Eko Politik’ten uzlaşma paneli
SİYASETSancar niyet ve koşullar, güven ve sözler, plan ve ufuklar olarak çiftlediği bu kavramları sürecin henüz adının dahi, konmamasından umutsuz olunmaması üzerine kelamla bağladı. Yine de ortada önce barış hedefi olduğunda mutabık kalındı. Oral Çalışlar’ında söz alarak altını çizdiği önce barış sonra çözüm iş planı konuşulurken MHP’nin çok ses getiren Barış twitinin aynı zamana gelmesi ise beni çok güldüren bir tevafuk oldu.
İstanbul kışının tekrar başladığı bir Cumartesi sabahında 9.30’da başlayacak organizasyona toplu ulaşımla Bostancı’dan ulaşmak için 8’den önce evden çıkarken hava daha aydınlanmamıştı. Türkiye’yi Katar saat dilimine sokan AKP iktidarı ile daha ne kadar yol arkadaşlığı yapacağız, bu bitmeyen yönetme iştahından ne zaman kurtuluruz sorusuna cevap arayarak karanlıkta adımlarımı sıklaştırırken kendimi bu ülkenin 100 yılı aşan demokrasi tarihindeki pek çok karakterle mukayese ettim.
Sevgili yazar Bilgehan Uçak’ın davetlisi olarak adımımı attığım Dedeman Otel’de gerçekleşen EkoPolitik’çe düzenlenen panelin başlığı oldukça iddialıydı:
Ayrışmadan Uzlaşmaya: Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek.
3 kısımdan oluşan toplantının ilk oturumunda moderatör Mithat Sancar, Konuşmacılar Tarık Çelenk, Bekir Ağırdır, İpek Çalışlar ve Taha Akyol’du. Bu panelin başlığı: Türkiye’nin Yakın Dönem Demokrasi Serüveni olarak konmuştu.
2. panelin başlığı Demokratik Yenilenme Yolları moderatörü gazeteci Cansu Çamlıbel’di. Burada katılanlar Pierre Hazan, Uğur Özdemir ve Bosna’dan Mustafa Çeriç’ti.
Son panelde ise moderasyon koltuğunda Osman Can otururken Sevtap Yokuş, Zeynep Ardıç ve Ramazan Arıtürk konuşmacı koltuğundaydı. Bu panelin başlığı ise Demokrasiyi Geliştirmek için Kurumsal Reformlar idi.
Aynı zamanda Eko Politik Yönetim Kurulu Başkanı olan Hukukçu Ramazan Arıtürk’ün açılışını yaptığı programda TUSİAD Başkanı Orhan Turan ikinci oturumun MUSİAD Başkanı Erol Yarar ise son oturumun açılışı için sahne aldılar.
Toplantının kapanışı ise en medyatik katılımcı Bülent Arınç’a kalmıştı.
İzleyenler arasındaki pek çok isim arasında Ali Bulaç’ı, Mümtazer Türköne’yi, Oral Çalışlar’ı, Nagehan Avcı’yı, İrfan Aktan’ı, Mehmet Altan’ı ve daha pek çoklarını saymak mümkündü. Deva’dan yeni ayrılan Burak Dalgın eski Vakıfbank Genel Müdürü Mehmet Emin Özcan ve çalışkan Yeni Arayış yazarı Mehmet Akif Koç ve Cafer Solgun toplantı vesilesiyle benim şahsen tanıdıklarım arasına girdiler.
Toplantı çok hızlı başladı. Mithat Sancar’ın moderatör koltuğunda oturması yanında aslında bu ekibin Çözüm Sürecine veda edildikten sonra dağıldığı ve uzun ayrılıktan sonra tekrar bir araya geldiği bilgisi bu hızın asıl gerekçesiydi.
Ne diyordu şarkı “ya içindesindir çemberin ya da dışında kalacaksın”. Türkiye’de yaşamak bir çemberin etrafında dönmek.
Tarık Çelenk gibi en karanlık zamanda dahi ışık olmaya çalışan bir sesle toplantının açılması iyimserlik bayrağının fora edilmiş olduğunu gösteriyordu. Gerçi hemen ardından söz alan Bekir Ağırdır’ın Türkiye’nin protoplazmasına dair malumatfuruşluğun getirdiği rasyonel kötümserliği dengeleyici olarak yerini hemen alıvermişti. Oturumun diğer üyeleri İpek Çalışlar ve Taha Akyol ise bu ülkenin soğuk savaş yıllarından bugüne akan hikayesinin yüzleri olarak panorama çizdiler. Moderatör ve aynı zamanda bugün için sözünü dinlemenin ilave bir değer taşıdığı Mithat Sancar’ın kavram çiftleri ise belki de son yaşadıklarımızın anahtarlığında şıngırdayan parlak metallerdi.
Sancar niyet ve koşullar, güven ve sözler, plan ve ufuklar olarak çiftlediği bu kavramları sürecin henüz adının dahi, konmamasından umutsuz olunmaması üzerine kelamla bağladı. Kızılderililer çocuklarına onlar bir başarı elde edene kadar isim vermezlermiş. Belki de süreç kendi adını kendi koyacaktır. Yine de ortada önce barış hedefi olduğunda mutabık kalındı. Oral Çalışlar’ın da söz alarak altını çizdiği önce barış sonra çözüm iş planı konuşulurken MHP’nin çok ses getiren Barış twitinin aynı zamana gelmesi ise beni çok güldüren bir tevafuk oldu.
Katılımcıların da sorularıyla uzayan ve en sonunda Bülent Arınç’ı da çok kızdıran cüzi süre aşımına yol açan (aslında süre aşılmamıştı ama Bülent Arınç’ın aklına bu kadar uzun konuşma yatmamış) ilk oturum kapandıktan sonra oldukça doyurucu ikramlarla dolu yemek salonuna indik.
İkramların bolluğu ve katılımcıların kahiren Türkiye siyasetinde sağ kanada yakınlığı ister istemez benim gibi iflah olmaz solcuya sağ siyasetin “doyurucu” olduğunu düşündürüyordu.
İkinci oturum Fransız ve Boşnak katılımcılar yanında Edinburgh Üniversitesinden akademisyen Uğur Özdemir’in akıcı İngilizcesine binaen İngilizce gerçekleşti. Hem katılımcı profili hem de Uğur Özdemir’in çok iyi hazırlanmış akademik sunumu ile bu bölümde biraz ayaklar yerden kesildi. Uğur Özdemir’in çatışma kültüründen uzlaşmaya kutuplaşmadan yakınlaşmaya çağrı içeren sunumunun daha çok paylaşılmasını umarım. Toplantının sonunda sorular bölümünde ısrarla adını vermeyen ama Fransız katılımcıya hafiften bir dış güç muamelesi çeken soru ise yolun ne kadar uzun çemberin ne denli kısır dönme potansiyeli olduğunu işaret etmekteydi.
3. bölümün moderatörü Osman Can ise her zamanki pozitif haliyle toplantının sonuna canlılık kattı. Bu bölümdeki akademik bakışın müellifi olan Zeynep Ardıç’ın sunumu da çözümün hukuksal boyutunu ve sorunun aslında bir demokrasi sorunu olduğunu hatırlatan öze dairdi. Bu sunuma itiraz bu defa güneydoğunun en ucundan geldi. Hakkarili katılımcı Zehra Hanım'ı biraz eleştirerek ülkede demokrasi değil Kürt sorunu var hatırlatmasını yaptı. 4 maddede Kürt sorunu için çözüm isteklerini sıraladı. Demokrasi sorunu çözülmeden Kürt sorunu çözülür mü ben de en az Zeynep Ardıç kadar şüpheciyim.
Bülent Arınç’ın artık gizlemediği “bitse de konuşsam” tavrı ile 3. Bölüm biraz da hızlıca kapandı.
Bölüm başlarında konuşan TUSİAD Başkanı Orhan Turan konuşmanın sonuna sıkıştırdığı Kayyum karşıtı duruşla toplantının özünü anladığı izlenimi vermekteydi. Erol Yarar ise benim altına imza atacağım sermayenin etnisitesi yoktur tezinin ağırlığında bir giriş yaptı. Bu girişle de hızını alamasa gerek doğu ve batı arasında üretim/harcama dengesizliğinin altını çizdi. Adeta bir Beyaz Türk tavrı içeren bu konuşmaya eklediği asıl ezilen Yeşil Sermaye diyerek “aşağılanan bizim cenahtı tavrı” ise Türkiye’de bu hikayenin daha prim yaptığını, yapacağını göstermesi bakımından manidar oldu.
Toplantının assolisti Bülent Arınç toplantının usulüne o kadar çok itiraz etti ki maddi manevi çok çaba harcadığına emin olduğum Sayın Ramazan Arıtürk’ün buna üzülebileceğini düşünerek kaygılandım.
Günün sonunda EkoPolitik’in bu paneli sadece yapılabilmiş olmasıyla bile umuda eklenen bir halka oldu. Bagajda ne olursa olsun durakta bekleyenler çok fazla. Türkiye bence iktisaden daha fazla kavgayı kaldırma şansına sahip değil.
Esasen toplantının bitiş saati belliydi ve çok da şaşma göstermemişti ama Bülent Arınç’ın tahammül eşiği belli ki bayağı düşmüştü. Neyse ki tahammül eşiğini asıl düşürenin kim ve ne olduğunu medya vasıtasıyla okuma ve görme şansına hemen herkes sahip oldu. Bülent Arınç’ın çıkışları arasında toplantının detaylı konularının kaynaması çok da şaşırtıcı olmadı.
Mehmet Uçum&Cübbeli tandemine yönelik çıkışı, Televizyona çıkmam yasak sızlanması konuşmanın en çok akılda kalan detayları olarak çokça paylaşıldı. Son 10 yıllık AKP icraatından mesuliyetim yoktur şerhi ise aslında pek çok soruya cevap niteliğindeydi. Böyle felaket bir sezonda dahi Beşiktaş maçına yetişeceğiz diyerek işi espriye vurması ve önceliklerinin adalet ve Demokrasi yanında Beşiktaş olduğunun anlaşılması Arınç’ın tercihlerinin bu aralar çok da revaçta olmadığı manasına geldi.
Günün sonunda EkoPolitik’in bu paneli sadece yapılabilmiş olmasıyla bile umuda eklenen bir halka oldu.
Bagajda ne olursa olsun durakta bekleyenler çok fazla. Türkiye bence iktisaden daha fazla kavgayı kaldırma şansına sahip değil. Ne konuşursak konuşalım para kendi adına konuşuyor ve son sözü o söylüyor. Para olmadan da hiçbir şey olmuyor. Bunu iyi öğrendik.
EkoPolitik adıyla müsemma benim savunduğum gerçeklerin altını çiziyor. Ekonomiyi politikadan politikayı ekonomiden ayrı tasavvur etmek tarakdalı koymadan tarhana çorbası yapmaya benzer. Hadi herkes Kastamonulu değil daha açık söyleyeyim soğansız menemen yapmaya benzer.
Daha sırada Kastamonu’nun gastronomik dertleri var çözün şu Kürt meselesini. Acelemiz var.
İlginizi Çekebilir