© Yeni Arayış

Gülen’in ölümü, Gülenist kabileciliğin ölümü mü?

Fethullah Gülen öldü, ancak önemli olan Gülenist tribalizmin zihniyet olarak ölmesidir.

Hegemonik bir kabilecilik olarak Gülenizm, siyasi bir yapı ve zihniyetti. Gülenist kabile, hiçbir zaman dini, sosyal ve sivil bir hareket olmamıştır. 

Altmışlı yıllardan itibaren yurt içinde örgütlenmeye başlayan Gülenizm hareketi, doksanlı yıllardan itibaren Orta Asya başta olmak üzere dünyanın bütün coğrafyalarında eğitim, ekonomi, lobi, medya ve toplum alanlarında örgütlenmiş ve kurumsallaşmıştır. Altmışlı yıllarda eski MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun ve Eski Diyanet İşleri Başkanı Yaşar Tunagör’ündestekleriyle faaliyete başlayan Fethullah Gülen, klasik Nurculuğun dışında kendisinin merkezde olduğu kişisel kültünü esas alan çok yönlü ve katmanlı kabile yapılanma meydana getirmiştir. 12 Eylül askeri rejiminin önünü açtığı Gülenist kabile, yurt içinde ve dışında örgütlenirken Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent Ecevit ve Tansu Çiller gibi cumhurbaşkanlarının ve başbakanlarının desteğini almıştır. Başka bir ifadeyle Gülenist kabile, yurt içinde ve dışında devletin ve hükümetin referanslarıyla kolayca örgütlenmiş ve yayılmıştır.

Devlet gücüne sırtını vererek büyüyen Gülenist kabile, paraya ve güce tapmıştır. Paranın ve gücün bütün kapıları açtığına inanan Gülenist kabile, herkesi kullanılacak nesneler olarak gördüğü gibi, kendisini de daha fazla güç ve para elde etmek için kullandırmıştır. Gülenist kabile, servet ve hakimiyeti amaçlayan hegemonik bir güruhtur. Fethullah Gülen öldü, ancak önemli olan Gülenist tribalizmin zihniyet olarak ölmesidir.

Hegemonik bir kabilecilik olarak Gülenizm, siyasi bir yapı ve zihniyetti. Gülenist kabile, hiçbir zaman dini, sosyal ve sivil bir hareket olmamıştır. Siyasi ve ekonomik iktidar amaçlarını gizleyen Gülenist kabilenin hizmet hareketi, sivil bir cemaat veya uluslararası bir camia olduğu şeklindeki maske kurguların hiçbir gerçekliği ve geçerliliği bulunmamaktadır. Fethullah Gülen, kendi liderliğinde bir kabile oluşturmuştur. Fethullah Gülen, daha fazla servet ve hakimiyetin peşinde olan bedevi bir kabile şefiydi. Gülenist kabile, cehalet-servet-hakimiyet üçgeni etrafında bir ideoloji, örgütlenme ve hareket tarzı oluşturarak uzun yıllar etkili olmayı başarmıştır. Eğitimi öncelik aldığını iddia eden Gülen, kabile mensuplarını hep cehalete mahkum etmiş, düşünmeyen, sorgulamayan ve itaat eden cahil bir güruha dayanarak insanları kullanmıştır.

İslam dünyasında bir demokrasi ve sivil toplum tecrübesi ve pratiği hiçbir zaman olmamıştır. Modern dünyaya düşman olan ve Ortaçağ zihniyetini taşıyan yapılanmalar, dünyayı, hayatı ve tarihi okumakta ve başarısız olmuşlardır. Demokrasi, bireysel özgürlükler, insan hakları, bilimsel gelişim gibi modern değerlere dair hiçbir bilgisi ve birikimi olmayan devletçi, milliyetçi ve kabileci Sünni İslam dogmatizmin modern dünyaya düşmanlıktan başka yapacak hiçbir şeyi bulunmamaktadır. Demokrasiyi, sivil toplumu ve modernliği   benimsediğini, şiddeti reddettiğini ve  sivil bir hareket olarak sosyal alanda faaliyet göstereceğini ifade eden Gülenist kabile, uzun bir süre dikkatleri üzerine çekmeyi ve ilgi odağı olmayı başarmıştır.

Gülenizmin demokrat olma, sivil toplum yapısı olma ve modern olma iddialarının hiçbirinin bir gerçekliğinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Gülenizm, tam bir hayal kırıklığı ve yıkımdır. Otoriter ve totaliter zihniyetlerin ve kimliklerin hakim olduğu Ortadoğu coğrafyasında sivil, demokrat ve modern bir dindarlık tecrübesinin kolektif düzeyde gerçekleşebileceğine dair iyimser beklentiler, Gülenizm ve diğer siyasal İslamist akımların başarısızlıklarıyla suya düşmüştür. Bedevi zihniyetten ve kabilecilikten demokrasi, sivil toplum ve modernliğin çıkmayacağını dünya, Gülenist kabileciliğe ve diğer siyasal İslamcı yapılanmalara bakarak anlamış bulunmaktadır. Geçmişte demokrasiyle ve moderniteyle barışık sivil bir İslam kurgusu, iyimser bir fikirdi, ancak bugün bu iyimserlik, artık gerçekçi ve mümkün gözükmemektedir.

GÜLENİZM, TAM BİR HAYAL KIRIKLIĞI VE YIKIMDIR

Gülenist kabile, kendi dışında her şeyden nefret etmekteydi. Fethullah Gülen ve kabilesi, Kürtlerden, Alevilerden, Sosyalistlerden, liberallerden, sekülerlerden, Şiilerden, Caferilerden, kadınlardan nefret ederdi. Gülen ve kabilesi, nefret etmelerine rağmen nefret ettikleri kesimleri gerekli gördüklerinde kendi ihtiyaçları için kullanmaktan çekinmezlerdi. Fethullah Gülen, kendisini mehdi ve mesih olarak gördüğü gibi, kendi kabilesinin üstün ve seçilmiş olduğuna inanırdı. Gülenizm, faşizmin bütün özelliklerini kendisinde taşıyan bir kabile faşizmidir. Fetö Faşizm, Gülenist kabilenin faşist özünü ifade etmek için kullanılabilecek bir ifadedir.

Gülenist kabilecilik tecrübesinden demokrasi, hukuk, sivil toplum ve barış adına gerekli dersler çıkarılmadığı gibi, hiçbir şey olmamış gibi eski alışkanlıklar, cemaatler, ilişkiler, kurumlar var olmaya devam etmektedir. Siyaset sivilleşmediği gibi, özgürlükçü demokrat bir anayasa yapılmamıştır. Cemaat ve tarikat adı altında faaliyet gösteren dinbaz kabileler, toplumda ve devlette güçlerini arttırmaya devam etmektedirler. Herkes, Gülenist kabilenin etkisizleştirilmesinden yararlanarak daha fazla ganimet toplamanın derdine düşmüştür.  Ganimet kavgasının olduğu bir yerde demokrasi, hukuk ve barış adına hiçbir olumlu gelişme olmamaktadır. Ganimet kavgası, aklı, vicdanı ve hukuku köreltmekte, toplumu ise körleştirmektedir. Körleştirilmiş ve kısırlaştırılmış bir sosyal ve siyasal durum oluşmuştur.Demokrasinin, hukukun ve refahun yokluğunda kök salan siyasal ve sosyal çürüme, bugün en önemli gerçeklik haline gelmiş durumdadır. 

Gülenist kabilenin yaptıkları, dinin siyasal iktidarı elde etme sürdürmek için kullanılması, cemaat ve tarikatların maneviyattan ve ahlaktan uzak uygulamaları sonunda insanlar, dine zor zamanlarda sığınacakları bir iltica kaynağı olarak bakmamakta, başka bir ifadeyle dine ve dindara güvenmemektedirler. Dine dair her şey bugün temelden sarsılmaktadır. Dine dair her şeye şüphecilikle yaklaşılması, insanların dinle aralarına mesafe koyma eğilimi içinde olmalarında Gülenist kabilenin çok önemli bir rolü bulunmaktadır.

Gülenizm, din adına hakimiyeti amaçlayan bir kabile hareketidir. Din adına iktidarı elde etme arzusu ve amacı, tarihin çok eski dönemlerinden vardır. Dinin bir yönetme ve kontrol etme aracı olarak kurgulanması, dini Gülenizm tarzı kabile yapılarının elinde çok tehlikeli bir araca dönüştürmektedir. Antidemokratik despotik kültür ve kimlik, Gülenizm gibi otoriter ve totaliter kabile yapılanmalarının oluşumu için çok doğurgandır. Dinin bir güç ve iktidar aracı olmaktan çıkarılması şeklinde çok çetin bir meydan okuma herkesin önünde durmaktadır.

Otoriter ve totaliter tribalizmin panzehiri, özgürlükçü demokrasidir. Özgürlükçü demokrasi sayesinde toplumsal çoğulculuk, kendisini muhalefet ve iktidar olarak ortaya koyabilir. Köhnemiş klişeleri, ezberleri ve kalıpları tekrar ederek, kabile ve güruh olunabilir, ancak demokratik, çoğulcu ve özgür bir toplum olunamaz. Aklı ahlaktan ve adaletten ayırdığımız zaman cehalet ve esaret olarak robotlaşmış ve nesneleşmiş güruhlarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Milliyetçilik ve din istismarıyla farklı olanı ötekileştirme yalanlarına dayanan popülizm yoluyla kısa vadede siyasal iktidar amacına ulaşılabilir, ancak uzun vadede   ortaya çıkan tablo, demokrasinin, hukukun, barışın ve özgürlüğün tahrip olmasıdır. Tarikat-cemaat kabileciliğinden kurtulmadıkça özgür  ve demokratik bir toplum ve kültürün oluşumu mümkün değildir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER