© Yeni Arayış

Devlet çok büyük olursa 

Büyük yönetici sınıflara sahip devletler güçlü değil aksine çürük devletlerdir. En güçlü devletler meşruiyeti en yüksek devletlerdir.

Devletlerin ve toplumların hayatlarında kaçınılmaz döngüler vardır. Nüfus artış ve azalışları, değişen iklim koşulları, doğal afetlerin sıklığı, dini inançlar bu döngüleri sıkça ve bazen çok derinden etkiler. 

Dini inançların etkilerinden belki de en önemlisini devlet üzerinde görürüz. Devletler elitlerin mekanıdır. Devletler “itibardan tasarruf etmezler”. Yani bir devletin iktidar mevkilerinin sağında solunda, altında üstünde, kapıdan hemen içeride yahut kapı eşiğinde barındırdığı “elitler” yaşadıkları toplumun kaderinde büyük etkilere sahiptir. Elitlerin dolayısıyla devletin ihtiyaçları vardır. Genellikle lüks tüketim onların işidir. Yeni ihtiyaçlar onlar arasında hissedilir önce. En yeni otomobiller, mücevherler, som moda giysiler, lüks evler onların ilgi alanındadır. Elit olmanın kanıtları öncelikle bunlardır. Elitlerin sayısı ne kadar kabarıksa bir toplumun üzerindeki yük o kadar ağırlaşır. 

Bunun dinle ne ilgisi var dediğinizi duyar gibi oluyorum. Çok ilgisi var. Tarihten yapraklar açabiliriz burada. İslam dininin hâkim yorumları her zaman çok eşliliği savunmuşlardır erkekler için. Şimdilerde tele-vaizlerin hemen her gün yaptıkları gibi dört sayısının dahi anlamı kalmamıştır. Sonsuzca eşliliğin yollarını açabilmek için üretilmiş “teoriler” üzerimize boca edilmektedir. “Efendim isterseniz 100000 cariye alabilirsiniz, cebinize bağlı!” Elbette ki bu tavsiyeler elitler için yapılmaktadır. Kendisini doyuramayan bir erkek bu alanda yokluğa mahkumdur. Tarihte bu uygulamanın sonucu ne olmuştur? Osmanlı dışındaki devletlerde bunun sonuçları neler olmuştur? Eşler ve cariyelerden doğan çocuklar ne olmuştur? Yüzlerce çocuğa sahip olan elit bir baba ne yapar? Hepsinin elit olmasını isteyecek ve genellikle de bu isteğine kavuşacaktır. Bunun sonucu muazzam bir elit kesimin ortaya çıkışıdır. Tüketim alışkanlıkları, toplumun üretim gücünün çok çok üzerine çıkacaktır. Bu elit olmayan nüfus üzerinde büyük bir baskı anlamına gelecektir. Bu kadar eliti doyurmak artık “sıradan” insanların görevidir. Osmanlı uzunca bir süre bir “soylular” tabakasına sahip olmadığı için bu durumdan belirli bir süre kurtulabilmiş fakat devletin zayıfladığı dönemlerden başlayarak elitler bu durumdan sıyrılmayı başarabilmişlerdir. Ayan aileleri, aşiret reisleri elbette çocuklarını elitler sınıfına dahil etmenin bir yolunu bulacaklardı ve sonuçta bulmuşlardır.

Avrupa’da bu daha az hissedilen bir durumdur. Hristiyanlık en azından teoride tek eşliliği savunmaktadır. Soylular bu durumu delmenin çeşitli yollarını bulmuş olsalar da bu eş sayıları hiçbir zaman Müslüman elitlerin sahip olduğu sayılara ulaşmamıştır. Bir başka etmen de Avrupa’da soylu sınıfın sayısını azaltan bir rol oynamıştır hem sayıları azdır hem de savaşlarda en büyük kayıpları elitler vermektedir. Zaman zaman soylu nüfusunun yok olma durumuna yaklaştığı pek çok dönem yaşamışlardır. 

Meşruiyet kaybı baskıyla telafi edilir. Bu da öfke ve nefreti arttırmaktan başka bir sonuç yaratmaz. Polis sayıları artar, askerler maddi ayrıcalıklarla sakinleştirilir, çok pahalı bir idare şekli ortaya çıkar. Bu nedenle en ucuz yönetim şeklinin demokrasi olduğu söylene gelmiştir.

MEŞRUİYET KAYBI BASKIYLA TELAFİ EDİLİR

İslam ülkelerinde ise bu kesimler sürekli büyümüş ve toplumun dengesini bozucu önemli bir etken haline gelmiştir. Modernleşme dalgaları dahi bu durum üzerinde pek etkili olamamıştır.

Günümüz Türkiye’sinde bunun pek çok örneğini görmekteyiz. Bu örnekler sadece sömürü üzerinden etkilemez bir toplumu. Elitlerin adı konulmamış ayrıcalıkları vardır. Mesela hukuk her zaman onları teğet geçer. En ağır suçlardan dahi elitlere hesap sorulamadığı görülür. “Bilmem kimin oğulları, yeğenleri, yeğenlerinin arkadaşları” toplum içinde geniş bir dokunulmazlık halesinden yararlanmaya başlarlar. Bu durumun ağırlaştığı koşullarda servetlerine servet katmaları olağanüstü kolaylaşır. En “kupon” arsaları önce onlar öğrenirler, zaten oraları alacak paralar sadece onlarda vardır. En iyi okullara onlar giderler. Halka çocuklarını İmam Hatiplere göndermeleri tavsiye edilirken onların çocuklarının önünde dünya açıktır. Gittikleri her yer onlar için kendi vatanları gibidir. Maddi güçleri bunu kolaylıkla sağlamaktadır. Askerlik gibi zorunluluklar, onlar için bir zorunluluk değildir. Çalışmak bir zorunluluk değildir. Ahlaklı ve masum olmak cennetin kapılarını açar denilirken, onlar her zaman “Ahlaklı ve masum” olarak bu dünyada zaten cenneti yaşamaktadır.

Böyle toplumlarda devlet her gün meşruiyetini kaybetmektedir. Sıradan halk haset duygusuyla öfke ve nefret duyguları arasında gidip gelmektedir. Meşruiyet kaybı baskıyla telafi edilir. Bu da öfke ve nefreti arttırmaktan başka bir sonuç yaratmaz. Polis sayıları artar, askerler maddi ayrıcalıklarla sakinleştirilir, çok pahalı bir idare şekli ortaya çıkar. Bu nedenle en ucuz yönetim şeklinin demokrasi olduğu söylene gelmiştir.

Ve İbn Haldun yüzlerce sene öncesinden bizleri uyarmıştır, bu duruma düşen devletler çöküş sürecine girer.

Büyük yönetici sınıflara sahip devletler güçlü değil aksine çürük devletlerdir. En güçlü devletler meşruiyeti en yüksek devletlerdir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER