Felaketler üzerinden yükselen toplumsal kutuplaşma
SİYASETKartalkaya faciası ve benzer olaylardan çıkarılacak en büyük ders, politik kutuplaşmanın felaketlerin temel nedenlerini gölgede bıraktığı gerçeğidir. Bu kutuplaşma, ne yeni felaketlerin önlenmesine katkı sağlamakta, ne de mağdurların acılarını hafifletmektedir.
Kartalkaya Otel faciası, sadece geride bıraktığı hikayeler ve can kayıplarıyla değil, ardından ortaya çıkan toplumsal ve politik tartışma atmosferiyle de hafızalarımıza kazınmıştır. Yaşanan bu trajedi, maalesef ki toplumun bir kez daha politik hatlar boyunca bölünüp birbirini suçladığı bir kaosa dönüşmüştür.
Faciayı takiben sosyal medyada ve siyasi arenada ortaya çıkan tepkiler, ideolojik kamplaşmanın felaketlerin doğasını bile şekillendirdiğini göstermektedir. Bir taraf, mevcut iktidarın yıllardır sürekli hale gelen denetim eksikliklerini eleştirirken; diğer taraf, belediyenin sorumluluğu iddiası üzerinden muhalefeti olayı politize etmekle suçlamaktadır. Bu kutuplaşma toplumu, trajedinin nedenlerini anlamaktan ve sorumluları hesaba çekmekten çok, “diğer tarafı” suçlamaya odaklamaktadır.
Kartalkaya faciası, aslında öncesinde yaşanan çok sayıda felaketten bir farklılık taşımamaktadır. Yakın geçmişte yaşanan Soma maden faciası, Elazığ depremi, ve 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler gibi olaylar da politik ayrışmanın gölgelediği trajediler olarak hafızalarımıza kazınmıştır.
Yaşanan felaketler neticesinde ortaya çıkan tartışmaların sonucunda, odak noktası trajedinin gerçek sebeplerinden uzaklaşmaktadır. Eksik denetimler, yetersiz altyapı ve ranta dayalı inşaat politikası gibi felaketlere neden olan etkenleri oluşturan sistematik sorunları çözmek yerine mesele, siyasi tartışmalara indirgenmekte ve kamuoyunda gerçek bir farkındalık oluşturulamamaktadır.
Afetlerle ilgili uluslararası veriler, dünya genelinde düzensiz denetim standartlarına sahip ülkelerde felaketlerin etkisinin çok daha büyük olduğunu göstermektedir. Türkiye, dünya genelinde deprem riskine karşı en hazırlıksız ülkeler arasında yer almaktadır. Ancak bu veriler üzerine politika oluşturulmak yerine Türkiye’de tartışma, genellikle siyasi üstünlük sağlamaya yönelik bir sığlığa hapsolmuştur.
Doğa olaylarının ve insani hataların felakete dönüşmesini engellemek için etkili bir denetim mekanizması şarttır. Tarih boyunca, yaşadığımız çevre felaketlerinden mühendislik hatalarına, endüstriyel kazalardan finansal krizlere kadar pek çok trajik olayın temelinde denetim eksikliği yatmaktadır. Bu nedenle, toplumsal ve kurumsal yapılarda denetim sistemlerinin etkinleştirilmesi hayati öneme sahiptir.
Toplumun ihtiyacı, felaketlerin siyasi rant kapısı haline getirilmesinden vazgeçilmesidir. Bunu başarmanın yolu, daha şeffaf ve hesap verebilir bir kamu yönetimi ile sivil toplumun etkinliğinin artmasından geçmektedir.
DAHA ŞEFFAF VE HESAP VEREBİLİR BİR KAMU YÖNETİMİ
Denetim mekanizmasının önemini anlamak için şu soruyu sormak yeterlidir: Eksik veya yetersiz denetimle yüzleşildiğimizde, sistemler ne kadar güvenilir olabilir? Cevap açık: Denetim olmadan, riskler kontrol edilemez hale gelir ve bu da felaketlere davetiye çıkarmaktadır. Denetim mekanizması, bireysel ve toplumsal güvenliği sağlamanın temel taşıdır. Eksiksiz bir denetim sistemi, sadece riskleri minimize etmekle kalmaz, aynı zamanda toplumda şeffaflık ve güven duygusunu pekiştirmektedir.
Felaketlerin ardından şahit olduğumuz en çarpıcı görüntülerden biri dayanışma eksikliğidir. Oysa tarih, kriz zamanlarında dayanışma gösteren toplumların bu süreçlerden daha güçlü çıktığını kanıtlamıştır. Birlik ve beraberlik içerisinde hareket eden toplumlar, zorluklarla başa çıkmak konusunda daha büyük bir başarı sağlamaktadır.
Kartalkaya faciası ve benzer olaylardan çıkarılacak en büyük ders, politik kutuplaşmanın felaketlerin temel nedenlerini gölgede bıraktığı gerçeğidir. Bu kutuplaşma, ne yeni felaketlerin önlenmesine katkı sağlamakta, ne de mağdurların acılarını hafifletmektedir.
Toplumun ihtiyacı, felaketlerin siyasi rant kapısı haline getirilmesinden vazgeçilmesidir. Bunu başarmanın yolu, daha şeffaf ve hesap verebilir bir kamu yönetimi ile sivil toplumun etkinliğinin artmasından geçmektedir. Toplum, siyasi liderlerden hesap sormayı öğrenmeli, ancak bunu yaparken çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemelidir.
Kartalkaya faciası, bir trajediden öte toplumsal bir aynayı da gözler önüne sermiştir. Bu aynada görülen gerçek ise kendi toplumsal ayrışmamızın derinliğidir. Bu gerçeklikle yüzleşme başarılabilirse, bu faciadan bir ders çıkarılabilir.
İlginizi Çekebilir