© Yeni Arayış

Emekliler krizin kurbanı olmayı kabul etmiyor (I)

Emekliler krizin kurbanı olmayı kabul etmiyor (I)

17 bin lira olarak belirlenen asgari ücretin ancak %60’ına denk seviyede tutulan emekli maaşı maaştan çok bir sosyal yardım ödeneği fonksiyonuna indirgendi. Yoksulluğun pençesine düşen emeklilerin birçoğu çocuklarının yanına taşınma, iş arama, sigortasız çalışma gibi seçeneklere yönelmek zorunda kaldı. Enflasyonla mücadele ve kemer sıkma politikalarıyla gidilen 2024 Yerel Seçimleri emeklilerin siyasi davranışının seçim sonuçları üzerinde belirleyici etki yaptığı bir siyasi kırılma noktasına dönüştü.  Türkiye’de 2018 kur krizinden beri 6 yıldır içinden çıkılamayan büyük bir ekonomik buhran dönemi yaşanıyor. Buhranın hem başlangıcını hem de derinleşmesini açıklayan en önemli faktör iktidarın siyasi ve ekonomik tercihleri. Aynı iktidar buhranın yükünü taşıma görevini de çalışanlarla birlikte özellikle emeklilerin sırtına yüklüyor. İktidar bankacılık ve finans sektörü ile şirketlerin karlarını koruyarak üst üste ekonomik büyüme verileri elde etse bu büyüme tüketiciye, yani seçmene yansımıyor. Çalışanların gelirden aldığı pay önceki dönemlere göre azalıyor. Buna karşılık, halkın siyasete katılımının sadece sandığa sıkıştığı Türkiye’de oy tercihleri artık halkın iktidara karşı kullanabildiği tek cezalandırma aracı. Son yerel seçimler de iktidara bir reaksiyon aracı olarak kullanma motivasyonuyla sandığa gitme eğiliminin emekliler arasında daha yaygın olduğunu gösteriyor. Bu yazı dizisinde 2024 yerel seçimlerinde emeklilerin oy verme davranışını ekonomik oy verme teorisi ve iktidar-seçmen ilişkisi bağlamında açıklayacağım. İlk yazıda ekonomik buhranı özetleyen bir giriş yaptıktan sonra iktidarın buhranın yükünü taşıma görevini nasıl emeklilerin sırtına yüklediğini özetleyip, TEAM verileri ışığında emekliler arasındaki parti tercihlerini ele alacağım. Erdoğan hem dış politikada yaşanan eksen kayması tartışmaları hem de 2018 seçimlerinde esen milliyetçi rüzgarın da etkisiyle Pastör Brunson tartışması üzerinden Türkiye-ABD ilişkilerini gerginleştirmeyi seçti. Bunun sonucunda ABD eski Başkanı Donald Trump’ın agresif tweetleriyle birlikte dolar yükselişi tetiklendi. Bir anda kur maliyetinin ikiye katlanmasının sonucunda Türkiye’de maliyetler arttı, kuru dengelemek için zorunlu faiz artışı geldi ve ekonomik harcama ve yatırımlar azaldı.

EKONOMİK BUHRAN: TÜRKİYE’DE ERDOĞANOMİCS DÖNEMİ (2018-2023)

Ekonomik buhranı başlatan ve derinleştiren asli unsur iktidarın siyasi ve ekonomik tercihleriydi. İktidarın sahibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem dış politikada yaşanan eksen kayması tartışmaları hem de 2018 seçimlerinde esen milliyetçi rüzgarın da etkisiyle Pastör Brunson tartışması üzerinden Türkiye-ABD ilişkilerini gerginleştirmeyi seçti. Bunun sonucunda ABD eski Başkanı Donald Trump’ın agresif tweetleriyle birlikte dolar yükselişi tetiklendi. Bir anda kur maliyetinin ikiye katlanmasının sonucunda Türkiye’de maliyetler arttı, kuru dengelemek için zorunlu faiz artışı geldi ve ekonomik harcama ve yatırımlar azaldı. Dar tanımlı işsizlik %15’i gördü. Erdoğan-Trump çatışması sonrasında gerçekleşen ekonomik küçülmenin ardından gidilen 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı kaybeden iktidar, faturayı “faiz yükseltme” kararına kesti ve heterodoks politikalar uygulamaya başladı. Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın ekonominin patronu olduğu dönemde faiz yükseltmeden kuru baskılamak için milyarca dolar rezerv yakıldı. Düşük faizli kredilerle konut ve araç alım-satımı kolaylaştırıldı. Buna rağmen piyasada oluşan güvensizliğin giderilememesi ve beklenen ekonomik rahatlamanın gelmemesiyle ortaya çıkan iktidar içi homurdanmalar Albayrak’ın görevinden istifasıyla sonuçlandı. Fakat sonrasında Erdoğan Naci Ağbal yönetimine bir sene bile dayanamadı. Merkez Bankası yönetimi birkaç kez değişirken ekonomide görünen yüz 2023 seçimlerine kadar Albayrak çizgisini sürdüren Nureddin Nebati’ye bırakıldı. Bu istikrarsızlığın sonucu ise tırmanan ve durdurulamayan enflasyon oldu. TÜİK verileri bile bu sonucu gizleyemedi. Elbette ki en büyük aktör olsa da iktidarın kararları ekonomik buhranı derinleştiren yegane etmen değil. 2018’den bugüne pandemi, Rusya-Ukrayna Savaşı, Kahramanmaraş-Hatay deprem, gibi büyük çaplı olayların gerçekleşmesi de bütçe üzerinde harcama yönünde enflasyonist baskılar oluşturdu. Ayrıca 2023 seçimleri kampanya dönemi öncesinde Erdoğan Cumhur İttifakı seçmeninde verdiği kayıplar neticesinde anketlerde İmamoğlu ve Yavaş’ın gerisinde çıkarken, Kılıçdaroğlu da Erdoğan’a yaklaşmak üzereydi. Enflasyon sorununu ortadan kaldıramayan ve seçmenin cezalandırmasından çekinen iktidar, ekonomik buhranın geçici çözümünü seçim ekonomisi uygulamakta buldu. Asgari ücret zammı, EYT sorunu gibi beklentiler karşılandı. Kadrolu memur ve işçi sayısı 4,5 milyonu, sözleşmeli çalışanlarla birlikte kamu personeli sayısı 5 milyonu aştı. Erdoğanomics döneminde patlayan enflasyon ve derinleşen ekonomik buhranın yükü, piyasa ezberleri doğrultusunda bütçe ve ülke ekonomisine “yük” olarak görülen emeklilere yüklendi. Öte yandan, emekliler Türkiye’deki mevcut ekonomi elitleri tarafından yük olarak görülse de çalışan/emekli oranı halen AB ortalamasından yüksek.

2023 SONRASI ERDOĞANOMİCS DÖNEMİNİN BEDELİ EMEKLİYE ÖDETİLİYOR

Fakat iktidar bu politikanın mali sonuçlarını eşitlikçi bir vergi politikası ve daha sıkı denetlenen, verimlilik ve kamu yararına dayalı bir programla aşmak yerine, piyasa ezberlerine dayalı yolu tercih etti ve bu ezberlerle bütünleşen bir ismi, Mehmet Şimşek’i ekonominin başına getirdi. Beklentilere uygun şekilde Mehmet Şimşek kamu harcamalarını verimlileştirme ve sermayeyi daha çok vergilendirme yerine maaşa bağımlı kesimleri cezalandırmayı tercih etti. Enflasyona karşı maaşlar korunamazken, faiz artışları da enflasyona karşı mücadelede beklenen etkiyi yaratamadı. Daha da önemlisi, EYT kararlarıyla birlikte sayıları 2 milyon artarak 15,2 milyona ulaşan emekliler (pasif sigortalılar) Mehmet Şimşek döneminin adeta “kurbanı” seçildi. 2018-2023 Erdoğanomics döneminde patlayan enflasyon ve derinleşen ekonomik buhranın yükü, piyasa ezberleri doğrultusunda bütçe ve ülke ekonomisine “yük” olarak görülen emeklilere yüklendi. Öte yandan, emekliler Türkiye’deki mevcut ekonomi elitleri tarafından yük olarak görülse de çalışan/emekli oranı halen AB ortalamasından yüksek. Türkiye’de 25,3 milyon aktif sigortalı çalışana karşılık, büyük çoğunluğunu emeklilerin oluşturduğu aylık gelir ödenen pasif sigortalı kişi sayısı 15,2 milyon. Aktif sigortalı/pasif sigortalı oranı Türkiye’de 1,67 olarak kaydedilirken, AB ortalaması 1,65. Yani Türkiye’de EYT düzenlemesine rağmen, çalışanların emeklilere oranı halen yüksek. Üstelik Polonya, Bulgaristan, Romanya gibi gelir düzeyi Türkiye’ye daha yakın olan ülkelerde bu oran 1’e doğru düşüyor. Ayrıca emekli aylıklarına ayrılan pay konusunda Türkiye AB’nin oldukça gerisinde. AB genelinde emekli ödemelerinin GSYH’ye oranı %9,5 seviyesindeyken, Türkiye bu oran sadece %4,1.[1] Türkiye’de bütçenin ana kalemlerinden biri olmamasına rağmen emekli maaşının asgari ücrete oranı Erdoğanomics döneminde (2018-2023) giderek azaldı. 2019’da emekli maaşı asgari ücretin %101’ine denk iken 2023’te %74’üne, 2024’te %60’ına geriledi. 2023 seçimleri sonrasında kemer sıkma politikasının uygulandığı Mehmet Şimşek döneminde uygulanan politikalar sonucunda emekliler giderek dezavantajlı hale geldi. Başka bir ifadeyle, siyasi krizlerle ortaya çıkan ve derinleşen ekonomik buhran ve popülist seçim ekonomisinin kurbanı olarak emekliler seçildi. Genel olarak hükümet tarafından yapılan zamlar enflasyonun gerisinde kalırken asgari ücret açlık sınırıyla denk bir standart ücret barajına dönüştü. 17 bin lira olarak belirlenen asgari ücretin ancak %60’ına denk seviyede tutulan emekli maaşı ise maaştan çok bir sosyal yardım ödeneği fonksiyonuna indirgendi. Yoksulluğun pençesine düşen emeklilerin hayat standardı düşerken birçoğu çocuklarının yanına taşınma, iş arama, sigortasız çalışma gibi seçeneklere yönelmek zorunda kaldı. Öyle ki DİSK’in açıkladığı rakamlara göre 2002 yılında yüzde 36,6 olan çalışan veya iş arayan emeklilerin oranı Aralık 2023’te yüzde 55,3’e yükseldi.[2] Enflasyonla mücadele ve kemer sıkma politikalarıyla gidilen 2024 Yerel Seçimleri emeklilerin siyasi davranışının seçim sonuçları üzerinde belirleyici etki yaptığı bir siyasi kırılma noktasına dönüştü. Bir sonraki yazıda 2024 Yerel Seçimleri sonrasında gerçekleştirilen TEAM araştırmasının verileri kapsamında emeklilerin siyasi tercihlerini değerlendireceğim. [1] https://arastirma.disk.org.tr/wp-content/uploads/2024/03/Avrupada-ve-Turkiyede-Emekliler-Rapor-Mart-2024-Son-Rev.pdf [2] https://arastirma.disk.org.tr/?p=11042

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER