© Yeni Arayış

Hamaset

Genel olarak hamaset dili, iktidarların hatalarının ve kötü yönetimlerinin sonuçlarını gizlemek için kullandıkları bir söylem dilidir. Aslında hamasete boyun eğmek aynı zamanda bu hatalara gönüllü olarak rıza göstermektir.

Son zamanlarda ülkemizde tekrar görülmeye başlayan terör olaylarının ardından siyasilerin “hamasi” söylemlerinde ciddi bir artış görülmeye başladı. Bunda mart ayında yapılacak olan yerel seçimlerin rolü olduğu şüphesiz.

Ancak en son 12 askerimizin terör örgütü tarafından şehit edilmesinin ardından iktidar ve ana muhalefet partisi arasında ortaya çıkan “bildiri krizi” alıştığımız hamaset söylemlerine yeni bir anlam yükledi. CHP’nin, iktidar partileri ve İYİP ile birlikte hazırladığı “terörü kınama” bildirisine imza atmayıp, kendi başına müstakil bir kına bildirisi hazırlaması ve bu bildiriyi kamuoyuna açıklarken iktidara yönelik cevaplanması gereken birtakım sorular yöneltmesi krizin çıkmasına, daha da önemlisi tarafların kullandıkları “hamasi dilinde” farklılaşmaya yol açtı.

Toplum yine ikiye bölündü. Bir kesim CHP’yi haklı görürken, bir diğer kesim de iktidar liderliğinde açıklanan ortak bildiriye, sorgusuz sualsiz CHP’nin de imza koyması gerektiğini söyledi. Hatta bir üçüncü grup da iki görüşün ortasını bulmaya çalışırcasına, CHP’nin ortak bildiriye çekincelerini şerh düşerek imzalamasının daha uygun olabileceğini savundu.Ancak aradan geçen bunca zamandan sonra CHP’nin sorduğu soruların hiç birine cevap alınabilmiş değil. Bildiri ve sorular tarihe not düşmekten ileriye gitmedi. Ama o günkü tartışmalara bakılırsa, neredeyse o bildiriye imza koymaması neredeyse CHP’nin yeni yönetiminin kamuoyu ciddi destek kaybetmesine vesile olacağı düşünülüyordu.

Peki, ne oldu? Bildiri ne işe yaradı? O CHP’ye kamuoyu desteği verecek olanlar şimdi neredeler? O gün 12 askerimizin şehit olmasına verilen önem ve onca tartışmanın ardından, kimler merak ediyor CHP’nin sorduğu yerinde soruların cevaplarını?

Maalesef benim açımdan bu yaşananlar son zamanlarda ülkemizde kızışan siyasi rekabette iktidarın gündem belirleme liderliğini elinden bırakmamak ve ortaya çıkan istenmeyen olaylarda sorumluluklarından kaçma çabasıdır. Maalesef “politik doğruculuk” adı altında muhalif bazı kesimler de iktidarın bu amacına kanarak muhalif siyasi partilerin iktidara yönelik geliştirmeye çalıştıkları yeni siyasi söylemleri etkisiz kılacak tepkiler göstermekte bir beis görmemektedir.Amacım iktidarın “hamaset dilinin” bugünkü nedenlerini sorgulamak.

Genel olarak hamaset dili iktidarların hatalarının ve kötü yönetimlerinin sonuçlarını gizlemek için kullandıkları bir söylem dilidir. Aslında hamasete boyun eğmek aynı zamanda bu hatalara gönüllü olarak rıza göstermektir.

Hamaseti yapılan söyleme itiraz etmek ise “sorgulamaktır”. Yapılan hataları görmek ve hatayı yapandan hesap sormaktır. Tam da demokratik ülkelerde sorumlu bir muhalefetin yapması gerektiği gibi.

Bu hamaset söyleminin ardında geriye kalan ise öncelikle iktisadi ve kültürel bir yoksullaşma, ardından elde edilen bireysel faydalar etrafında inşa edilen fikri zeminde kamuoyunun kutuplaşması. En son 12 şehidimizin ardından yaşanan siyasi tartışmalar ve “bildiri krizi” ülkemizdeki bu tarz bir kutuplaşmayı ortaya çıkartmıştır.

Son yıllarda siyasiler birçok konuda çok fazla hata yapıyorlar ve bu yüzden hamaset üzerinden hatalara milletin ortak değerlerini kullanarak kendi yaptıkları meşru bir kılıf üretmeye çalışıyorlar. Bu tek kelimeyle değerlerimizin suistimalidir.İktidar hamasi söylemlere başvurarak hiç bir şeyin hesabını vermeden, aynı hataları yapmak istiyor. Aynı zamanda bu hamasi dili kullanarak hesap vermekten ve uygulamalarında şeffaf olmaktan kaçınan bir iktidar olarak bunu topluma hamasetle kabul ettirmeye çalışıyor. Eleştirinin ve hesap verilebilirliğin olmadığı bir ortamda hatalarının oluşturduğu maliyetlere yine kamuoyunun rıza göstermesini sağlıyor.

Bu hamasi söylemin yarattığı kolaycı yönetim tarzı, aynı zamanda iktidarın ilkelerden uzak, çok daha deneysel ve bireysel faydalar üretecek politikaların uygulanmasını da kolaylaştırıyor. Hatta bazen karşılaşılan hatalardan da bu tarz söylemler yardımıyla kolayca dönülebiliyor.

Bu hamaset söyleminin ardında geriye kalan ise öncelikle iktisadi ve kültürel bir yoksullaşma, ardından elde edilen bireysel faydalar etrafında inşa edilen fikri zeminde kamuoyunun kutuplaşması.Hamasetin yarattığı kutuplaşmanın genellikle üç tarafı ortaya çıkar. Bunlardan birincisi yaptıkları kötü yönetimin sonuçlarını böyle bir söylemle örtmek ve yaptıklarına kamuoyu nezdinde meşruluk sağlamayı amaçlayanlar. İkincisi milletin ortak değerlerinin suistimal edilmesini amaçlayan hamasi söylemin peşine takılarak yöneticilerin hatalarını kendi rızalarıyla görmek istemeyip, bu hamasi söylem etrafında kümelenenler. Nihayet üçüncüsü ise hamasi söylemin devreye girmesine yol açan hataları sorgulayan ve hesap sormak isteyen bir kesim.

En son 12 şehidimizin ardından yaşanan siyasi tartışmalar ve “bildiri krizi” ülkemizdeki bu tarz bir kutuplaşmayı ortaya çıkartmıştır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER