© Yeni Arayış

Had bilmezin her şeyi bilmesi

Çünkü kimsenin, hele ki artık bu modern çağ dediğimiz, hızla akıp giden hayat içerisinde kimseye herhangi bir şeyi izah edecek ne zamanı kaldı ne takati. Bu kişileri, örneğin televizyon kanallarında “Savaş uzmanı” gibi bir unvanla yorumcu olarak gördüğümüzde herhangi bir tepki vermek yerine artık umarsızca kanalı değiştirmekle yetinir olduk. Çünkü bizde de “Bitti artık, kalmadı.”

İnsanlığın, olması gereken durum ile devamlı bir savaş halinde olduğunu fark ettiniz mi? Aslında dünyaya gelişimizden itibaren sürekli “Ne olmaması gerekiyorsa o” olmaya çalışan, “Ne yapmaması gerekiyorsa onu” yapan bir türüz dünyadaki. Hiçbir şeyi akışına bırakmamak, doğa durumuna saygı duymamak sanırım bizim “doğa”mızda var. Hani akrep demiş ya “Ben akrebim, benim fıtratım böyle.” Benzer şekilde biz de insanız, bizim de fıtratımız böyle.

Bu cürete zaman zaman saygı da duyuyorum; en büyük zaferler en güçlü savaşlar sonunda kazanılmış çünkü tarihe baktığımızda da. İnsanın savaşma, mücadele ve başarma içgüdüsü olmasa şu an bizi bu duruma getirmiş olan kahramanlıkların birçoğundan da söz edemezdik sanıyorum. Fakat dikkat ederseniz, bu kahramanlık hikayeleri, bir icat, bir hastalık önleme, bir fetih, bir öğrenim hikayesi; ne olursa olsun hepsinin arkasında işinin ehli olan bir insan söz konusu.

Fakat aynı modern dünyada bir de mevcut olayla hiç ilgisi olmamasına rağmen “her iş bilirkişisi” olan yeni bir tür mevcut. Siz de gündelik hayatınızda mutlaka denk gelmişsinizdir; Markette reyon hazırlamakla ilgili en iyi bilgi ondadır, dolmuşta kimin nerde inmesi gerektiğine o karar verir, apartmanınızda neyin gürültü olduğuna neyin “Ne var canım gençler eğleniyor.” olduğuna da o kadar verir.

PEKİ YA MODERN DÜNYA?

"Eski çağ kahramanlıkları”nı bir kenara koyarsak, modern çağ maceracılarında da iş farklı değil. Nerede bir başarı var, arka planında işin ehli olan, hani deriz ya “Bu iş için biçilmiş kaftan” kişisi öylece duruyor. Hatta bu kişiler çok görünmek de istemiyor. Işığı kendiliğinden zaten, spotlara gerek duymuyor.

Fakat aynı modern dünyada bir de mevcut olayla hiç ilgisi olmamasına rağmen “her iş bilirkişisi” olan yeni bir tür mevcut. Siz de gündelik hayatınızda mutlaka denk gelmişsinizdir; Markette reyon hazırlamakla ilgili en iyi bilgi ondadır, dolmuşta kimin nerde inmesi gerektiğine o karar verir, apartmanınızda neyin gürültü olduğuna neyin “Ne var canım gençler eğleniyor.” olduğuna da o kadar verir. Trafikte en haklı odur, “Bu ‘cafe’ de böyle işletilmez ki canım.”cıdır hep, “Yapamıyorlarsa kapatıp gitsinler, böyle mağaza mı olur.” hep onun dilindedir. Bir restoranda onu masada garsona mutlaka bir nasihat vermesinden tanırsınız. Çünkü o, o işin de ustasıdır. Yıllardır o işi yapan garsonun bilmediği servis sırlarına vakıftır. Spor salonunda hareketlerin nasıl yapılması gerektiği ile bir sorun yaşarsanız mutlaka ona danışın çünkü o, evet, onun da uzmanıdır.

Bu kişileri mahalle kahvesinde, okul yolunda, hastane koridorunda, altın gününde, yürüyüş yolunda, markette; her yerde görüyoruz her gün hepimiz. Ve bir şekilde “İdare” ediyoruz. Çünkü kimsenin, hele ki artık bu modern çağ dediğimiz, hızla akıp giden hayat içerisinde kimseye herhangi bir şeyi izah edecek ne zamanı kaldı ne takati. Bu kişileri, örneğin televizyon kanallarında “Savaş uzmanı” gibi bir unvanla yorumcu olarak gördüğümüzde herhangi bir tepki vermek yerine artık umarsızca kanalı değiştirmekle yetinir olduk. Çünkü bizde de “Bitti artık, kalmadı.”

Biz, sıradan insanların bu konudaki bitişi, bıkkınlığı çok da mühim değil bana kalırsa. Zaten bu anlattığım insanlığın ezelden beri süregelen sorunu. Eminim mağarada resim çizen kişinin arkasından bakıp dudak büken, “Yalnız orası öyle olmayacaktı.” demeye çalışan bir başkası olmuştur, olacaktır da.

MODERN DÜNYANIN BIKKINLARI

Dikkat çekmek istediğim nokta aslında tam da burada başlıyor. Biz, sıradan insanların bu konudaki bitişi, bıkkınlığı çok da mühim değil bana kalırsa. Zaten bu anlattığım insanlığın ezelden beri süregelen sorunu. Eminim mağarada resim çizen kişinin arkasından bakıp dudak büken, “Yalnız orası öyle olmayacaktı.” demeye çalışan bir başkası olmuştur, olacaktır da.

Bana kalırsa sorun tam da gerçek bilirkişilerin yaşamaya başladığı bıkkınlık. Peki bu tam olarak ne demek:

Geçtiğimiz gün, akşam saatlerinde yüksek ateş şikayeti ile çocuk acil polikliniğine bir giriş yaptık. İleri tahlil tetkik yapılmadan evvel, yaşının benden hayli küçük olduğu belli olan doktor bey söz konusu çocuğu muayene etti ve bana çocuğun şu an yüksek ateşe neden olacak bir enfeksiyona sahip olmadığını düşündüğünü belirtti. Çünkü kendisi almış olduğu tıp eğitimine istinaden gerekli gördüğü bütün ihtimaller üzerine muayenesini yapmıştı: kulak, bademcik, akciğer, karın vs. hepsini muayene ettikten sonra çocuğun, benim evde verdiğimden başka, herhangi bir ilaca ihtiyacı olmadığını fakat ben istersem ileri bir tetkik yapabileceğini ve ilaç da yazabileceğini belirtti.

Bir, iki saniye süren bakışmamız hekimin gözündeki bıkkınlığı anlamama yetti de arttı bile. Yıllarını bu mesleğe sahip olabilmek için okumaya adamış bu birey bu genç yaşına rağmen belli ki “sözde bilirkişi”lerle yaşadığı sorunlardan o kadar bıkmış ki… Bir tartışma, bir ses yükselmesine daha tahammülü, söz konusu insan hayatı dahi olsa artık kendi fikrine saygı duymayan bizler için çaba sarf etmeye mecali kalmamış. Neredeyse “Sizin istediğiniz bir ilaç varsa yazayım, bu bahsi kapatalım.” diyecek durumdaydı doktorumuz. Sonrasını anlatmaya gerek görmüyorum, sadece “Hekim sizsiniz, siz ne derseniz o.” dememle gözlerindeki o rahatlamayı görmek bana yetti diyelim kısaca.

İşte “bilirkişilerin yaşamaya başladığı bıkkınlık.” tehlikesi tam olarak bu. Biz bir yerlerde her şeyi bildiğimizi ve her şeye müdahale edebileceğimizi düşünüp buna cüret ederken yine bir yerlerde işinin gerçekten ehli olanları küstürüp günün sonunda “Şimdi bu durumda tam olarak ne yapmamız gerekiyor?” diye boş boş birbirimize bakmak zorunda kalacağımız bir cahiliye dönemine doğru savrulmakta olduğumuzu düşünüyorum.

Bu durumu ilk kez yıllar önce Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu olan bir yöneticimden “Biz yarı hukukçu sayılırız.” cümlesini duyduğumda ufak ufak yaşamıştım fakat aşağı yukarı on yıl kadar sonra sözde bilirkişinin alışılagelmiş ukalalığının gerçek bilirkişi üzerinde yaratmış olduğu bıkkınlığa bu şekilde sebep olabileceği ihtimalini hiç düşünmemiştim.

Bir yerlerde gerçek hukukçular var, bir yerlerde gerçek hekimler de var. Bir yerlerde gerçek psikologlar var, bir yerlerde gerçek iletişimciler de var. Bir yerlerde gerçek inşaat ustaları var, bir yerlerde gerçek marangozlar da var. Birilerinin yaptığı, yapmaya çalıştığı üzerinden bir “üretim tatmini” yaşamaya çalışmak zaten gerçek bir tatmin değildir. İnsan olmanın verdiği üretim içgüdüsünü tatmin etmek için gerçekten üretmemiz gerekir. Bunu yapamıyorsak bile en azından gerçek “üreticileri” küstürmeyecek şekilde had bilirlik diliyorum herkese.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER