© Yeni Arayış

Düşünmeye davet

Sokrates, öğrencileriyle yaptığı soru-cevap yöntemi ile insanların doğruyu bulmalarını sağlamaya çalışır. Bu yöntem, o dönem için devrim niteliğindedir ve statükoyu tehdit eder. Onun “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözü, bilginin ancak sorgulamayla ortaya çıkabildiğini gösterir.

İnsan, her duygusunu, her fikrini açıklıkla ortaya koyabilmeli. Korkmadan, başına ne geleceğini düşünmeden yapabilmeli bunu. Hesapsızca ve kendiliğinden çıkabilmeli cümleler. 

Sartre, “Hayatta olduğundan emin olmak için konuşmalısın” der. Ona göre konuşmak, yaşamakla aynı anlamı taşır. Konuşmadığında düşünmemeyi, düşünmediğinde ise yok olmayı seçersin. Var olmanın en temel göstergesi düşünmek ve o düşünceleri korkusuzca ifade etmektir.

Sokrates, bireylerin özgürce düşünmelerinin gerekliliğini savunur ve düşünme etkinliğinden yoksun bir hayatın bir değeri olmadığını söyler. Ona göre böyle bir hayat, tam anlamıyla canlı bile sayılamaz. Ancak Sokrates, düşündüğü ve düşüncelerini korkusuzca ifade ettiği için bir tehlike olarak görülür, ölüm cezasına çarptırılır.

Sokrates’in yargılanma süreci bu açıdan oldukça çarpıcıdır. Atina’da, gençleri yanlış yönlendirdiği ve tanrılara inanmayarak sapkınlık yaptığı gerekçesiyle suçlanır. Ancak bu suçlamaların ardında, onun toplumun geleneksel değerlerini sorgulaması ve yöneticileri eleştirmesi yatmaktadır.

Sokrates, öğrencileriyle yaptığı soru-cevap yöntemi ile insanların doğruyu bulmalarını sağlamaya çalışır. Bu yöntem, o dönem için devrim niteliğindedir ve statükoyu tehdit eder. Onun “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” sözü, bilginin ancak sorgulamayla ortaya çıkabildiğini gösterir.

Ölümü kabul edişi ise düşünceleri uğruna verdiği cesur bir mücadeledir. Oysa ölüm cezasının düşmesi için özür dilemesi ya da sürgünü kabul etmesi yeterlidir. Sokrates bunu reddeder; çünkü düşüncelerine bağlılığı ve ilkelerinden ödün vermeme kararlılığı onun varoluş sebebidir. Topluma olan borcunu ödediğini ve eleştirel düşüncenin tohumlarını ektiğini bilmenin huzuruyla ölümü seçer.

Elbette hepimizin Sokrates kadar cesur olması beklenemez. Belki de gerekli de değildir. Ancak gerekli olan bir şey var ki o da düşünmek, sorgulamak ve konuşmak zorunda olduğumuz gerçeğidir. Evet bu bir zorunluluktur. Yaşamın hakkını verebilmek, insanlığa katkı sunabilmek ve gelecek nesillere umut dolu günler bırakabilmek istiyorsak, bu erdemleri içselleştirmemiz gerekmektedir.

Doğduğumuz andan itibaren konuşamadıklarımızın bedelini ödemiyor muyuz? Bastırdıklarımızın, susturduklarımızın acısı hep sonradan çıkmıyor mu? Önce bize yetiştirenlere itaat etmeyi öğrenerek, onlar karşısında itiraz etmemeyi kabullenerek başlıyor hayatımız. Sonra başka kural koyucular giriyor devreye. Okullarda yıllar boyunca kalıplaşmış, sorgulanması dahi mümkün olmayan düşüncelerle kuşatılıyor çocukluğumuz, gençliğimiz. Kurallara uymanın, uyumlu olmanın erdemleri anlatılıp herhangi farklı bir düşünceye sahip olanlar, intizamı/ düzeni bozmakla itham ediliyor. 

Okullarda eleştirel düşünme becerisini geliştirecek bir eğitim modeli benimsenmelidir. Çocukların soru sormaları, yaratıcı düşünmeleri ve farklı bakış açılarını keşfetmeleri desteklenmelidir. Felsefe dersleri, küçük yaşlardan itibaren müfredata eklenerek, öğrencilerin doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği kazanmaları sağlanmalıdır.

DÜŞÜNMEYE SEVK EDECEK BİR EĞİTİM MODELİ BENİMSENMELİDİR

Adeta düşünmenin değil düşünmemenin eğitimi veriliyor. Oysaki doğduğumuz andan itibaren sahip olmamız gereken en büyük kazanım “düşünme becerisi” dir. Düşünebildiğimiz oranda üretebilir, katkı sunabilir ve yapılan yanlışlar karşısında durabiliriz. 

Bu nedenle gündemimizde dahi olmayan bu konu acilen gündeme alınmalı ve çözümler üretilmelidir.

Okullarda eleştirel düşünme becerisini geliştirecek bir eğitim modeli benimsenmelidir. Çocukların soru sormaları, yaratıcı düşünmeleri ve farklı bakış açılarını keşfetmeleri desteklenmelidir. Felsefe dersleri, küçük yaşlardan itibaren müfredata eklenerek, öğrencilerin doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği kazanmaları sağlanmalıdır.

Eğitimin amacı bireylere düşünme becerisini kazandırmak olmalıdır. Ancak gerçekte olan bunun tam tersidir. Düşünmek tüm inançlar, tüm ideolojiler için bir tehdit olarak görülür; özellikle eleştirel düşünce. Olanı olduğu gibi kabul etmeyen, sorgulayan ve yeni bir fikir ortaya koyma derdinde olanlar tarihin hiçbir döneminde makbul kabul edilmemiştir. Cezalandırılmış, tehdit edilmiş, bastırılmış, çoğunlukla ortadan kaldırılmışlardır. Mevcut düzenin devamlılığı, sorgusuzluğa ve itaata dayanır.

Tarihin akışını değiştiren tüm büyük dönüşümler, düşünmenin ve cesurca konuşmanın bir ürünüdür. Galileo’nun bilimsel gerçekleri savunması, Rosa Parks’ın sessiz bir oturuşla direnişi başlatması, Halide Edip Adıvar’ın yazıları ve konuşmalarıyla işgale karşı direnişin gelişmesine katkıda bulunması, düşüncenin ve konuşmanın dönüştürücü gücünü gösterir.

Bu nedenle düşünen, sorgulayan ve konuşmaktan çekinmeyen bireyler olmayı hayatımızın merkezine koymalı, yetişmekte olan nesillerin bunu amaç edinerek yetişmelerini sağlamalıyız. "Unutmayalım ki, tarih susanları değil, konuşanları; itaat edenleri değil, sorgulayanları hatırlar." Dünyayı değiştirenler, eleştirel düşüncenin ve cesaretin yolunu seçenlerdir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER