© Yeni Arayış

Enflasyon her şeyi bozar!

Günümüzde Türkiye’de benzer bir ahlaki erozyon yaşanıyor. Marketlerde satılan gıda ürünlerinin gramajı düşürülüyor ama fiyatlar aynı kalıyor. Bir kilogram yazan ürünün içinde 900 gram ürün çıkıyor. Zeytinyağı diye aldığımız ürünlerin içine başka yağlar katılarak tüketici kandırılıyor. Uzmanlar bu tür uygulamaları açıkça “sahtekârlık” olarak niteliyor.

Yüksek enflasyonun yarattığı ahlaki erozyondan kurtulmanın tek yolu ekonomik istikrarı yeniden sağlamak, gelir dağılımını düzeltmek ve dürüstlüğü tekrar toplumsal bir değer haline getirmektir. Aksi takdirde, bugün kısa vadede kazandığını zanneden fırsatçıların, dolandırıcıların ve yolsuzluğa bulaşmış kesimlerin hüküm sürdüğü bu düzen, yarın hepimizi daha büyük bir çıkmazın ve yoksulluğun içine sürükleyecek.

Son günlerde herkesin dilinde tek bir kelime var: Enflasyon. Ekmekten benzine, elektrikten kiralara kadar her şeye zam üstüne zam geliyor. Toplumun büyük çoğunluğu geçinme derdinde. Ancak bu ekonomik krizin bir başka boyutu daha var ki o da toplumda yarattığı ahlaki çöküş. Merkez Bankası eski baş ekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara X mesajında “Yüksek enflasyon sadece ekonomiyi değil, toplumun ahlaki yapısını da derinden sarsar" diye yazmış. Yerden göğe kadar haklı.

Yüksek enflasyonun suç oranlarını artırdığı artık akademik çalışmalarla sabit. Türkiye’de son 12 yılda enflasyon %918 artarken, dolandırıcılık suçları tam 48 katına, hırsızlık suçları ise 41 katına yükseldi. Bu rakamlar bize şunu söylüyor: Cebimizden çıkan para miktarı arttıkça, dürüstlük de değerini kaybediyor.

Tarih boyunca enflasyonun ahlakı nasıl bozduğuna dair çarpıcı örnekler mevcut. 1920'lerde Almanya’da yaşanan hiperenflasyon sırasında suç oranları hızla yükselmiş, ekonomik kaos döneminde dolandırıcılar, kumarbazlar ve sahtekârlar toplumda adeta rol model olmuştu. Benzer şekilde Fransız İhtilali sırasında kağıt para değerini yitirince, ülke çapında vurguncular ve fırsatçılar zenginleşmiş, bu durum toplumun genel ahlaki değerlerini sarsmıştı. Harvard Üniversitesi’nde yapılan ve 75 ülkeyi kapsayan bir araştırma da enflasyonun yükseldiği ülkelerde yolsuzluk oranlarının da arttığını ortaya koyuyor.

Günümüzde Türkiye’de benzer bir ahlaki erozyon yaşanıyor. Marketlerde satılan gıda ürünlerinin gramajı düşürülüyor ama fiyatlar aynı kalıyor. Bir kilogram yazan ürünün içinde 900 gram ürün çıkıyor. Zeytinyağı diye aldığımız ürünlerin içine başka yağlar katılarak tüketici kandırılıyor. Uzmanlar bu tür uygulamaları açıkça “sahtekârlık” olarak niteliyor.

Bununla da sınırlı değil. 3 yıl önce ayçiçek yağı krizi sırasında, fiyatların bir anda %30 artmasıyla marketlerde izdiham yaşandı. Bazı satıcıların depolarında ürünleri gizleyip piyasaya sürmediği ortaya çıktı. Ticaret Bakanlığı sadece 2024 yılında fahiş fiyat uygulayan firmalara 216,4 milyon TL ceza kesti. Otomotiv sektöründe de benzer stokçuluk vakaları görüldü. Böylece yüksek enflasyon ortamında fırsatçılar, dürüst vatandaşların sırtından büyük servetler elde etti.

Unutulmamalı ki, paranın değeri ve toplumun ahlaki değerleri arasında doğrudan bir ilişki vardır. Para satınalma gücünü kaybettikçe, dürüstlük, güven ve adalet duygusu da hızla erir. Ekonomik kriz sadece paramızı değil, vicdanımızı da eritiyor. Güvensizlik toplumun her yerine yayılıyor. Bu güvensizlik, toplumsal barış ve huzur ortamını tehdit ediyor.

Kamuda ve özel sektördeki yolsuzluk ve rüşvet vakaları da enflasyon ortamında ciddi şekilde artıyor. Yüksek enflasyonun oluşturduğu ekonomik belirsizlik ve gelir dağılımındaki bozulma, bazı kesimlerin haksız kazanç elde etmek için etik dışı yöntemlere yönelmesine neden oluyor. İş yapma biçimleri bozuluyor; dürüstlüğün yerini rüşvet ve torpil alıyor. Kamu ihalelerinde usulsüzlükler ve kayırmacılık, özel sektörde ise etik dışı rekabet uygulamaları giderek yaygınlaşıyor. Bu durum, toplumun kurumlarına olan güvenini derinden sarsıyor.

Toplumdaki bu yozlaşmanın belki de en tehlikeli sonucu gençlerin umutsuzluğa düşmesi. Gençlerin bakış açısı neden değişiyor? Çünkü çevrelerinde kısa yoldan zengin olan, dürüstlüğü hiçe sayan, etik olmayan yöntemlerle yükselenleri görüyorlar. Sosyal medyada kolay para kazananların, lüks yaşamlar sürdürenlerin öyküleri karşılarında duruyor. Bu durum gençleri “çalışmak anlamsız” düşüncesine itiyor. Gençler için dürüst çalışmak, emeğinin karşılığını almak artık hayal gibi görünüyor. Bu nedenle, kolay yoldan zenginleşen dolandırıcıları, kara para aklayanları ve fırsatçıları örnek alıyorlar. İşte bu, toplumun çimentosu olan kültürün ve etik değerlerin yıpranmasına neden olan ciddi bir toplumsal tehlike.

Unutulmamalı ki, paranın değeri ve toplumun ahlaki değerleri arasında doğrudan bir ilişki vardır. Para satınalma gücünü kaybettikçe, dürüstlük, güven ve adalet duygusu da hızla erir. Ekonomik kriz sadece paramızı değil, vicdanımızı da eritiyor. Güvensizlik toplumun her yerine yayılıyor. Bu güvensizlik, toplumsal barış ve huzur ortamını tehdit ediyor.

Sonuç olarak, yüksek enflasyonun yarattığı ahlaki erozyondan kurtulmanın tek yolu ekonomik istikrarı yeniden sağlamak, gelir dağılımını düzeltmek ve dürüstlüğü tekrar toplumsal bir değer haline getirmektir. Aksi takdirde, bugün kısa vadede kazandığını zanneden fırsatçıların, dolandırıcıların ve yolsuzluğa bulaşmış kesimlerin hüküm sürdüğü bu düzen, yarın hepimizi daha büyük bir çıkmazın ve yoksulluğun içine sürükleyecek.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER