Hakikat ölünce sen de ölürsün!
YORUMHakikat ölünce sen de ölürsün!
TRUMP’IN MOTTOSU: ÖNEMLİ OLAN TEK KİŞİ BENİM
Michiko Kakutani’nin “Hakikatin Ölümü” Trump Çağında yalancılık sanatı, isimli kitabından bazı altını çizdiğim satırları paylaşacağım: Trump, belki de yalan söylemiyor, çünkü hakikate önem vermiyor. Kendisi de hakikatle ilgilenmiyor. Bütün gününü tweet atmak ve televizyon izlemekle geçirirken sadece 50 kişiyi takip ediyor! Tek taraflı bir paylaşım. Günde iki kez haber başlıkları içeren bir dosyaya göz atıyor ama bu haberlerin hepsi kendisini öven, takdir eden, yalakalık yapan başlıklar, tv haberleri ve tweetler ve sadece güçlü gözüktüğü fotoğraflar! Trump’ın mottosu şu: “Önemli olan tek kişi benim!” Devlet kurumlarından gelen bilgileri küçümsüyor, kabine üyelerini ve kurumları devre dışı bırakıyor ve tavsiyelerini de uygulamıyor, çünkü inanmıyor, önemsemiyor! Zaten “uzmanlık ve deneyime duyduğu nefret toplumun geneline de yansıyor.” Dışişleri Bakanlığının içi boşaltılmış, diplomatik tecrübe ve siyaset bilgisi önemsenmemiş, başkanın politikalarına inanmayan diplomatlar önemli noktalara atanmamış, mesela başkanın 36 yaşındaki emlak komisyoncusu damadı Ortadoğu sorununu çözmekle görevlendirilmiş! Ne kadar tanıdık değil mi? Bizde de deneyimli büyükelçiler görev beklerken ne kadar seçilememiş AKP’li eş dost varsa büyükelçi yapılmadı mı? Devletin diğer kurumlarında da durum farklı değil: “Birçok vasıfsız kişi, bulundukları makama liyakatla değil, adam kayırma ve siyasi bağlantıları sayesinde getiriliyor.” Sanki bizi anlatıyor. Anayasa Mahkemesi başkanlığına hukukçu bile olmayan birisi, özenle yükseltilerek seçtirtiliyor. İşin kötüsü, bunu ABD toplumun çoğu gibi çok da bilgili olmayan insanların benimsemesi. Yazar Kakutani bunu “Cehalet artık moda olmuştu” diye açıklıyor, bilgiye karşı nefret gelişmişti diyor. “Biz artık doktor dövüyoruz!” demişti bir kadın övünerek! ABD’de de Trumpçılar için parti destekçiliği, ahlak, milli güvenlik, sağduyu, dürüstlükten de önce geliyordu. Muhafazakarlar bile Trump’ın yanlışları ortaya döküldüğünde, bunlar geride kaldı diye düşünebiliyor, affediyor. Tıpkı bizde de konulan bir tarihten önceki bütün FETÖ sempatizanlığının yok edilmesi gibi! Bu tür partilerin muhafazakar yandaşları, ülkeler farklı olsa da birbirlerine çok benziyor: partilerini gözü kör, futbol taraftarı gibi destekliyor, kimliklerinin bir parçası haline getiriyor. “Bir taraftar bir antrenörü ya da oyuncuyu suçlayabilir, belli bir politikayı beğenmeyebilir ama dünya yıkılmadıkça partilerinden, takımlarından vazgeçmez, hatta karşı tarafın kaybetmesini ve gülünç duruma düşmesini isterler” diyor yazar. Aynısını düşünüyorum, biz de yaşamıyor muyuz? Tesettürlü hanım, “Dinimi istediğim gibi yaşayamıyorum” gerekçesiyle Murat Kurum’a oy verecekmiş. Neden mi yaşayamıyormuş? Metroda yanına tanımadığı erkekler oturuyormuş! Laf olsun torba dolsun. Pazardan elinde bir küçük fileyle dönen bir başkası ise “Az yiyelim, ne olmuş yani?” diye örtüyor yoksulluğunu! Medyada oluşan sağır odalarda insanlar sadece kendi istediklerini duyar. Sadece kendi duymak istedikleriyle oyalanır, böylece kutuplaşma artar. Bunu aşmak isteseniz de engellenirsiniz. Tıpkı TRT’nin yayınları gibi, “ana akım medya” diye adlandırılan iktidarın egemen olduğu televizyonlar gibi, bu yayınlara paralı reklam verme şansınız bile olmayabilir.SAĞ KANAT MEDYA
Bu kutuplaşmanın en belirgin nedenlerinden biri de medyanın kutuplaşması. “Hilekarlığın 4 temeli, devlet, eğitim kurumları, bilim ve medyadır”: Medyada oluşan sağır odalarda insanlar sadece kendi istediklerini duyar. Sadece kendi duymak istedikleriyle oyalanır, böylece kutuplaşma artar. Bu odalarda yansıma, kendi sesidir, kendisine söylenen yalanı da içselleştirip başkasına söyler. Bunu aşmak isteseniz de engellenirsiniz. Tıpkı TRT’nin yayınları gibi, “ana akım medya” diye adlandırılan iktidarın egemen olduğu televizyonlar gibi, bu yayınlara paralı reklam verme şansınız bile olmayabilir. Hatta iktidar bununla da yetinmeyip sosyal medyayı da trollerle, robot hesaplarla denetleyebilir. Nitekim Trump seçimleri Rus troller sayesinde kazanmıştı. Türkiye’de de sosyal medyada trollerin varlığı biliniyor. İsimleriyle iktidar içinde belli grupları temsil eden trollerin çalışmaları engellenmezken sosyal medya taranarak gerçek isimleriyle muhalif mesajlar paylaşanların başına gelmedik kalmıyor. Özellikle Cumhurbaşkanına hakaret adı altında on binlerce kişi mahkemeye veriliyor ve cezalandırılıyor. Bu sayede muhalifler susturulurken iktidar yanlıları istedikleri yalanları yayabiliyor ve bu yüzlerine vurulduğu zaman “siyaset yapıyorduk” diye savunulabiliyor! Seçim öncesi muhalefet adayları seçmene ulaşmakta zorluk çekiyor… Sandığa gidin, oyunuzu verin. Verirken sadece kime verdiğinize değil, nasıl verdiğinize dikkat edin. Üç ayrı seçim yapacaksınız. Dikkat edin. Binlerce kişi gönüllü olarak sandık kurullarında ve sandık çevresinde seçim güvenliği için neredeyse tam gün görev yapacak. Maazallah yine “Atı alan Üsküdar’ı geçmesin” ve “Bir şeyler olmadıysa bile bir şeyler olmuştur” denilmesin!İlginizi Çekebilir