© Yeni Arayış

Devlet nasıl tasarruf eder?

Devlet nasıl tasarruf eder?

Pakete baktığımızda, mevcut bakanın o meşhur deyimiyle "çerez parası" sayılabilecek önlemlerden bahsediliyor. Hiç yoktan iyidir, tasarruf inisiyatifini olumlu karşılıyorum ve eleştirmiyorum ancak tasarrufa katkı sunmak için bazı konulara değinmek isterim.Tasarruf yapmak isteyenler, öncelikle kendi giderlerini kontrol altına alarak tasarrufa başlamalıdır. Örneğin, halk arasında "saray" ismiyle anılan, resmî adıyla Külliye diye bilinen kurum bu tasarruf paketine dahil mi? Kamuda tasarruf paketi açıklandı. Devletin harcadığı her kuruşun esas ve tek sahibi vatandaşlardır. Devletin parası olmaz, vatandaşın parası olur. Bu yüzden sade bir vatandaş olarak benim paramın nasıl tasarruf edileceğini öğrenmek için açıklanan paketi dikkatlice inceledim. Pakete baktığımızda, mevcut bakanın o meşhur deyimiyle ‘‘çerez parası’’ sayılabilecek önlemlerden bahsediliyor. Hiç yoktan iyidir, tasarruf inisiyatifini olumlu karşılıyorum ve eleştirmiyorum ancak tasarrufa katkı sunmak için bazı konulara değinmek isterim. Tasarruf yapmak isteyenler, öncelikle kendi giderlerini kontrol altına alarak tasarrufa başlamalıdır. Örneğin, halk arasında "saray" ismiyle anılan, resmî adıyla Külliye diye bilinen kurum bu tasarruf paketine dahil mi? Maliye Bakanımız tasarruf tedbirleri kapsamında Cumhurbaşkanlığı’nın harcamalarına sınır getirebilecek mi? Cumhurbaşkanlığı’nın yaptığı harcamalarda ve görevlendirmelerde şeffaflık şartı olacak mı? Yapılan açıklamada "bu tedbirlere uymayanlar Cumhurbaşkanlığı’na bildirilecek ve Cumhurbaşkanlığı’nın yaptırım ve ceza yetkisi olacak" denildi. Peki Cumhurbaşkanı bu tedbirlere kendisi uymazsa ne olacak? Millete tasarruf ama vekiline istisna mı? Örneğin; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın durumu ne olacak? Fakir fukaraya; imtihan, sabır, tasarruf nasihatları verenlerin kendileri en lüks araçlara, özel uçaklara binerse diğer kurumlar bu paketi ciddiye alır mı? Sadece bu kuruma günde yaklaşık 8 milyon dolara yakın para verdiğimizi halk biliyor mu? 

MİLLETE TASARRUF VEKİLİNE İSTİSNA MI?

Örneğin; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin durumu ne olacak? Yapılan açıklamada aynen şöyle denildi: "Tedbirler tüm kamu kurum ve kuruluşlarını kapayacaktır, tek istisna TBMM’dir." Mecliste kimler var? Milletvekilleri. Kimin vekili? Milletin… Millete tasarruf ama vekiline istisna mı? Örneğin; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın durumu ne olacak? Fakir fukaraya; imtihan, sabır, tasarruf nasihatları verenlerin kendileri en lüks araçlara, özel uçaklara binerse diğer kurumlar bu paketi ciddiye alır mı? Sadece bu kuruma günde yaklaşık 8 milyon dolara yakın para verdiğimizi halk biliyor mu? Evet, yanlış yazmadım. Her gün… günde 8 milyon dolar. Bu örnekleri ve benzer soruları çoğaltabiliriz. Bu soruların cevabını yüce dinimiz çok net veriyor: Saf süresi 2. Ayet: "Ey iman edenler! Yapmadığınız ve yapmayacağınız şeyleri niçin başkalarına söylüyorsunuz?" Pakette ilgimi çeken noktalardan biri de tasarruf tedbirlerinin "Gerekli görülen haller dışında…" uygulanacak olması. Bu çok muğlak bir tanım. Tasarrufun dışına çıkılabilecek gerekli haller nelerdir? Daha önemlisi, neyin gerekli olduğuna kim, nasıl karar verecek? Örneğin, "Somali’nin dış borcunu bizim ödememiz gerekli" denirse, bunun gerçekten gerekli olup olmadığını denetleyecek bağımsız bir kurumumuz kaldı mı? Mali disiplin ve tasarruf tedbirlerinin etkili bir şekilde uygulanabilmesi için önce o ülkede bağımsız kurumların ve tarafsız denetimlerin olması gerekir. Yoksa açıklanan tedbirler göz boyamadan öteye geçmez ve gücü yetenin imtiyazları devam eder.  İmtiyaz demişken aklıma geldi. Geçen sene Türkiye’de 1,5 trilyon TL civarında vergi affı yapılmış. Aklınıza küçük esnaf gelmesin. Bir kalemde 400 milyon, 200 milyon TL gibi vergi borçları silinen dev şirketlerden bahsediyorum… Devletimiz küçük esnafın cebine göz dikmeden önce vergi imtiyazları sağladığı ayrıcalıklı azınlığın yakasına yapışsa daha doğru olmaz mı? Bence tasarrufa oradan başlayabiliriz. Vergi konusuna değinmişken, ülkemizin artık nakitsiz topluma ve dijital para gerçeğine alışması gerekiyor. Geleceğin nakitsiz sistemine uygun milli altyapımızın şimdiden hazırlanması, gelecek yıllarda kayıt dışı ekonominin, rüşvetin, yolsuzlukların ve kara para aklamanın ortadan kaldırılmasına yardımcı olacak; vergilerin daha etkili, adil ve eksiksiz şekilde toplanmasını sağlayacaktır. İhracatın gelişmesi için teşvikler önemli bir kaldıraç vazifesi görebilir ancak bu teşviklerin denetimi hakkıyla yapılıyor mu? Devlet tasarrufa "sana bu kadar teşvik verdim, sen karşılığında ülkeye ne kattın?" diye sorarak başlayabilir. Sürekli ve yeniden teşvik diye bir şey olmaz. Verimsiz ve suistimale açık yardım ve teşvik programlarının gözden geçirilmesi, gerekiyorsa kaldırılması gerekir. Tasarruf yapılırken en büyük gider kalemleri göz ardı edilemez. Devletin bütçesinden en büyük payı alan bakanlıkların başında Millî Eğitim Bakanlığı geliyor. Milli Eğitim’e ayrılan bütçe yaklaşık 1 Trilyon 90 Milyar TL. Bu rakamın büyüklüğünü daha iyi idrak edebilmemiz için bu meblağı dolar üzerinden hesaplayalım. Yaklaşık 35 Milyar dolar! Bu parayı 365’e bölerek Milli Eğitim hizmeti alabilmemiz için ülkece günde ne kadar para harcadığımızı bulalım. Günde yaklaşık 93 milyon dolar! Sabah kalktığınızda ne yapıyorsunuz? Uyandınız, yüzünüzü yıkadınız, kahvaltı ettiniz değil mi? Bundan sonra bu rutininize "mesai saatinin başlamasıyla beraber 93 milyon dolar para harcadım" diye bir ekleme yapabilirsiniz. Evet, farkında olmasanız bile bunu her gün yapıyorsunuz. Hafta sonları dahil, her yeni günde kahvaltıdan hemen sonra sadece eğitim hizmeti almak için halkça 93 milyon dolar para ödüyoruz. Çocuğunuz olsun olmasın bu ülkenin Millî Eğitim Bakanlığına her sabah bu parayı veriyoruz. Bu kısa matematik hesabını ülkede bize "bedava" verilen hizmetlerin aslında hiç de bedava olmadığını, aksine çok pahalı hizmetler olduğunu göstermek için yaptım. Bu kadar para harcıyoruz da karşılığında ne alıyoruz? Öğretmenler şikâyetçi, veliler şikâyetçi, öğrenciler şikâyetçi… PISA sınavlarına göre Türkiye’de eğitim gören öğrenciler fende ve okuduğunu anlamada son sıralarda yer alıyor. Varlıklı aileler çocuklarını yurt dışındaki okullara, orta-direk aileler ise özel okullara ve kolejlere yazdırıyor. Sonuç? Cehaletin tahsilini finanse etmek için tonla para harcıyoruz… Niteliği sağlamadan, tasarrufu sağlayamayız. Bu noktada gereksiz bürokratik işlemlerin azaltılması ve kamu personeli sayısının minimum seviyede tutulması gerekir. Bu işin başlangıç noktası da dijital dönüşümdür.

NİTELİĞİ SAĞLAMADAN, TASARRUFU SAĞLAYAMAYIZ

Dolayısıyla tasarruf tedbirleri için sadece niceliğe değil, niteliğe de bakmak gerekiyor.Niteliği sağlamadan, tasarrufu sağlayamayız. Bu noktada gereksiz bürokratik işlemlerin azaltılması ve kamu personeli sayısının minimum seviyede tutulması gerekir. Bu işin başlangıç noktası da dijital dönüşümdür. Eğitim boyutunda MOOC uygulamaları, diğer bakanlıklar için e-devlet uygulaması ve dijital platformlar birçok ihtiyacın giderilmesine imkan tanıyor. Maliyetleri düşürürken aynı zamanda verimliliği ve etkinliği arttırmak için akıllı enerji teknolojilerinin ve akıllı şehir sistemlerinin Türkiye genelinde hayata geçirilmesi önem arz ediyor. Akıllı trafik yönetimi, enerji yönetimi, güvenlik yönetimi, su ve atık yönetimi gibi yarı-otomasyon sistemler hem verimliliği arttırır hem de maliyetleri düşürür. Ek olarak, bulut bilişim teknolojilerinin kullanımı ve veri analitiği ile kamu ihtiyaçlarının daha iyi analiz edilmesi ve harcamaların optimizasyonun sağlanabilir. Böylece yapay zeka ve otomasyon teknolojilerinin kamu hizmetlerinde kullanılmasına, insan kaynaklı hataların ve maliyetlerin azaltılmasına ve rutin işlerin otomasyon sistemleri ile yapılmasına olanak tanınmış olunur. Biz zengin bir ülke değiliz, seçim dönemleri dışında çıkan zengin yeraltı kaynaklarımız yok. İktisadın ilk kuralı gereği, sınırsız ihtiyaçlarımızı karşılamak için sınırlı kaynaklarımızı çok iyi yönetmemiz gerekir. Dolayısıyla gerçek bir tasarruf için devletin yapacağı yatırımları öncelikli alanlara yönlendirmesi önem arz ediyor. Bu noktada iktidarın artık seçim politikalarını ve siyasi popülizmi bırakması gerekiyor. Gerçekten daha fazla camiye, yazlık saraylara, özel uçaklara, yolcusu olmayan havalimanlarına, her şehirde üniversiteye, daha fazla devlet memuruna ve hatta ümmetin lideri olmaya ihtiyacımız var mı? Kaynağı ve hazırlığı olmayan hiçbir popülist işe taviz verilmemeli. EYT, KKM, açık sınır politikası gibiişlerin sonuçları, belediyenin kaldırım yapmasına benzemez. Siyasetçilerin hazırlığı olmayan popülist kararlarının bedelini vatandaşlar olarak sonra biz ödüyoruz. Her ne kadar gerekli olsalar bile havalimanlarının, köprülerin, yolların, tünellerin yapımında tercih edilen finansman şekilleri, projelerin ağırlıklı olarak belli gruplara verilmesi kamuoyu vicdanını yaralıyor.

PROJELERİN BELLİ GRUPLARA VERİLMESİ KAMU VİCDANINI YARALIYOR

Tasarruf konusunda ciddiysek kamu ihalelerinin ve devlet projelerinin şeffaf ve rekabetçi bir ortamda yapılması, her türlü yolsuzluk ihtimalinin şüphe bırakmayacak şekilde önlenmesi gerekiyor. Her ne kadar gerekli olsalar bile havalimanlarının, köprülerin, yolların, tünellerin yapımında tercih edilen finansman şekilleri, projelerin ağırlıklı olarak belli gruplara verilmesi kamuoyu vicdanını yaralıyor. Örneğin, Türkiye’nin incisi İstanbul’a üçüncü havalimanı gerekliydi, bunda hiç şüphe yoktu, ancak üçüncüyü yapmak için Avrupa’nın en etkili ve en iyi havalimanlarından biri olan Atatürk Havalimanı’nı yıkmaya gerek var mıydı? Milyar dolarlık havalimanını yıkıp sadece 5 sene sonra "artık tasarruf edeceğiz" demek ne menem bir iştir? Ülke içinde devlet eliyle yapılan sosyal yardım ve teşviklerin analizlerinin iyi yapılması, gerçekten ihtiyaç duyanlara ulaşmasının sağlanması gerekir. Bu bağlamda seçilmiş cemaatlere, tarikatlara, özel vakıflara, partililere, profesyonel spor kulüplerine veya imtiyazlı kişilere yardım işinin artık son bulması gerekir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti'nin, kendi vatandaşlarının refahını artırmak amacıyla kullanması gereken kaynakları yabancıların refahı için harcama alışkanlığından acilen vazgeçmesi gerekmektedir. Siyasetçilerin ümmetçilik rüyaları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının refahını, mutluluğunu ve güvenliğini tehdit eden bir gerçek olmaya başladı. Bizim kendi insanımız aç iken, Dünya’nın sorunlarını çözmeye kalkışmak Don Kişot hayalperestliğinden öteye geçmez. Bu ülkede doğmuş, büyümüş, alnının teriyle 40 sene çalışıp emekli olmuş kendi vatandaşlarımız 10 bin TL maaşla geçinmeye çalışırken, gençlerimiz işsizlikten kıvranırken, ülkeyi yönetenlerin başka ülkelere yardımlar göndermesi gerçekçi bir tasarrufun parçası olamaz.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER