Erdoğan’ın Sisi deneyimi
DIŞ POLİTİKA
Allah kimselerin başına vermesin, Erdoğan’ın içine düştüğü bu durumdan hem iktidar adaylarının hem muhalefetin çıkarması gereken derslerle dolu. Bu cehalet okyanusunun içinde dalgaların bir oraya bir buraya attığı trollerle karşılaşırsanız onlara şu soruyu sorun: Madem devlet aklı bunu gerektirir, madem NATO, Avrupa, Sisi, ABD vs. ile kerhen ilişkiye geçmek, onlarla ilişkileri iyi tutuyor görünmek gerekiyordu, o zaman neden sizden önceki iktidarları işbirlikçilikle, milli olmamakla suçladınız?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ağırlıklı ekonomik ve güvenlik konularını görüşmek üzere Kahire’de Mısır Devlet Başkanı Sisi’yle geçtiğimiz gün buluştu. Görüldüğü kadarıyla üç temel başlık vardı. Bir, ticaret hacminin artırılması, iki, İHA-SİHA satışı, üç, Gazze’deki durum ve yardımların girişi meselesi. Yıllar sonra gelişen bu ziyaretten tarafların beklentisi büyük de olsa insan yine de sormadan edemiyor, bunca hakaret ve gerilimden sonra yine mi dümen kırma?
Aslında tek sorun, Erdoğan’ın yıllarca kendisine hakaret ettiği, hatta kitlesine mutlak kötülüğün sembolü olarak gösterdiği, İstanbul’u kaybedersek kazanır dediği Mısır diktatörü Sisi ile görüşmesi, buluşması değil. Dünyada tükürdüğünü yalayan ilk lider Recep Tayyip Erdoğan da değil. Bir zamanlar ilişkileri oldukça gerginken ilişkilerini düzelten, düşman gördüğüyle barışan, bir zamanlar sövdüklerine daha sonra övgüler düzen liderler sürüsüne bereket.
Ancaaaak….
Erdoğan’ın durumu biraz farklı…
Kimse aslında Erdoğan’ı bir konuda fikrini değiştirdi ya da yürüttüğü stratejinin başarısız olduğunu gördükten sonra dümen kırdı diye eleştirmiyor. Eleştirilerin neredeyse tamamı, ilkeli olduğu konusunda haddinden fazla iddialı ve her zaman üst perdeden konuşan bir siyasi parti liderinin ilkesizliği ve dümen kırmayı neredeyse bir politik bir strateji haline getirmiş olması. Sadece bu olsa yine tamamdı… Ama başka şeyler de var.
Erdoğan her şeyden önce neredeyse bütün tükürdüklerini yalamak zorunda kalmış, hiçbir iddiasında sebat gösterememiş bir lider. İç-dış fark etmez yönetim ve siyasette zikzaklarla dolu, göz kamaştırıcı (!) politik geçmişi var. Ama itiraf edelim ki bütün bu zikzaklara rağmen başarılı sayılabilecek biri, iki nedenden dolayı: Bir, omurgalı hiçbir duruşu olmadığı halde son derece ilkeli bir görüntü vermesi ve seçmeni buna ikna etmesi. İki, her durumda ayakta ve iktidarda kalmayı başarması. Belki bunda kırmızı çizgilerinin olmamasının büyük katkısı vardır, ne dersiniz?
“Reyiz” aynı zamanda Türkiye’de ağır aksak da olsa hâlâ demokrasi var diyebiliyor olduğumuz, Sisi’yi diktatör ilan ettiği dönemden bu yana giderek Sisi’ye benzemiş ve otoriter eğilimli liderlerin yolunu büyük bir azim ve sebatla yürütürken uyduruk ve adaletsiz seçimlerle dahi hâlâ Türkiye’de demokrasi var imajını verebilmiş bir lider… Neredeyse bütün siyaset onca başarısızlığa ve fiyaskoya rağmen büyük ölçüde algı üzerinde yükseliyor.
Halbuki Erdoğan’ın uyguladığı politikaların hiçbiri alternatifsiz değildi. Örneğin daha temkinli ve ihtiyatlı olabilseydi Mısır’da hem Mısır halkı hem de Müslüman Kardeşler açısından darbe, daha az hasarla atlatılabilirdi. Türkiye-Mısır ilişkilerinde daha az tahribat meydana gelir dolayısıyla her seferinde bu kadar dümen kırmaz, Türkiye’nin Arap ve dünya basınında dalga konusu hâline gelmezdi. Aynıca bölgede Körfez ülkeleri başta olmak üzere bu kadar gerilim yaşanmaz, bölge birbirine girmez, belki Türkiye’de şu anda yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz belki de böylesine derin yaşanmazdı.
Darbeye elbette itiraz edilmeliydi. İnsan hakları temelinde yapılacak kışkırtıcı olmayan, sükûnetli ve kendinden emin, samimi bir itiraz uluslararası platformda daha fazla makes bulurdu. O zaman uluslararası arenada en azından belirli bir kesim, AKP’nin itirazının darbeye maruz kalan taraf İslamcı olduğu için değil, gerçekten insani endişelerden kaynaklanan bir tutum olduğuna ikna eder, daha etkili olurdu.
Aslında olan biten bütünüyle vizyonsuz, öngörüsüz, bir stratejik planlaması olmayan, sahipsiz kaldığı için rüzgârın önündeki yaprak gibi savrulan dış politika yapıcılar, devlet yetkilileri, hükümet kurmayları olduğunu, başımıza ne geldiyse hep kendi ellerimizle yapıp etmekle olduğumuz şeylerden kaynaklandığını söyleyecek hâlleri yok ya!
Ancak Erdoğan bunları yapmaktan çok uzak bir tutum sergiledi. Sağduyudan en ufak bir eser yoktu, öfke dolu kışkırtıcı konuşmalar ilişkileri gerdikçe gerdi. Bir zamanlar tehdit ettiği bugün ise ayaklarına gittiği Suud, BAE ve Bahreyn Mısır’daki İhvan iktidarının alaşağı edilişini bir intikam üslubuyla ele aldığı için Türkiye’ye karşı cephe aldılar.
Erdoğan bu kadarla da yetinmedi, hem yerel hem de genel seçimlerde “şahsım” ve parti temsilcileri kazanamazsa büyük bir maharetle şeytanlaştırdıkları Mısır liderinden bahisle “Sisi kazanır”ı sloganlaştırdı. Sadece Sisi’yi değil, rakiplerini şeytanlaştırmak için de “Sisi” alegorisine başvurdu. Ee, şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, muhalefetin yerinde olsaydınız, sizi şeytanlaştırmak için başvurulan bu tür benzetmeler ve hamaset dolu konuşmaların ardından iktidarın politikalarıyla istihza edip dalga geçmez miydiniz? Aynısını Erdoğan da yapardı.
Tabii böyle durumlarda ilkyardım çantası, acil durumda kendilerinden hızla yardım istenen trollerdir. Bu paralı askerler hızla devreye girip bu zikzaklarla dolu politikaların aslında devlet aklının sonucu olduğunu sizlere anlatmaya çalışır. Neymiş efendim, Erdoğan ilkeli duruşu nedeniyle o kadar yalnız bırakılmış ki sonunda çaresizce Sisi’nin ayağına kadar gitmek zorunda kalıvermiş. Zavallı ne yapsın!
Aslında olan biten bütünüyle vizyonsuz, öngörüsüz, bir stratejik planlaması olmayan, sahipsiz kaldığı için rüzgârın önündeki yaprak gibi savrulan dış politika yapıcılar, devlet yetkilileri, hükümet kurmayları olduğunu, başımıza ne geldiyse hep kendi ellerimizle yapıp etmekle olduğumuz şeylerden kaynaklandığını söyleyecek hâlleri yok ya!
Tabii ki devlet aklı diyecekler, uluslararası ilişkiler acımasız diyecekler, her taraf fırsatçı aç kurtlarla dolu diyecekler, diyecekler de diyecekler…
Ama hiçbir zaman Reyiz’e laf söyletmeyecekler, söylemeyecekler. Sadece troller mi? Elbette hayır. Güce tapan entelejansiya ve sözde gazetecilerin trollerle aynı serenadı dillendirecek..
Yandaş medyada iç-dış fark etmez herhangi bir konuda iktidar politikalarına iyi niyetli ve yumuşakça da olsa küçücük bir eleştiri gördünüz mü? Çok partili hayata geçmemizden bu yana halk olarak biz pek alışığızdır siyasilerin eleştirilmesine. Siyasiler de farklı derecelerde de olsa genelde eleştirileri hoşgörüyle karşılar, zaman zaman bu eleştirilerin haklılık payı olduğunu itiraf ederler(di), ta ki muhteşem Başkanımız, devletlu haşmetmeabımız iktidara gelene kadar.
Kısacası bu yapılan edilenlerin devlet aklıyla falan alakası yok arkadaşlar, olay tamamen hükümetimizin beceriksizliğiyle ilgili…
Allah kimselerin başına vermesin, Erdoğan’ın içine düştüğü bu durumdan hem iktidar adaylarının hem muhalefetin çıkarması gereken derslerle dolu.
Bu yapılan edilenlerin devlet aklıyla falan alakası yok arkadaşlar, olay tamamen hükümetimizin beceriksizliğiyle ilgili…Allah kimselerin başına vermesin, Erdoğan’ın içine düştüğü bu durumdan hem iktidar adaylarının hem muhalefetin çıkarması gereken derslerle dolu.
Bu cehalet okyanusunun içinde dalgaların bir oraya bir buraya attığı trollerle karşılaşırsanız onlara şu soruyu sorun: Madem devlet aklı bunu gerektirir, madem NATO, Avrupa, Sisi, ABD vs. ile kerhen ilişkiye geçmek, onlarla ilişkileri iyi tutuyor görünmek gerekiyordu, o zaman neden sizden önceki iktidarları işbirlikçilikle, milli olmamakla suçladınız? Onlar da sizin gibi bu vatanın evladıydı ve kerhen, bu ülkenin iyiliği için, insanlar benzin, yiyecek, gaz kuyruklarında perişan olmasın diye bahsettiğiniz ülke ve odaklarla iyi ilişkiler geliştirmek zorunda kalmış olamazlar mı?
O zaman sizden öncekilerden bazı yönler itibarıyla farkınız olmadığı gibi başka birçok yönden çok daha kötü durumdasınız demektir. Zira en azından onlar neyi yapabileceklerini neleri yapamayacaklarını biliyorlardı. Siz onu bile el yordamıyla öğreniyorsunuz. Öğrenip öğrenmediğiniz de tartışılır ya o da ayrı mesele…