmanız mümkün değilse, seçim kazanmanızı engelleyen başka bir yol olmalı. Bu da, seçmen ontolojisini işaret ediyor. Yani adayınız, yaptıklarıyla veya yapacaklarıyla değil, varlığıyla kabul görmüyor demek oluyor. Bu fenomenin demokrasiye uygun olup olmadığını tartışabiliriz, ancak meşru olmadığını söylemek çok mümkün değil. Zira, seçmen ontolojisi yalnızca seçmenin kendi kolektif bilinç ve iradesinden hareketle tercih yapması değil, önündeki beş seneyi de bu anlamda güvenceye almış olması anlamına geliyor. Bugün ontolojik olarak CHP’ye yakın il ve ilçelere göz attığınızda, belediyelerin olası bir el değiştirmesi halinde arzu edilen değil, korkulan meselelere göz atın. Genç yetişkinlik yıllarını Çankaya’da, çocukluk ve gençlik yıllarını İzmir, Konak’ta geçirmiş bir birey olarak, çevremdeki sosyal ontolojinin olası bir belediye değişiminde yeni belediye başkanının alkollü içki servisi yapan işletmelere herhangi bir zorluk çıkartmayacağı, bireylerin kamusal alanda rahatlıkla ve özgürce vakit geçirebileceği gerçeğine yönelik bir rahatlık, bir güvence görmüyorum. İnsanlar, belediyelerin el değiştirmesi halinde yalnızca siyasi vakıalardan değil, yaşam tarzına ilişkin zorluklardan da çekiniyor. Seçmen ontolojisi, en azından kimi adayları, bu tarz yaşam tarzı gerekliliklerine karşı daha güvenceli bir pozisyona taşıyor. Meselenin diğer bir boyutu, seçmen ontolojisinin siyasetçiler tarafından kötüye kullanılması. İzmir için, CHP’li bir belediyenin yaşam tarzına dokunmayarak vatandaşın günlük hayatını kolaylaştıracak hiçbir adım atmaması ile, AKP’li bir belediyenin yaşam tarzına müdahale ederek kimi yatırımlarla şehir hayatını kolaylaştırması aynı seviyede tedirgin edici.

SEÇMEN ONTOLOJİSİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI

Ancak meselenin diğer bir boyutu da, bu seçmen ontolojisinin siyasetçiler tarafından kötüye kullanılması. İzmir için, CHP’li bir belediyenin yaşam tarzına dokunmayarak vatandaşın günlük hayatını kolaylaştıracak hiçbir adım atmaması ile, AKP’li bir belediyenin yaşam tarzına müdahale ederek kimi yatırımlarla şehir hayatını kolaylaştırması aynı seviyede tedirgin edici. Dolayısıyla çözüm, seçmen ontolojisinin bu kırılmalarını doğru tanıyıp, farklı yaşam tarzlarına karşı sadece ve sadece hoşgörüyle yaklaşmak. Bir yaşam tarzının diğerinden daha üstün olmadığını kabul edip, kamusal alanı buna göre dizayn etmek. Eminim bu anlayış, yalnızca belediye seçimleri için değil, tüm Türkiye için çok daha iyi olacaktır. Dolayısıyla Hamza Dağ’ın bıyıklarını kesmesinin İzmir’de seçim kazanmasını sağlayacağından şüpheliyim. Ancak özellikle kemik siyaset bölgeleri için, önümüzdeki seçimlerde iki olumlu senaryo görüyorum. Birincisi, muhalefet ontolojisine uygun bir aday kazanır, ve bu ontolojisi kötüye kullanmadan, tüm vatandaşa hizmet eder, bireylerin yaşam tarzı kaygılarından oy elde etmeye çalışmadan, yalnızca iyi hizmet getirmeye çalışır. İkincisi, iktidar ontolojisine uygun bir aday kazanır, ve yaptıklarıyla muhalefet seçmenine ontolojik korkusunun yersiz olduğunu ispat etmeye çalışır. Mensup oldukları belediyenin başkan değiştirmesinin, yalnızca siyasi bir vakıa olduğunu ve bunun yaşam tarzlarında bir eksilme değil, yalnızca bir iyileştirme anlamına gelebileceğini kanıtlar. Her iki yol da, hem AKP hem de CHP adayları için bir çıkar yol, daha iyi bir Türkiye için atabilecekleri bir adım anlamına geliyor. Bu yolu seyredip seyretmeyecekleri ise, siyasi bir tercihten öte, ahlaki bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmalı kanımca.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER