© Yeni Arayış

Geçiş dönemi adaleti, geçiş dönemi hükümeti kadar önemli

Bakıner’in dikkat çektiği bir nokta ise, bu tür rejimlerde mevcut yargının, vatandaşların haklarını korumaktan ziyade rejimin devamını sağlamak için kullanıldığıydı. Dolayısıyla, Suriye’deki yargının, mağdurların haklarını arayabileceği bir mekanizma olmasını beklemek gerçekçi olmayabilirdi. Bunun yerine, geçiş dönemi adaleti, mağdurların yaşadığı acıların ve kayıpların alternatif başka hangi yollarla giderilebileceği düşüncesine dayanıyor.

Suriye’de Esad rejiminin düşüşü, halkta büyük bir coşku yaratsa da, Baas rejiminden “normal” bir düzene geçiş sürecinin nasıl gerçekleşeceği ve bu geçişi sağlayacak hükümetin kimlerden oluşacağı tartışılmaya devam ediyor. Ayrıca, bir dönem IŞİD unsurları barındırmış olan Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) gelecekteki yönetim şekli de konuşulan konular arasında. Bununla birlikte, yaklaşık 60 yıl süren kanlı rejimin mağdurları için adalet arayışı, bir başka önemli gündem maddesi olarak öne çıkıyor.

Rejim mağdurlarından bazıları, Saydnaya hapishanesinde öldüğünü sandıkları yakınlarının hayatta olduğunu öğrenerek büyük bir sevinç yaşadı. Ancak durum yalnızca rejim muhaliflerinin yaşadığı kayıplar, işkenceler ya da öldürülen yakınlarıyla sınırlı değil. Ülkeden kaçmak zorunda kalan ve çoğunluğu Türkiye’de yaşayan milyonlarca kişi, geride bıraktıkları sevdiklerinin akıbetini öğrenmek için sınır kapılarında uzun kuyruklar oluşturdu.

Öte yandan, sabık rejime duyulan öfkenin bir yansıması olarak, sokakta infaz girişimlerine dair kesinleşmeyen haberler de gündeme geldi[1]. Bu durum, HTŞ lideri Muhammed Colani’nin, askerlere af çıkaracaklarını[2] ancak insanlığa karşı işlenen suçları takip edeceklerini vurgulayan açıklamasıyla[3] yeni bir bağlam kazandı.

Tüm bu gelişmeler, beni 15-16 Kasım 2024 tarihlerinde Hakikat ve Hafıza Merkezi’nde düzenlenen Çatışma ve İnsan Hakları İhlallerine Yönelik Onarıcı Adalet Yaklaşımları Sempozyumunda[4] ele alınan konuları yeniden düşünmeye sevk etti. Ayrıca, “Anlaşabiliriz” adlı podcastimde geçiş dönemi adaleti üzerine konunun uzmanı Onur Bakıner ile gerçekleştirdiğim söyleşi[5] aklıma geldi. Şimdi bu iki konuyu bir arada ele alarak Suriye’yi tartışmak istiyorum.

Geçiş dönemi adaleti, ilk kez Nazi dönemi sonrasındaki Nürnberg davalarında gündeme geldi. Ancak, geçiş dönemi adaleti denince en önemli örnek, 90larda ırkçılık bittiğinde yaşanmış olan Güney Afrika ve burada kurulmuş olan Hakikat Komisyonları. Bu komisyonların öncelikli hedefi, mağdurların yaşadıklarının duyulmasını sağlarken, faillerin de suçlarını itiraf etmelerini teşvik etmektir.

GEÇİŞ DÖNEMİ ADALETİ NEDİR?

Podcast konuğum Bakıner, geçiş dönemi adaletini “geçmişle yüzleşme amacı taşıyan söylem ve pratikler” olarak açıkladı[6]. Bakıner, bu dönemin ya otoriter bir rejimden demokrasiye ya da bir (iç)çatışma ortamından barışa geçiş sürecini ifade ettiğini belirtti. Bu anlamda, Suriye’de demokratik bir rejim kurulabilirse, bunu hem otoriter bir rejimden demokrasiye hem de iç çatışmadan barışa geçiş çerçevesinde değerlendirmek mümkün olacak.

Bakıner’in dikkat çektiği bir diğer nokta ise, bu tür rejimlerde mevcut yargının, vatandaşların haklarını korumaktan ziyade rejimin devamını sağlamak için kullanıldığıydı. Dolayısıyla, Suriye’deki yargının, mağdurların haklarını arayabileceği bir mekanizma olmasını beklemek gerçekçi olmayabilirdi. Bunun yerine, geçiş dönemi adaleti, mağdurların yaşadığı acıların ve kayıpların alternatif başka hangi yollarla giderilebileceği düşüncesine dayanıyor.

Geçiş dönemi adaleti, ilk kez Nazi dönemi sonrasındaki Nürnberg davalarında gündeme geldi. 1970lerde Güney Avrupa’da (Yunanistan, İspanya, Portekiz) ve 80lerde Güney Amerika’da (Arjantin, Şili gibi ülkeler) otoriter ve askeri rejimler çöktüğünde, yeni geçiş dönemleri yaşandı ve bunların hepsi aynı şekilde ilerlemedi. Ancak, geçiş dönemi adaleti denince en önemli örnek, 90larda ırkçılık bittiğinde yaşanmış olan Güney Afrika ve burada kurulmuş olan Hakikat Komisyonları. Bu komisyonların öncelikli hedefi, mağdurların yaşadıklarının duyulmasını sağlarken, faillerin de af karşılığında suçlarını itiraf etmelerini teşvik etmektir. Bu alternatif adalet fikrinin gerisinde, bildiğimiz anlamdaki ceza yargılamasının bu tarz bir geçmişle yüzleşme mekanizması olarak düşünülmemiş olması yatar. Bir başka deyişle, ceza yargılaması aslında bireyleri yargılamak için kurulmuştur. Dahası, ceza yargılaması faillerin ve onların hakları üstüne kurulu, mağdurların sadece ifade verdiği ve sesinin pek duyulmadığı bir yerdir. Katı yargılama kurallarına tabidir.

Bakıner, bu komisyonlar yanında, onlarca ülkede tazminat programları; af; özür; anıtlaştırma gibi şehirlerde insan hakları anıtları dikilmesine dönük sembolik boyutu olan yaklaşımların da günümüzde önem kazanmış durumda olduğunu ifade etti.

HAKİKAT KOMİSYONLARI; TAZMİNAT; ÖZÜR; ANITLAŞTIRMA

Oysa, Hakikat Komisyonları, mağdurların yaşadıklarını anlatarak toplumsal hafızanın şekillendiği, esnek yapılar olarak öne çıkıyor. Bu mekanizmalar, ceza yargılamalarıyla ulaşılamayan hakikatleri ortaya çıkararak, mağdurların seslerini duyurabiliyor. Böylece ülkenin geçmişle yüzleşerek, geçmişin ağır insan hakları ihlallerinin duyulmasını ve toplumun yaşananlardan öğrenmesini ve toplumsal barışı sağlamaya katkıda bulunuyor. Bakıner, bu komisyonlar yanında, onlarca ülkede tazminat programları; af; özür; anıtlaştırma gibi şehirlerde insan hakları anıtları dikilmesine dönük sembolik boyutu olan yaklaşımların da günümüzde önem kazanmış durumda olduğunu ifade etti. Öte yandan, Bakıner’in de vurguladığı gibi, bugün kırktan fazla ülkede hakikat komisyonu bulunsa da bu tür onarıcı adalet mekanizmaları her zaman tüm mağdurların acılarını dindirmiyor ve tüm sorunları çözmüyor.

Sempozyuma dönersek, hocam Turgut Tarhanlı da, hukukun sosyal ilişkilerin çimentosu olduğunu ancak böyle dönemlerde yeterli olmadığını zira mahkemelerdeki denkleştirici adalet yaklaşımının adaletsizliğin yarattığı toplumsal kırılmanın nasıl giderileceği, toplumsal uyumun nasıl sağlanacağı üzerine yoğunlaşmadığını aktardı. Sempozyumdaki bir başka konuşmacı Manal Hamdan, Lübnan’da İç Savaş bitimi sonrasında benimsenen, her kesimden her militan grup için genel af çıkarılmış olmasının sonuçlarından bahsetti. Hamdan’ın Lübnan’daki toplumsal gruplar arasındaki ilişkileri kastederek söylediği “şiddet durdu ama savaş bitmedi” ifadesini not almışım. Dahası, Hamdan sözkonusu affın kaybedilmiş kişilerin ailelerinin mağduriyetini gidermediğini; büyük çoğunluğu sivil olan bu kişilerin ailelerinin onların akıbetini bilme ihtiyacını karşılamadığını; mağdur ailelerin ve sivil toplum kuruluşlarının mücadeleye devam ettiğini ve neticesinde, Lübnan Parlamentosu’nun 2018’de Kaybedilmiş Kişilere yönelik Kanun çıkarıldığını ve bu konuda çalışacak bir Komisyon kurulduğunu aktardı[7]. Aftan bahsederken Suriye kadar uzun bir iç savaş yaşamış, Suriye kadar farklı toplumsal kesimleri içeren komşu ülke Lübnan örneğine kulak vermek gerektiği açık. Kısaca, toplumsal onarım için mağdurlara ses veren mekanizmalara odaklanmak önemli.

Ankara’nın HTŞ üzerinde sahip olduğu düşünülen etkiden yararlanarak Suriye’de geçiş dönemi adaleti mekanizmalarının gündeme getirilmesine öncülük etmesi mümkün olabilir. Bu, yalnızca Türkiye’nin komşusunun yeniden inşasına değil, ülkedeki toplumsal barışın sağlanmasına yönelik önemli bir adım da olacaktır.

TÜRKİYE’NİN ROLÜ

Türkiye’nin Suriye politikasını değerlendirmek uzmanlık alanım değil, ancak son dönemde Türkiye’nin yakın çevresindeki ülkeler arasında birçok arabuluculuk girişiminde bulunduğunu biliyoruz. Örneğin, Temmuz 2022’deki Ukrayna ve Rusya arasında tahıl koridoru anlaşması[8] ya da Somali ile Etiyopya arasındaki anlaşmazlıkların çözümü[9] sürecinde Türkiye aktif bir rol oynadı. Nitekim, Türkiye’nin anlaşmazlık çözümünü bir dış politika aracı olarak görmeye başladığı söylenebilir.[10]

Bu bağlamda, Ankara’nın HTŞ üzerinde sahip olduğu düşünülen etkiden yararlanarak Suriye’de geçiş dönemi adaleti mekanizmalarının gündeme getirilmesine öncülük etmesi mümkün olabilir. Bu, yalnızca Türkiye’nin komşusunun yeniden inşasına değil, ülkedeki  toplumsal barışın sağlanmasına yönelik önemli bir adım da olacaktır.

Türkiye’nin bu tür onarıcı adalet mekanizmalarına kendi için de ihtiyaç duyduğu bir gerçek. Bu yaklaşımı Suriye için gündeme getirmenin, aynı zamanda Türkiye’nin de bu mekanizmalara olan mesafesini sorgulamasına katkı sağlayabileceğini düşünüyorum.

[1] BBC sees crowd surge over rumoured execution of Assad henchman, 12 Aralık 2024,

https://www.bbc.co.uk/news/videos/c3e3vjk4e7vo

[2] Syria after Assad 2024/25: Consequences and next steps, 13 Aralık 2024,

https://commonslibrary.parliament.uk/research-briefings/cbp-10161/#:~:text=HTS%20has%20announced%20a%20transitional,)%2C%20including%20important%20oil%20fields.

[3] Syrian leader offers reward for details of Assad officials involved in war crimes, 10 Aralık 2024,

https://www.theguardian.com/world/2024/dec/10/syria-fall-of-assad-regime-justice-atrocities-war-crimes-icc

[4] Sempozyum programına dair buraya bakılabilir. https://hakikatadalethafiza.org/haberler/catisma-ve-insan-haklari-ihlallerine-yonelik-onarici-adalet-yaklasimlari-sempozyumu-15-16

[5] Podcast bölümünü dinlemek isteyenler buraya bakabilir: “Ceza yargılaması toplumsal yüzleşme alanı değil”, Anlaşabiliriz https://soundcloud.com/anlasabiliriz-wecanfaway/ceza-yargilamasi-toplumsal-bir-yuzlesme-alani-degildir-konuk-onur-bakiner?in=anlasabiliriz-wecanfaway/sets/konumuz-toplumsal-uyu-mazl&si=d73642eb7245489c921b83f2e785b09f&utm_source=clipboard&utm_medium=text&utm_campaign=social_sharing

[6] Kendisiyle yapılan mülakatı, dinlemek yerine okumak da buradan mümkün olabilir: https://www.wecanfindaway.com/ceza-yarglamas-toplumsal-bir-yuzlesme-alan-degildir-konuk-onur-bakner/

[7] Lebanon Passes Law for the Missing and Forcibly Disappeared, Marking a Victory for Victims’ Families and for Justice, https://www.ictj.org/news/lebanon-passes-law-missing-and-forcibly-disappeared-marking-victory-victims%E2%80%99-families-and

[8] Food crisis: Ukraine grain export deal reached with Russia, says Turkey, 22 Temmuz 2022

https://www.bbc.co.uk/news/world-europe-62254597

[9] Türkiye'nin arabuluculuğuyla Somali ile Etiyopya'nın imzaladığı Ankara Bildirisi dünya basınında geniş yer buldu, 12 Aralık 2024

https://www.aa.com.tr/tr/gundem/turkiyenin-arabuluculuguyla-somali-ile-etiyopyanin-imzaladigi-ankara-bildirisi-dunya-basininda-genis-yer-buldu/3422894

[10] Bunun nasıl başladığı ve devam ettiğine dair yaptığı araştırmayı aktaran akademisyen Spyros Sofos ile Anlaşabiliriz’de yapılan mülakat için linki tıklayabilirsiniz. Mediation as foreign policy, the case of Turkey: https://soundcloud.com/anlasabiliriz-wecanfaway/turkeys-mediation-efforts-in-foreign-policy-guest-spyros-sofos?si=9d73c904e0034865b03c9510f8bd30bb&utm_source=clipboard&utm_medium=text&utm_campaign=social_sharing

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER