© Yeni Arayış

Yamalı Bohçaya Dönen Hayatlar: 8 X 8

Kıvanç Sezer, son filmi 8 X 8’in karakterleri ve dünyası çok tanıdık. Film adını yazım tekniğinden alıyor. Her biri sekiz sahneden oluşan sekiz sekans halinde yazıyor Sezer filmi.

Son yıllarda herkesin dilinde aynı soru var. “Bize ne oluyor?” Arkadaşlık, flört ya da seks ilişkilerinde yozlaşmadan söz edip duruluyor. “Biz nasıl bu hale geldik, yalnız feci yozlaştık!”. Kuşkusuz düne dair her şeyin pirüpak olduğuna inanmak sürdürmesi daha kolay bir eylem. Hesap kitap yapmadan, kendini ortaya dökmeden, yüzleşmeden ve tabii ki sorumluluk almadan. Hal böyle olunca maraz ve defoların üstü kapatılıyor.

Dünya üzerinde yalnız değiliz. Bu basit cümleyi son zamanlarda düşünüp duruyorum. Bir çocuğun istismarından, şiddet gören kadından, faşizme maruz kalan mülteciden sorumluyuz. Tamir edilmek yerine üzeri örtülen defolar öyle kolay değiyor ki bir başkasına. Tüy gibi havalanıp bıçak gibi saplanıyor. Televizyon karşısında kötülüğe lanet okuyup, hashtagli tweetler atmak ise sarıyor yaralarımızı.

Kendini kapatmayan her oyuk, başkasının mezarı oluyor. Yamalı bohçaya dönen karakterlerin dünyasında film de böyle başlıyor. Bu filmde iyiler ve kötüler aynı karakterin içinde mi yoksa iyilerin kötü olmak için bahanesi mi var? Cevaplanması kolay olmayan sorular. Şundan eminim ki gri karakterlerin sahte dünyası, ilmek çözerek yaşayanlar için bir cehennem haline geldi. 

Gökyüzüne değen beton yığını, yalanlarla bezeli konuşma, noktalama işareti yerine kullanılan küfür. Yeni yeni ve iyi ki hayatımıza giren ilişki şiddeti terimleri: gaslighting/ manipülasyon, love bombing, ghosting, çatıda her zaman akıtan ama tamir edilmeye gerek duyulmayan erkeklik, karakter olmayan/ olamayan birey.  

Ana akım diziler ve bağımsız filmler ayakları yere sağlam basan, hayata değen işlere odaklandı. İçinde iyiyi ve kötüyü barındıran, derinleşmeyen, yamalı bohça, gri karakter çıkıyor karşımıza. Dizilerde karakterin hasarları travmalara; yanlışları birilerine bağlanıyor. Tıpkı gerçek dünyadaki gibi. Ancak kötülüğü aklamak için bahaneler üreterek iyiyi yüceltmek karakteri kartonlaştırıyor. Bağımsız filmler tüm zorluklarına rağmen bu konuda şanslı. Yaşadığımız dünyanın penceresinden bakıp iyi ve kötü özellikleri tek bir karakter potasında eritiyor.

Evet oradaki karakter de yamalı bohça ama bağımsız sinema tam olarak bunu yapmaya çalışıyor, yaşadığımız çağa ve insana ışık tutarken her insanın içinde iyi ve kötü vardır diyor. Bu sözü üretirken de yukarıda bahsettiğim cehenneme dönen dünyayı mekân olarak seçiyor. Gökyüzüne değen beton yığını, yalanlarla bezeli konuşma, noktalama işareti yerine kullanılan küfür. Yeni yeni ve iyi ki hayatımıza giren ilişki şiddeti terimleri: gaslighting/ manipülasyon, love bombing, ghosting, çatıda her zaman akıtan ama tamir edilmeye gerek duyulmayan erkeklik, karakter olmayan/ olamayan birey.  

Kıvanç Sezer, son filmi 8 X 8’in karakterleri ve dünyası çok tanıdık. Film adını yazım tekniğinden alıyor. Her biri sekiz sahneden oluşan sekiz sekans halinde yazıyor Sezer filmi. Satranç karelerini bir sahne olarak düşünüyor ve satranç tahtasını dolduran bir eser tasarlıyor. Simge ve motif olarak satrancın karşımıza çıktığı filmin adı tıpkı Kıvanç Sezer’in dediği gibi, hem çok şey söylüyor hem de hiçbir şey söylemiyor. Film ve karakterler de tam olarak böyle aslında. Gri karakterler ve çok yakından tanıdığımız bu dünyanın izleri. Hem çok şey söylüyor hem de hiçbir şey söylemiyor. Çünkü bu çağa özgü. Bu yüzden de filmi izlerken herkes kendisinden bir an ya da benzerlik kurarak duygudaşlık kuruyor.

Birey olamadan sevgilinin her şeyi olmaya çalışanların, sığ ve çamurlu denizde sahte keyfiyetlerle yüzenlerin, hiçbir zaman suçlu olmayıp her zaman mağdur olanların hikayesi. Kendi yarattığı mağduriyetlerden karakter devşirmeye çalışan yamalı bohça ruhların hikayesi. İyi ve kötüsüyle kendinden mesul olmadığı için bir yabancının başına gelen kötülükten sorumlu olanların hikayesi.

Film ayrılığın eşiğindeki Sarp ve Eda’nın kiraladıkları airbnb evinde geçiyor. Eda, yurtdışına taşınacağı için ilişkileri çatırdamaya başlamış. Bu bir veda tatili aslında. Sarp, bu ayrılığı kabullenemiyor. Çoktan Almanca kursuna başlamış. Eda’nın hayatı hakkında söz sahibi olmakla ilgilendiği için kendine ait bir hayatı olmadığını fark etmiyor bile. Eda da canhıraş ayrılmak istediği Sarp’la o tatile çıkarken, Sarp’ın ayrılmak istemediğini çok iyi biliyor. Sarp’ın yaşatmaya; Eda’nın öldürmeye çalıştığı bu ilişki aynı hayatın içinde.

Ne var ki ikisi de kendisinden ziyade karşısındakinin kusurlarıyla ilgilendiği için suçlamalar, kavgalar, özürler, sevişmeler ve sevişememeler mikserlenerek toksik ilişki keki kabarmış halde seyirciye sunuluyor. Yeterince toksik bu ilişkiye, evdeki yabancı Can, ölüm temsiliyetiyle dahil oluyor ve üçgen tamamlanıyor. Karakterler arasında ve karakterlerin kendi içindeki iyi ve kötü dengesi sürekli değişiyor. Bu da tek mekânda geçen filme ritm katıyor. Diyalogların akıcı olması ve karakterlere dair doneler taşıması; oyunculuk başarısıyla birleşince ortaya leziz bir iş çıkıyor. 

Eda, Sarp ve Can üçgeninde ilerleyen ve finallenen 8 X 8, yaşadığımız dünyayı yaşadığımız dünya haline getirenlerin, bizim, her birimizin hikayesi. Birey olamadan sevgilinin her şeyi olmaya çalışanların, sığ ve çamurlu denizde sahte keyfiyetlerle yüzenlerin, hiçbir zaman suçlu olmayıp her zaman mağdur olanların hikayesi. Kendi yarattığı mağduriyetlerden karakter devşirmeye çalışan yamalı bohça ruhların hikayesi.

İyi ve kötüsüyle kendinden mesul olmadığı için bir yabancının başına gelen kötülükten sorumlu olanların hikayesi. Dilerim bu dünya içinde çocuklar ve hayvanlar olmadığında yanıp kül olur.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER