© Yeni Arayış

Emekliye verilen bin liralık zammın düşündürdükleri

Bütçeden emeğe mi yoksa sermayeye mi daha fazla pay ayırdığınız sizin topluma ve olaylara bakış açınızı yansıtan en önemli kriterdir benim için. Bizim bütçemizden emeklimize bu kadar pay düşüyorsa ve üstelik ülkemiz tarihinde görülmemiş derecede bir gıda enflasyonu varken bunu yapıyorsak, bu insanlara yeterince değer vermediğimizi düşünmekten başka bir çaremiz kalmıyor.

Belki de bütün hayatlarını emeklilik zamanında yaşayacakları küçük bir refahın hayali ile geçiren milyonlarca insan, ne yazık ki karnını zor doyurdukları bir dönem yaşıyorlar. İkramiyeye yönelik beklentileri de elbette daha fazla idi, ama ülkeyi yönetenler bütçemizden onlara sadece 1000 liralık bir zammı layık gördüler!

Türk halkı, aile ve sosyal bağları çok güçlü bir toplumdur. Bu sayede birçok ekonomik ve sosyal sorunu daha kolay atlatabilmekte ve en zor zamanlarda ayağa kalkmayı bilmektedir. Planlama konusunda ne kadar çok eksiğimiz varsa, krizden çıkma konusunda da o kadar maharetli bir toplumuz diyebiliriz. İşte bu yüzdendir ki mesela deprem kuşağında, depreme dayanıksız evler inşa edebiliyor ama en ağır depremlerin bile yaralarını kolayca sarabiliyoruz.

Ramazan ayları da sosyal dayanışmaların en üste çıktığı zaman dilimleri oluyor. Herkes için farklı bir anlamı olan bu mübarek ayın bende uyandırdığı his her zaman yardımlaşma ve dayanışma olmuştur. İnsanların birbirine yardım etmeyi adeta bir görev addettiği bu zamanlarda ülkenin her köşesinde bir iyilik seferberliğine tanık olmak işten bile değildir. Ancak bu yıl durum biraz farklı sanki. Ekonomik krizin etkisiyle insanlar yardım ederken eskisi kadar cömert olamıyorlar. Toplumun belli bir zengin tabakası dışında hemen herkesin satın alma gücü düşmüş durumda. Eskiden yer bulunmayan restoranlar şimdi iftar vakitlerinde genellikle dolmuyor bile. Belediyelerin iftar çadırlarının sayısı da, önündeki kuyruk da artıyor. Aileler bile diğer aile bireylerini davet ederken iki kere düşünmek zorunda kalıyorlar. Sofralardan eksilen gıda ürünlerini saymıyorum bile, eski zengin iftar sofraları adeta bir nostalji haline geldi.

Ve bu ramazanda emeklilerin bayram ikramiyelerinin 3 bin liradan 4 bin liraya çıktığı haberini aldık. Elbette bu duruma üzülmemek mümkün değil. Belki de bütün hayatlarını emeklilik zamanında yaşayacakları küçük bir refahın hayali ile geçiren milyonlarca insan, ne yazık ki karnını zor doyurdukları bir dönem yaşıyorlar. İkramiyeye yönelik beklentileri de elbette daha fazla idi, ama ülkeyi yönetenler bütçemizden onlara sadece 1000 liralık bir zammı layık gördüler!

Tasarruf denilen şey yine dar gelirlinin katlandığı bir sürece dönüştü. Mesela tasarruf tedbiri olarak, engellilere ders veren sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmeleri iptal edildi ya da yenilenmedi.

Bütçe demişken, günümüz karmaşasında çok farkında olamasak da siyasetin gerçek fonksiyonunu anlamaktan uzaklaştığımızı hissettim bu vesile ile. Nedir siyaset? Bu soruya herkesin farklı bir cevabı vardır. Bence siyaset en basit anlatımla, bütçeyi neye/nereye/kime harcadığınızdır. Bütçeden emeğe mi yoksa sermayeye mi daha fazla pay ayırdığınız sizin topluma ve olaylara bakış açınızı yansıtan en önemli kriterdir benim için. Bizim bütçemizden emeklimize bu kadar pay düşüyorsa ve üstelik ülkemiz tarihinde görülmemiş derecede bir gıda enflasyonu varken bunu yapıyorsak, bu insanlara yeterince değer vermediğimizi düşünmekten başka bir çaremiz kalmıyor. EYT ile denge bozuldu, devlet daha fazlasını nasıl verecek dediğinizi duyar gibiyim. EYT’nin bütçeye oldukça yüksek bir yük getirdiğinin farkındayım. Ama siz EYT çıktı diye daha düşük bir makam arabası kullanmaya başlayan bir kamu görevlisi gördünüz mü? Ya da geçiş garantili yolların, köprülerin müteahhitleri ile oturup, EYT yüküne hep birlikte katlanmalıyız diye pazarlık yapıldığını? Görmedik! Tasarruf denilen şey yine dar gelirlinin katlandığı bir sürece dönüştü. Mesela tasarruf tedbiri olarak, engellilere ders veren sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmeleri iptal edildi ya da yenilenmedi. EYT’den önce daha yüksek emekli maaşı alanların maaşı reel olarak azaltıldı. Yani aslında bütçeden dar gelirliye düşen kısmın paydaşı çoğaltıldı ama bütçenin dar gelirliye düşen kısmı reel olarak artmadı.

Aşağıda bu konu hakkında bazı grafikler paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi dünyadaki bazı ülkelerin milletvekili maaşları ile asgari ücret arasındaki oranı gösteriyor. Bu fark bizde 9 kat. Emekli milletvekillerinde ve yan geliri olanlarda bu fark doğal olarak daha fazla oluyor. Bu arada milletvekillerinin sahip oldukları sosyal hakları eklediğimizde makas çok daha fazla açılıyor.

 

2018 yılındaki tabloya göre bu fark 11 kattan 9 kata düşmüş ise de hala çok yüksek. Burada sorun bence milletvekili maaşlarının yüksek olmasında değil, asgari ücretin düşük olmasından ve milletvekillerinin bütçeden daha az pay alma konusundaki isteksizliğinden kaynaklanıyor. Ben bu durumu şu örnekle açıklamak istiyorum. Bir ailede aile reisinin, yaşadıkları ekonomik bir sıkıntı sırasında kendi sigarasını, eğlence harcamalarını hiç azaltmayıp, okula giden çocuğunun harçlığını azaltması ne kadar adil ise bu durum da o kadar adildir!

Aşağıdaki diğer tabloda ise Türkiye’de gıda enflasyonu oranları var. Özellikle pandemi sonrasında Türkiye gıda enflasyonuna çare üretmekte zorlanıyor. Bu kadar verimli topraklara sahip bir ülkenin bu kadar pahalıya karnını doyurmasının üzüntüsü bir yana artık dar gelirli ailelerimiz için bu durum bir beka sorununa dönmüş durumda. Zira insanların gelirleri artmazken zorunlu tüketim harcamaları inanılmaz şekilde artıyor ve ne yazık ki gıda tasarruf edilecek bir alan değil. Daha fazla makarna ile beslenen çocuklar, eti ayda 1 kez gören sofralar bizim hakkımız olmamalı.

 

Alttaki tabloda dünyada en fazla gıda enflasyonu yaşayan ülkeler bulunmakta. Türkiye’nin 4. sırada olması oturup hepimizin şapkamızı önümüze koyup düşünmesi gereken vahim bir durumdur.

Şimdi bu tablolar çerçevesinde baktığımızda emeklimize verilen 4 bin liralık ikramiyenin ne kadar az ve değersiz olduğunu hepimizin anlaması gerekiyor. Türkiye gibi hemen her alanda yüksek potansiyeli bulunan bir ülke için bu tabloların kabul edilmesi mümkün değildir. Türkiye, bütçe tercihlerinde de uyguladığı ekonomik politikalarda da daha adil olmak zorundadır. Aksi yukarıda belirttiğim gibi kaybedilen nesiller ve beka problemidir!

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER