© Yeni Arayış

Erdoğan’ın 'güçsüzlük' itirafı

Erdoğan’ın 'güçsüzlük' itirafı

Erdoğan’ın konuşması bir anlamda “güçlü değiliz”in itirafıdır. Sonuç olarak Türkiye güçlü olsaydı bahsedilen adımlar (İsrail’e girme) atılırdı. Ve güçsüzlüğümüzün temel nedeni, önce AKP’nin sonra iktidar blokunun iç siyasette izlediği kutuplaştırıcı siyaset. İkincisi de iç siyasete bağlı olarak dış siyasette meşruiyeti ve temeli olmayan bir hamasi politikalardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin Rize İl Teşkilatı toplantısında yaptığı konuşmada İsrail’e yönelik sert mesajlar verdi. Erdoğan konuşmasında; “Biz çok güçlü olmalıyız ki, bu İsrail Filistin'e bunu yapamasın. Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiç bir şey yok. Sadece biz güçlü olmalıyız ki bu adımları da atalım.” ifadelerini kullandı. Yazının hemen başında belirteyim, İsrail’in Gazze’de giriştiği katliam karşısında Batılı ülkeler başta olmak üzere dünyanın iki yüzlü tavrı, savundukları insani değerler açısından utanç vericidir. Tabi insanlığın düştüğü çaresizliği de not etmekte fayda var. İsrail’in katliamlarının durması ancak, ulus-devletlerden bağımsız olarak toplumların küresel dayanışması ve bunun siyasetinin kamusallaşması ile mümkün olabilecektir. Şimdi gelelim Erdoğan’ın açıklamasına. Öncelikle Karabağ ve Libya’ya girme konusunda eğer bilinçli bir tercih olarak söylenmemişse iki düzeltme yapmak durumundayız. İlki, Türkiye olarak Karabağ’a girmedik. Azerbaycan, Ermenistan’ın işgali altında olan Karabağ’a, yani kendi topraklarını kurtarmak için girdi. Türkiye, bu süreçte Azerbaycan’a askeri ve siyasi destek verdi o kadar. İkincisi, Libya’ya da biz girmedik. Tam tersine Erdoğan önce olası Libya saldırısına karşı açıklama yaptıktan sonra, Fransa ile birlikte NATO da Libya’ya yönelik harekat başlayınca destek verdik. Görüldüğü gibi, Erdoğan konuşmasında eğer bilinçli biçimde söylenmemişse gerçek olmayan iki bilgi var. Ya da bilinçli söylenmiş ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bizim bilmediğimiz gerçekler var demektir ki, bu da vahimdir. “Güçlü olmalıyız”dan kasıt, Türkiye’nin güçlü olmasını mı yoksa teşkilat toplantısına ev sahipliği yapan AKP’yi mi yoksa her ikisini de mi kast ediyor bilmiyoruz. Ama konuşmanın o bölümünden şunu anlıyoruz; “güçlü değiliz”. Çünkü, güçlü olsaydı bahsedilen adımları (İsrail’e girme) atılırdı.

GÜÇLÜ DEĞİLİZİN İTİRAFI

Erdoğan alıntıladığım konuşmasının ilgili bölümünü şöyle bitiriyor; “Yapmamak için hiç bir şey yok. Sadece biz güçlü olmalıyız ki bu adımları da atalım.” Burada “güçlü olmalıyız”dan kasıt, Türkiye’nin güçlü olmasını mı yoksa teşkilat toplantısına ev sahipliği yapan AKP’yi mi yoksa her ikisini de mi kast ediyor bilmiyoruz. Ama konuşmanın o bölümünden şunu anlıyoruz; “güçlü değiliz”. Çünkü, güçlü olsaydı bahsedilen adımları (İsrail’e girme) atılırdı. Evet içerde iç siyasette AKP de güçlü değil, dışarda, dış politikada Türkiye güçlü değil. Bunun nedeni önce AKP’nin sonra iktidar blokunun iç siyasette izlediği kutuplaştırıcı siyaset. İkincisi de iç siyasete bağlı olarak dış siyasette meşruiyeti ve temeli olmayan bir hamasi politikanın izlenmesi. AB’den kopuş, batıya, ABD’ye mesafe alma, Ortadoğu’da kültürel kimlik yani İslam üzerinden liderlik hayali hepsi bizi uluslararası ilişkilerde zayıflattı. Dahası Türkiye Batı’dan koparken ne Doğu ile ne de Ortadoğu ile sağlıklı ilişki kurma imkanı bulamadı. İçine düştüğü “Araf’ta” olma halini hem Batı hem de Doğu için pazarlık unsuru olarak kullanabileceğini düşündü ama bunda da başarılı olabilmiş değil. Sonuçta içerde ve dışarda izlenen politikanın sonucu her iki alanda da “değerli yalnızlık” oldu. Bu politikalar içerde ekonomik krizi derinleştirdikçe, Türkiye uluslararası ilişkilerde daha da zayıfladı. Ve hamaset adına mesafe aldığı tüm ülkelerle ilişkileri iyileştirmek adına attığı adımların Türkiye’ye maliyeti oldu. Mısır’la barışma da öyle oldu, Suriye ile barışma süreci de öyle oluyor. Erdoğan eğer içerde kendi partisini, dışarda Türkiye’yi güçlü bir ülke yapacaksa bunun yolu, içerde toplumsal barışı sağlamaktan geçer. Yani toplumun en az yüzde 50’si ile samimi bir barış yapması zorunludur. Bunun yolu da hukuk, demokrasi ve özgürlükten geçer.

İÇ BARIŞ SAĞLANMADAN GÜÇLÜ DEVLET OLUNMAZ

Erdoğan konuşmasında ifade ettiği “güçlü olmalıyız ki bu adımları da atalım.” tersinden okumayla doğrudur. Türkiye eğer uluslararası ilişkilerde zayıfsa bunun temel nedeni içerde ekonomik krizin yarattığı güçsüzlüktür. Buna bağlı olarak ikinci neden ise iktidar blokunun uluslararası ilişkilerde risk almak için ihtiyaç duyduğu siyasi meşruiyete de sahip olmamasıdır. Erdoğan eğer içerde kendi partisini, dışarda Türkiye’yi güçlü bir ülke yapacaksa bunun yolu, içerde toplumsal barışı sağlamaktan geçer. Yani toplumun en az yüzde 50’si ile samimi bir barış yapması zorunludur. Bunun yolu da hukuk, demokrasi ve özgürlükten geçer. Bu ise siyaset yapılan zihniyetin, bu siyaseti meşru kılan yönetim sistemi değişene kadar demokratik denetim açısından güçlendirilmesinden geçer. Bunu yapmasının zor olduğunu son dönemde yaşananlardan biliyoruz. Eğer bu gerçekse o zaman İsrail’e (askeri zorluklar dışında) yönelik adım atmak da imkansız demektir. Unutmayalım ki, bir ülkenin gücü ekonomik gücü ile doğrudan bağlantılıdır. Bizim ekonomimiz durumu da ortada. Unutmayalım ki, ekonomiden gelmeyen güç, hamaset ile gelmez. O zaman soru şu; Erdoğan neden İsrail’i hedef aldı? Sokak hayvanları yasasının gündemi değiştirme süresi doldu, gündem değiştirmek için başka bir konu lazımdı, o da İsrail’e tehdit oldu.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER