© Yeni Arayış

Gültan Kışanak’ın reddi hakim talebine ret

Gültan Kışanak’ın reddi hakim talebine ret

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 sanığın yargılandığı Kobani Davası devam ediyor. Tutuklu yargılanan Gültan Kışanak'ın mahkeme heyetine yönelik reddi hakim talebi reddedildi. HDP Eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 sanığın yargılandığı Kobani Davası devam ediyor. Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya tutuklu sanık Sebahat Tuncel katılırken, Gültan Kışanak ile Selahattin Demirtaş, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlandı. DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan da duruşmayı takip etti. REDDİ HAKİM TALEBİ Tutuklu yargılanan eski Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak'ın avukatı Cihan Aydın, müvekkilinin görev yaptığı süre boyunca yaptığı konuşmaların mahkemeye getirilerek hangi eyleminin suç teşkil ettiğinin belirlenmesi gerektiğini söyledi. Aydın, müvekkiline isnat edilen suçların herhangi bir delille desteklenmediğini iddia etti. Müvekkilinin 75 gündür kanunsuz bir şekilde cezaevinde tutulduğunu savunan Aydın, 20 farklı konu ile müvekkilinin tutukluluğuna da itiraz ederek, tahliye talebinin değerlendirilmesini talep etti. Aydın ayrıca, mahkeme başkanı ve üyelerine yönelik reddi hakim talebinde bulundu. "DOKUNULMAZLIĞIMI YOK SAYDINIZ" Kışanak da reddi hakim talebini tekrarlayarak, "Bunun nedenlerini yazılı olarak belirteceğiz. Öncelikle dokunulmazlığımı yok saydınız. 'Şu an milletvekili değilsin, istediğimi yaparım' diyemezsiniz. Darbecilerin ortaya koymuş olduğu iddialara karşı bana 'savunma yap' diyorsunuz. 10 yıldır karşısına çıkmadığım hakim, savcı kalmadı. Benim savunamayacak hiçbir faaliyetim yoktur. 2009'da Meclis'te Kürt sorunu ile ilgili yapılan özel oturumda konuşmuşum. Hukuki dayanağı olmayan delillerle beni itham ediyorsunuz. Hayatımı ortaya döküp yalan yanlış şeylerle suçlanıyorum. Biz bu hukuksuzluklara ortak olmamak ve sizi teşhir etmek için sizi reddediyorum. Adil ve dürüst bir yargılama yapmıyorsunuz" ifadelerini kullandı. Mahkeme heyeti, Kışanak'ın reddi hakim talebini, duruşmayı uzatmak amacıyla yapıldığı gerekçesiyle reddetti. Duruşmaya öğleden sonra devam edilecek. Gültan Kışanak’ın savunmasından öne çıkan satır başları şöyle: "Biri Kürt sorunu, ikincisi kadınların özgürlük sorunu. Bu davada kadınların özgürlük mücadelesi suçlama konusu yapılmıştır. Üçüncüsü ise bu dava demokratik siyaseti ortadan kaldırmaya dönük bir amaç güdüyor. Demokratik siyaseti suç sayıyorsunuz. Mitingi, basın açıklamasını suç sayıyorsunuz. Kürt siyasi partilerin tamamı bu mütalaada 1990’dan bu yana suç olarak sayılıyor. HEP’ten beri getirilmiş ve ‘hepiniz suçlusunuz’ denilmiş. Ben bunları anlatacaktım. Neden çalışmalarımız suç olarak yansıtılıyor? Kürt sorunu nedir, nasıl çözülür? Bunları anlatacaktım ama siz hukuksuzluk konusunda öylesi pervasızsınız ki usule dair birkaç söz söylemek istiyorum. Meclis’e gönderilmiş fezlekelerin tamamı vekilliğim bitince geldi. Soruşturması 2014-2015’te başladı ve tutuksuz yargılanıyorum. Ne demek sonra araştıracaksınız? Sizin mahkeme başkanınız evde hastayken karar yazıyor. Yok dosyada. Benimle ilgili iddiaların yüzde 90’ının Meclis’e zamanında gönderilmiş fezlekesi yoktur. ‘Şu anda vekil değilsin, geri döner istediğim yaparım’ diyemezsin. Hakkımdaki iddiaların tamamı eş zamanlı olarak polis tarafından tutanakları tutulmuş, ellerinde. Dokunulmazlığımı hiçe sayarak bu ortam dinlemesi kararlarını verenlerin ellerinde. Siz gelip gidip darbeci polislerin tutanaklarını karıştırıp önüme koyuyorsunuz. Buna da adil yargılama diyorsunuz. 10 yıldır yargı karşısındayım. Karşısına çıkmadığım mahkeme, savcı kalmadı. Şimdi de diyorsunuz bunlara ‘sonra bakacağız.’ Siz o fezlekelerin olmadığını bildiğiniz için üzerine yatıyorsunuz. Benim savunamayacak hiçbir faaliyetim yoktur. Hayatımda kimseye bir fiske vurmamış, kimseyi suça teşvik etmemiş bir kadınım. Siz kimsiniz beni yargılıyorsunuz? İlk günden bu yana diyoruz ki ‘ben doğrudan 2009’da Meclis’te yapılan özel oturumda konuşmuşum.' Kürt sorunu ile ilgili konularda, 23 Nisan’da 29 Ekim’de buna dair söz almışım. ‘Demokrasi içerisinde çözelim’ demişim ama bakmıyorsunuz. Grup konuşmalarımın hiçbirine bakmıyorsunuz ama ‘Kışanak anadile dair referandum istemiş. O yüzden bağımsız Kürdistan’ı kurmak istiyor’ diye bana suçlama yapıyorsunuz. Ben o Meclis’te bu konuya dair yasa teklifi sundum, neyini suç sayıyorsunuz? Bütün bunları biliyorsunuz, o yüzden yasama sorumsuzluğuna bakmıyorsunuz. Bile bile yaptınız ve bunun itirafını da savcı mütalaasında yazmış. ‘Dokunulmazlığı kalktıktan sonra 2020 yılında ifadesi alındı’ demiş. Şu anda beni ANF’de çıkan 8 tane haberden mi bilmem kaç tane müebbetten yargılıyorsunuz? "YALANLARA KILIF GİYDİRMEYE ÇALIŞIYORSUNUZ" Birleşen dosya nerede? Neden gelmedi buraya? Kumpas kurdunuz. Daha fazla cezaevinde tutmak için yeni hukuksuzluklar icat ettiniz. ‘Polis tutanakları aksi ispatlanmadıkça delil niteliğindedir’ diyor savcı. Aksini kim ispatlayacak? Ben mi? 8 yıldır cezaevinde tuttuğunuz kadın siyasetçi mi ispatlayacak? Bu hukuk devletindeki gibi bir suç isnadı değildir. Enginizasyon mahkemesindeki suç ithamlarıdır. Hakkımda şu mütalaadaki iddiaların neredeyse tamamı sadece darbeci polislerin uyduruk tutanaklarına dayanıyor. Bir tane fotoğraf var orada. Altına tutanaklar döşenmiş. Nerede bunların görüntüleri? Bunun akla uygun bir tarafı var mı? Diyarbakır Newrozu’unda yaptığım konuşmanın dahi CD’si yok. Sen de diyorsun ki ‘bu hukuki bir delil.' Neyine inanacağım? Yasa açık. En uzun tutukluluk süresi 7 yıldır. Siz iki aylık tutukluluk süresi yazıp bunu boşa çıkarmaya çalıştınız. Belgeleriyle ispatladık. ‘3 yıldır yargılama yapıyorsunuz. Beni bu yargılamaya ne zaman dahil ettiniz’ diye soruyoruz. Buna bile cevap veremiyorsunuz. Gayet de iyi biliyorsunuz ama AKP-MHP otoriter rejimin kara propagandasına bir hukuk kılıfı giydirmek için uğraşıyorsunuz. Seçim meydanlarında attıkları yalanlar var, siz de buna hukuk kılıfı giydirmeye çalışıyorsunuz. O yüzden bilmediğiniz bir şey yok. Bile bile yapmaya devam ediyorsunuz. Biz bu hukuksuzluklara ortak olmamak için itirazlarımızı yağıyoruz. Sizi reddediyorum. Adil bir yargılama yaptığınıza inanmıyorum. Sizin özel yetkili, görevli bir heyet olduğunuz çok açık.” "YAKINLARIMIN SON ANLARINDA YANINDA OLAMADIM" Bu siyasi rehinelik sürecimde babamı, abimi, yengemi, yeğenimi, ablamı, amcamı, dayımı ve halamı kaybettim. Hiçbirinin son anlarında yanlarında olamadım, vedalaşamadım. Bu vesileyle Selahattin başkana da babasının son anlarında yanında olamadığı için dayanışma duygularımı iletiyorum. Kendisinin onurlu duruşu nedeniyle kutluyorum. Bize güç veren bu onurlu duruşumuzdur. Bu ülkede hukuksuzluğun kökü bu kadar acımasızdır. Bunun adı kötülüktür. Bu kadar örgütlü bir kötülüğün olduğu yerde yapacak tek şey insanlık değerlerine, erdeme, onurlu bir yaşam duruşuna sonuna kadar sahip çıkmak ve ödetmek istedikleri bedellere rağmen ayakta kalmak ve mücadeleye devam etmektir.” "KADINLARIN BARIŞ MÜCADELESİ SUÇ DEĞİLDİR" Savunmamı üç başlık altında gerçekleştireceğim. İlk olarak ise ‘Kadınların Özgürlük Mücadelesi’ başlığı ile değerlendirmelerde bulunacağım.  Kadın yaşamın kendisidir Ne kadın bilincine sahip olduğum için ne feminist olduğum için ne de kadınlarla birlikte mücadele ettiğim için beni suçlayabilirsiniz. Ben sizi suçluyorum. Erkek devlet mantığıyla bu ülkeyi uçuruma sürükleyenleri suçluyorum. Darbeci yargı mensuplarını suçluyorum. Suçlu olan sizsiniz. Kadınların barış mücadelesi suç değildir. Kadınların eşitlik mücadelesi suç değildir. Yok mu sağınızda, solunuzda bir FETÖ’cü. Kışanak, ‘Kadınların demokrasi ve barış mücadelesine devam edeceğim’ diye yazsın bir yere suç ise. "ATANMIŞ BİR HEYETLE KARŞI KARŞIYAYIZ" Kobane Davası’nda yargılanmamızın sebebi çok açık. Kobane’de; İŞİD insanlık dışı uygulamalar yaptı. Hâlâ Türkiye’de Ezidi kadınlar DAİŞ tarafından satılmaya devam ediyor. DAİŞ yarın Şengal’de aynısını yapmasın diye yaptım. ANF’de, ‘Yarın geç olabilir ne yapacaksak şimdi yapmalıyız, Kobane’de Şengal gibi olmasın İŞİD’i durduralım’ diye haber çıkmış. Bunun neresi suç?  Böyle suç olabilir mi? İktidara diyorum; bu konudaki söylediğimiz sözleri takip etsinler ve bu davanın talimatlarını verenlerin önüne koysunlar. Hani bu ülkede Kürtlere ayrımcılık yapılmıyordu? Hani eşit vatandaşlık…  Mütalaada, ‘kişinin siyasi düşünceleri, ırkı, cinsi, dili dava konusu değildir’ diyor. ‘İŞİD’i, durdurmak lazım’, ‘İŞİD Kürt kadınlara cinsel suçlar işliyor’, ‘katliamlar yapıyor’ demek benim siyasi düşüncelerim değil mi? Neden yargılıyorsunuz? Bunun cevabı mütalaada var. Mütalaada, Kobane’de 200 binin üzerinde sivil insanın yaşadığını, ANF’de yaptığım açıklama konulmuş. Mütalaa kendisi yazmış, İŞİD’in adım adım geldiğini. Kadınlara karşı işlenen savaş suçları özellikle insanlık suçudur. Kadına işlenen cinsel suçlar insanlık suçudur, zaman aşımına bile tabi değildir. İnsanlık adına, kadınlar adına onlardan hesap sormak lazım. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve iktidarına düşen Kobane halkının yanında olmaktı. Bu utançtan kurtulmak sizin elinizde. Atanmış bir heyet ile karşı karşıyayız, hiçbir şey hukuka uygun yapılmadı, Selahattin başkan, beyannamesinde ayrıntılı sundu, sizden önce kararlar verildi, idam diye insanlara alkışladılar. Herkes kendini kurtaracak ama siz bu karara imza attığınız için kurtaramayacaksınız. Süleyman Soylu, ‘siyaset gereği İBB’de terörist var dedim’ dedi ya yarın bir gün Erdoğan’da bende öyle bir şey yaptım diyebilir. İŞİD’in yanında mısınız? Yoksa IŞİD’e karşı insanlığı savunanları yargılayacak mısınız? Buna karar verin, bu sizin siyasi sorumluluğunuz. Biz bir ceza tehdidinden korkuyor muyuz? Korkmuyoruz, bu benim sorumluluğum. Doğrunun, haklının, iyinin ve güzelin yanında oldum. Yanlışa ortak olmadım, buna başka kılıflar uydurmaya çalışmadım. Sizde bununla karşı karşıyasınız.” "28 ARALIK 2015 DİYARBAKIR -8 DERECE: EKMEK YOK, SU YOK!" "Öz yönetim süreçlerinde insanlar susuz kaldı.  ‘Suya erişsinler,’ ‘ölmesinler’ dediğimiz için bizi yargılıyorsunuz. Nerede eşitlik? Bu kadar hak ihlali, bin 200 sivilin ölümü iddiası ortada dururken, cezasızlık kanunu çıkartılacak.  İki tane yürüyüşe katıldı diye Gültan Kışanak’ı idam edeceksiniz! Bir milyonun üzerinde insan evlerini bırakıp, boş yerlere, dükkanlara, barakalara sığınmak zorunda kaldı. O insanların neler yaşadığını ben biliyorum. Böylesi bir dönemde, belediye başkanı olmak kadar zor bir şey yoktur. Diyarbakır cezaevinde vahşeti yaşamış bir kadın olarak hiçbir zaman bu süreçte zorlandığım kadar zorlanmadım. 28 Aralık 2015 Diyarbakır -8 derece. Sabah saat 10.00 gibi anons yapmaya başladılar ‘Sokağa çıkma yasağı kalkmıştır’ diye. O gün 23 bin insan Sur’daki ablukadan üzerinde bir gömlekle, kucağında bir bebekle çıkıp, Sur diplerine sığınmak zorunda kaldı. Üzerlerinde yatacak bir minder, battaniye yoktu. Çocuklarına verecek bir yudum su yoktu. Varını yoğunu arkada bırakıp çıkmak zorunda kaldılar. Belediyeye sabahtan akşama kadar telefonlarımız kilitleniyordu. Ekmeğimiz, suyumuz yok. Belediye görevlileri gidiyor onarmaya izin vermiyorlar. Yaralılar için ambulans gidiyor. İzin verilmiyor. Keşke hepimiz daha çok şey yapabilseydik ki o gün ölümler, yıkımlar o vahşet dursaydı. Bunu yapmadığımız için kendimi mahcup hissediyorum. Ama elimizden geleni yaptık; başvurmadığımız yer, konuşmadığımız yer kalmadı. Bir kadın ve insan olarak bu kadar zorluk çeken insanlara sırtımı dönüp keyif çatamazdım. Bugün Meclis’te yapanlar gibi, yoksulların çocuklarını ölüme gönderip, saraya gidip eğlenmedim. Bunu yapamadım. Çünkü insanım. Vicdanım var benim." "SUR’U TALANA, RANTA AÇTILAR" "Şimdi Sur’da yeni şeyler yaptılar. Kamulaştırma ile insanların evlerine el koydular. Bunun için yaptılar, bu rantı yemek için yaptılar. Onun için ben burada yargılanıyorum. Daha bir ay önce orada yapılan Otel ve restoranları ihaleye açmışlar. Ne kadar kamulaştırılmış, halka kaç para verildi? Sur’da önce yaşayan insanlar kimlerdi, şu an kimlerdir? araştırın. Sur’u talana, ranta açtılar. Bu kadar kanın, gözyaşının üzerine birileri para kazandı, utanmadılar bundan. Bu savaşın arkasında rant var çıkar var. Artık bu savaş sınıfsal bir karakter kazanmıştı. Elitler, burjuvazinin üst tabakası bu ülkenin yoksul evlatlarını ölüme gönderiyor. Yoksulun çocuğunu paralı asker diye ölüme gönderdiniz. Bu savaşa karşı çıkmak herkesten önce işçilerin, yoksulların görevidir. Kadınlar olarak, sömürülenler olarak bu savaşı durdurmalıyız. Sırtımızdan para kazanarak keyiflerine keyif katmalarına izin vermemeliyiz." "TRAJEDİYE SON VERMENİN ZAMANI GELMEDİ Mİ?" "Erdoğan’ın ‘Biz bir savaşın içerisindeyiz’ sözlerini hatırlatayım. Hukuk literatüründeki adı da budur. Bu yaşanan şeyin sıradan bir şiddet, terör ve ona karşı bir mücadele olmadığı kabul ediliyor. Buna dair Meclis’te ‘savaş’ ve ‘direniş’ dediğimiz yerlerin ise altı çiziliyor. Konuşmaların bağlamı nedir bakılmıyor. Bu trajediye son vermenin zamanı gelmedi mi? Yaşama dair bin bir hayali olan gençlerin sırtına bu kadar ağır bir yükü yüklemek vicdansızlık değil mi? Siyaset neden yol yöntem bulamıyor? Çünkü siyaseti yargılıyorsunuz. Çözüm önerilerini, barış talebini yargılıyorsunuz. Böyle devam ettiği sürece; bu ülke sorunlarını çözemez. Gelinen noktada ekonomi iflas etti. İşin içinde küresel ekonomik dalgalanmalar var ama asıl olarak 12 yerleşim yeri yerle bir oldu. Bu bir ekonomik kayıp değil mi? Erdoğan, ‘bulunduğumuz coğrafyanın jeopolitik konumunun bedelini ödüyoruz’ diyor. Bu ülkenin kaynaklarını heba ettiler; en önemli kaynağı barışı ve huzuruydu.  İçeride huzurunu temin edemeyen hiçbir yer işini doğru düzgün yapamaz. Bu kadar çok düşmanın varsa ve sorunlarına çözüm bulamıyorsan herkes istediği gibi kullanır." "NE VATAN HAİNİYİZ NE TERÖRİSTİZ! BİZ KADINIZ KADIN" "Dünyanın başka coğrafyalarında da savaşın yükseldiği yerlerde kadınlar ya terörist ya da vatan haini olarak ilan ediliyorlar. Kadınların tek bir derdi var; savaş bitsin, barış olsun, çözüm olsun, kimse ölmesin… Kadınlara karşı insanlık suçu işlenmesin. Kadınlar bunları söylüyor. Yugoslavya dağılırken kadınların ne yaşadığını biliyorsunuz. Bu etnik çatışmanın durması için ne mücadele verildiğini hiçbirimiz bilmiyoruz. Sırbistan'da Belgrat Meydanı’nda toplanan kadınlar siyah giyinerek, savaşa tepkilerini ortaya koydular. Siyahi kadınlar, büyük kampanyalar yürüttüler.  Bizim ülkemizde ne oldu? ‘Bu savaşa ortak olmayacağım’ diyen akademisyenleri sürüm sürüm sürüklediler. Biz de yargılanıyoruz. ‘Barış olsun’ diyen ‘mücadele siyasetle olur. Bu ölümler dursun’ diyen Kürt olmayan kadınlar vatan haini ile suçlanıyorlar. Ne vatan hainiyiz ne teröristiz! Biz kadınız kadın. Onurlu bir barış istiyoruz ve erkeklerin çatışmasından bıktık. Yeter diyoruz. Kadınlar yüreklerinden gelen sesle dünyada olduğu gibi barış talebini yükselten en güçlü savunucularıdır. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir ama kadınlar olarak bir araya gelip savaşı durdurmak için elimizden geleni yaptık, yaparız." "İMRALI’NIN KAPISINI AÇIN" "Yok 15 Şubat’ta yürüyüşe katılmışım, yok Öcalan’ın doğum gününe dair Halfeti’de törene gitmişim. Ey hükümet, 2013’te şu anda Dış İşleri Bakanı olan Hakan Fidan, Sayın Öcalan’ın mektubunu getirdi. Sırrı Süreyya Önder de Diyarbakır’da okudu. Bunun adı suç uydurmaktır. Bunlar meşru, demokratik barış talepleridir. Şimdi yine İmralı’nın kapısı açılsın diye açlık grevleri var. 2012’de de bu toplumsal talep artmıştı. Sadullah Ergin beni aradı dedi ki ‘Öcalan’dan mektup geldi, kardeşine verdik. Şu açlık grevlerini bitirin.’ Dönemin içişleri bakanı. Barış mücadelesi siyasi atmosfere göre değişmez. Kadınlar için ilkesel bir konudur. Siyasi konjonktüre göre ‘canım istedi Kışanak’ı tutuklayacağım, kayyım atayacağım’. Olmaz! 2013’te hangi noktadaysam şimdi de aynı noktadayım." "BARIŞ KÖPRÜSÜ KURABİLİRİZ" "Kim neyi nasıl yanlış yaptı? Bu yanlışları görür yeni bir çözüm ve  program koyarız. MİT arşivini açsın, belgelerini sunsun. İmralı’da ne konuşuldu? Kandil’de ne konuşuldu? Bizimle ne konuşuldu? Bütün arşiv orada. Ben ömrü okumakla, yazmakla geçmiş, mücadele etmekle geçmiş bir kadın olarak ‘Türkiye’deki Kürt sorunu çözülmeden Suriye’deki Kürt sorunu da çözülmez’ diyorum. Barış köprüsü kurabiliriz. Emperyalistler klasik sömürgeciliği bırakıp bu coğrafyadan çıkarken; Kürt sorununu parçalı haline getirip bu coğrafyada bizim başımıza bela olarak bıraktılar. Türkiye bu sorunu çözerse Irak’ta da Suriye’de de sorunlar çözülür. Buradaki sorunları çözemediğimiz için orayı da tehdit olarak algılıyoruz. Herkes bize imrensin, biz çözelim. Biz savaşı körükleyen değil, barışta emsal olan bir ülke olmalıyız. Bu ülkeyi kurtaracak olan şey barıştır, çözümdür. Bu ülkede bu sağlandığı zaman görün bakalım jeopolitik konum nasıl bir avantaja dönüşüyor. Yolumuz açık olsun, yolumuz barış olsun.”  

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER