© Yeni Arayış

Tanpınar'a Huzur Yok 34. Bölüm: Cemiyetçe, modernleşmiş numarası yapıyoruz

Garson meslekî bir tebessümle sordu: “Siz, Ahmet Hamdi Beysiniz, değil mi?”  “Hayır. Ben Mançuryalı Kızıl Prens’im!” dedim. Aksiliğim üzerimde. 

Başlıyor ömrün ve ölümün güzelliği

[SELÂM]

Radyo haberlerinde “Pera Palas’ta polis, Rus uyruklu bir teröristle çatıştı” anonsunu duyunca kulak kabarttım.

“Sayın dinleyenler, Beyoğlu Emniyet Başmüfettişi Fatin Fantom ile zaptiyeler, 4 yaşındaki M.M. adlı öksüz çocuğu kaçıran Rus terörist Viktor Shishkin’i, Pera Palas’ın 411 numerolu odasında bu sabah 6 sularında kıstırdı. Polisin ‘Dur!’ ihtarına riayet etmeyen Rus haydut ateş açtı. Çatışmada, Beyoğlu Kahramanı Müfettiş Fantom göğsünden ve omzundan yaralandı. Derhal, Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılan Müfettiş’in durumu ne yazık ki ciddi. Baştabip verdiği demeçte ‘Şükür ki kurşun kalbe isabet etmemiş. Elimizden geleni yaptık. Sayın Fantom şu anda yoğun bakımda. Allah’tan ümit kesilmez’ dedi. Pera Palas’taki baskında kaçacak yer bulamayan Shishkin, kurşunu bitince, dördüncü kattaki odanın penceresinden atlayarak kayıplara karıştı. Mühendis olduğu belirtilen kaçağın nasıl hayatta kaldığı yahut yaralanmadığı bir muamma. SSCB Sefareti’nden bir diplomat, Shishkin’in Moskova Emniyeti tarafından da aranan, ruhi muvazenesi bozuk bir şahıs olduğunu beyan ederek, ‘Tahkikat hususunda, Türk resmî makamlarıyla işbirliğine hazıroz’ dedi. Bu arada, olaydan salimen kurtulan küçük M.M., anneannesi N.M.’ye teslim edildi…”

Pencereden baktım. Suskun ağaçlar, lodosta ürperiyorlardı.

Fatin Fantom ölümle pençeleşiyor… Bu durumda benim davamı kim yürütecek? Başmüfettiş neden Viktor Shishkin’in peşine düştü? Bahtiyar Kont’un tanışı Rus mühendis niçin çocuk kaçırsın? Peh…

Sandalyeye oturdum. Aydaki Kadın’ın müsveddelerini toplayıp kenara koydum. Daktiloya kağıt taktım.

  Hakikaten, cemiyet olarak iyi bir masaja ihtiyacımız var.  

Tüm bu vakalar bir romanda cereyan etseydi, onları insicamlı [uyumlu, tutarlı] kılmak için neler lazım gelirdi? Bu sual tek bir cevapla karşılanamaz. O halde sualleri çoğaltmakla başlamak lazım:

1 - Bahtiyar Kont benimle neden tanışmak istedi?

2 - Nermin Mermi kim? Hıristiyan Mezarlığına gömüldüyse, nasıl… Böyle durumlarda yanlış soru sormamak şart; öyleyse kısa kesmeli. Belki de mektupları bana Leydi Mermi yazmıyor?

3 - Ivan Shishkin’in boyadığı portre… Nastasya Filippovna… Hımmm…

4 - Viktor, Lami ve Bahtiyar arasında bir mesele mi vardı?

5 - Mühendis Viktor… Terörist miydi yani? Şuursuz, hedefini şaşırmış, saldırgan bir deli?..

6 - Nastasya neden Fatin Fantom’a ve bana aynı günlerde muhabbet kredisi açtı? Dostoyevski’den ilham alan şarkıcı, rastgele yaşayan bir çapkın mı?

7- Nermin Mermi’nin mektubundaki şu sözler:

Sizi kuşatan tehlike çemberi gitgide daralıyor maalesef.

Tanışacağınız kimselerin yardımıyla yeni ipuçları yakalayacağınızı umuyorsunuz.

Gelgelelim huzura ermek niyetiyle sarf-ettiğiniz çabaların bedeli korkunç derecede ağır olabilir.

Kediyi bir dosta emanet ediniz.

Ve teslim olunuz.

İstikbalde, bir muharrir ve münevver sıfatıyla hürmet göreceğinizden kuşku duymayınız.

Üzülerek söylüyorum ki…

Bu cürümden yakanızı sıyırmanızın şimdilik imkanı yok.

Hiçbir hafiye, hiçbir zaptiye, hatta hiçbir romancı bu akıllara zarar düğümü çözemez.

Hatta siz, edebiyat atomunu parçalamış siz bile, Ahmet Hamdi Bey…

Beklenmeyenin kaçınılmazlığıyla kimse başedemez…

8 - Bahtiyar Bey ne uğruna öldü? Bana duyduğu hayranlıktan ötürü bir mebus ile muharriri katleden dostumun canı pahasına sakladığı sır ne? Nermin Mermi gibi o da hapse girmemi mi istiyordu? Yani… ben tutuklanayım diye mi öldü?

9 - Viktor’un kaçırdığı öksüz yavru… Kimsesiz bir çocuğu fidye için rehin almış olamaz herhalde?

Bu muammayı, cehennemlik dâhiler kafa kafaya verip tasarlamışlar sanki  

Hafiyelikle çözülmesi imkansız davayı, romanlaştırarak anlaşılır kılmak da müşkül. Uğraş dur. Bu muammayı, cehennemlik dâhiler kafa kafaya verip tasarlamışlar sanki. Kafamın içinde bir rögar kapağı fırıl fırıl dönüyor. İyisi mi dışarı çıkıp yaprakları boyayayım. Olympos Dağı’ndaki fildişi kuleden inip fırına çırak girmiş gibiyim.

Gökyüzünden rendelenmiş buz yağıyordu. Titrek mat ışıklar ve kararsız karanlığın çalkantısı içinde İstiklal Caddesi bir deniz mağarasına benziyor. Alınyazımın mürekkebi akmıştı. Mayın tarlasında debelenen şişko, şaşı ve sarhoş bir avcı gibi hissediyorum. Avdan eli boş dönersem, vakit öldürmüş olurum. Gerçi hayat mayın tarlasında da devam ediyor…

Caddedekilerin çıtkırıldımlığa varan kibarlıkları, esasen aleladeliğin kalıplarından dışarı taşmayı yasaklayan kurallara uymaktan ibaretti. Biz cemiyetçe, modernleşmiş numarası yapıyoruz. Hakikaten, cemiyet olarak iyi bir masaja ihtiyacımız var.

Yorgo’nun Meyhanesi’ne girerken Mallarme’nin mısraını hatırladım: “Meçhul bir felaketten buraya düşmüş…”

Sahnenin hakimi Nastasya Filippovna, dans eden her kadın gibi, olduğundan zeki görünüyor. Harput Ermeni’si Vahan Boyajiyan’ın bestesi Telgrafın Telleri’ni okuyor: “Telgrafın tellerini arşınlamalı / Yâr üstüne yâr seveni kurşunlamalı”

Garson meslekî bir tebessümle sordu: “Siz, Ahmet Hamdi Beysiniz, değil mi?”

“Hayır. Ben Mançuryalı Kızıl Prens’im!” dedim. Aksiliğim üzerimde.

Gece-yarısından sonra kulise, assolist Filippovna’yı görmeye gittim. Elbisesini değiştirmişti. Etrafı toplayan kadına yol verdi. Başbaşa kalmıştık. Bu kadının ısırıcı güzelliği insanı felce uğratıyor. Zorlama şuhluk ve yapmacık şımarıklıkla “Üstat Tanpınar” dedi “ne sevinçli bir sürpriz! Buyurun lütfen, şeref verdiniz.”

“Ruslar” dedim “benden ne istiyorlar?”

Bir an şaşırdı. Gözleriyle soru işareti çengeli çizdi: “Ooo, vehimleriniz beynelmilel bir keyfiyet kazanmış…” dedi sıcak bir küçümsemeyle.

“KGB ölmemi istiyor. Lakin buna bir mana veremiyorum. Neden?”

“KGB mi?..”

“Siz… Nastasya Filippovna, Nermin Mermi’siniz aslında, değil mi?”

“Fena halde yanılıyorsunuz” dedi. “Bildiğim kadarıyla Nermin Hanım 4 sene önce Hakkın rahmetine kavuşmuş.”

“Bunu nereden biliyorsunuz?”

“Unuttunuz mu, evinize geldiğim gün posta kutunuzda onun mektubunu bulmuştum. Merakımı celbetti.” Ve cebinden bir gazete kupürü çıkarıp uzattı.

Üzerine tükenmez kalemle “2 Mart 1954, Yeni İstanbul” yazılmış haberin başlığı şuydu: Sanat Tarihçisi Nermin Mermi, doğum yaparken hayatını kaybetti. Ve Nermin Mermi’nin fotoğrafı, Nastasya’ya hiç benzemiyordu.

Tefrikanın tüm bölümlerini okumak için yukarıdaki görsele tıkla ☝️

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER